HAFIZANIZA SAHİP ÇIKIN, YOKSA KAYBOLURSUNUZ!

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Milletler sahip oldukları değerleriyle ayakta dururlar. Değerlerini unutanlar veya değerleri unutturulanlar, kendilerine yabancı olarak yetişirler. Dil, din, örf adet, tarih, edebiyat bir milletin olmazsa olmazlarıdır. Dilini kaybeden sırasıyla dinini, örf ve adetini, edebiyatını ve tarihini kaybeder.

Özellikle Türkiye’nin dışında yaşayan Türkiyelileri çok büyük tehlikeler beklemektedir. Kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşlarının tensilcileri, Türkiye’yi temsil eden kurumlar, anneler ve babalar yaklaşan bu tehlikelere karşı duyarlı olmakla mükelleftirler.

Sahip oldukları değerleri küçümseyenler, onun yerine başka milletlerin değerlerini sahiplenenler, ergeç tarihin tozlu sahifelerinde yerlerini alacaklardır. Atalarımız yanlış yaptıysa bile onlar bizim atalarımızın yanlışıdır. Bıraktıkları miraslar da bizimdir. Varsa yapılan yanlışlar yüzleşmek gerekir. Yapılan hatalardan ders almak gerekir. Yüzleşilemeyen hatalardan ders alınamaz. İnkar etmekle tarih yok olmaz, ata yok olmaz, geçmiş yok olmaz.

Osmanlı’yı beğenmeyenler, onların bıraktığı kültür mirasını inkar edenler, Osmanlı’yı küçümseyenler, sırf bu yüzden koca imparatorluğu işbirlikçileriyle birlikte yıkanlar, işbirlikçilerinin geçmişine şöyle bir göz atsalar, onların gerçek yüzlerini görecekler ve onlardan hemen yüz çevireceklerdir. 5 milyon kilometrekare vatan toprağını paramparça edenlerle, 780 bin kilometrekare vatan toprağını paramparça etmek isteyenlerin aynı insanlar olduklarını göreceklerdir.

Hain değillerse, satılmış değillerse, kendi milletinin değerlerine düşman değillerse gerçek yüzleriyle göreceklerdir onları ve yüz çevireceklerdir onlardan.

“Tarih tekerrürden ibaret derler. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” (Mehmet Akif Ersoy)

Prof. Dr. Mehmet Çelik almış kalemi eline ve bizim için yazmış tarihte olup bitenleri. Kitabının adı Tarihin Hafızası. Hafızalarını tazelemek isteyenler mutlaka bu kitabı okumalılar ve okutmalılar. Kitap 296 sayfa. I. Baskısı 2011 tarihinde yapılmış. Kitap BSR yayın Grubu tarafından piyasaya sürülmüş. Ben bu kitaptan bazı pasajları sizin istifadenize sunuyorum:

Okuyalım bakalım o seviyelerine ulaşmaya çalıştığımız dostlarımız bizim için neler düşünmüşler, neler yapmışlar. Biz onları darıltmayalım gücendirmeyelim diye onlar için neler düşünmüşüz neler yapmışız ve şu anda karlı olan kim? Onlar mıdır yoksa bizler miyiz?:

”İki bin yıllık tarihi süreçte dökülen kana ve göz yaşına baktığımızda, Çinlilerin, Hintlilerin, Farslıların, Arapların, Türklerin, Afrikalıların kaale alınacak bir etkilerinin olmadığını görüyoruz. Bu milletlerin iki bin yıllık süreçte akmasına neden oldukları kan II. Dünya Savaşı’nda akıtılan kanın yüzde birine bile ulaşmamaktadır…”

”Roma öncesi Avrupa tam bir vahşet dönemi yaşamıştır. O dönem hiçbir ahlâki kuralın işlemediği karanlık bir dönemdir. Tek geçerli ilke güçtür…”

”Şu yakınımızdaki Kapadokya’nın yeraltı şehirleri dile gelse de, vahşi Batı’nın burada döktüğü kanı haykırsa, insanlığın kanı donar…”

”Batı 325 yılında Kilise’yi kurumsal olarak bünyesine kattı ve kısa bir süre sonra, Kilise haç taşıyarak bu işi daha kutsal gayeler uğruna icra etmeye başladı. Arenaların yerini Engizisyon mahkemeleri, gladyatörlerin rollerinin masum insanlar üstlenmeye başladı. Papalar krallardan daha fazla kana susamışlardı…”

”Osmanlı böylesine bir anlayışla hakimiyet kurmaya çalışan eski dünyada batının bu vahşetine son vermişti…”

”Yıl 1988. Yer, Brüksel. Nato Genel Sekreteri John Galvin, soğuk savaşın bitmek üzere olduğunu anlattıktan sonra, yeni düşmanı belirler. …evet, Soğuk Savaş’tan galip çıktık. 70 senelik yanılgıdan sonra 1300 senedir asıl sorun teşkil eden hususa gelelim: Bu İslâm ile olan mücadelemizdir…”

”12 Eylül cuntasınn lideri Evren, ifade etmişti: ”Türkiye’de laikliğin ölçüsü rakı ve leblebidir…”

”Seferberlik Tetkik Kurulu 1952 yılında NATO tarafından, komünizm tehdidine karşı kurulmuş. 1965 yılında ismi Özel Harp Dairesi olarak değiştirilmiş. Ancak bu kurumdan Türk hükümetlerinin haberi yok. Bu kurumu CIA ve NATO finanse etmiş. 1974‘te ABD parayı kesince o günkü hükümetin ancak haberi oluyor bu kurumdan. Hükümet Başkanı Ecevit duydukları karşısında donup kalıyor. 1990 dan sonra bu tür yapılanmalar lağvedildi, ancak Türkiye hariç…”

”I.Dünya Savaşı öncesinde 5 milyon kilometrekare toprak üzerinde kurulan bir devletimiz vardı, Cumhuriyet’le birlikte 780 bin kilometrekareye düştük. 5 milyon civarında şehit verdik. Sadece Çanakkale’de 250 binin üzerinde şehidimiz vardır…”

”I.Dünya Savaşı’nın asıl sebebi İmparatorluk topraklarındaki petroldür. Sanayi Devrimi’ni tamamlayan Avrupa hammadde ve enerji sıkıntısı çekiyordu. Aradıkları enerji de Osmanlı topraklarındaydı. 1815’de Viyana’da Avrupa’nın devleri biraraya geldiler ve Osmanlı İmparatorluğu’nu kendi aralarında paylaşmak istediler, çıkar çatışması yüzünden aralarında anlaşamadılar…”

”İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale önlerine geldiklerinde, İngiltere Parlamentosu’nda kürsüye çıkan Lloyd George, bu gerçeği artık saklama ihtiyacı duymuyurdu: ”Yarın müttefik dostumuz Fransızlarla Dolmabaçe Sarayı’nda zaferimizi kutlayacağız. Ancak işimiz Osmanlı Devleti’nin tasfiyesiyle bitmeyecek esas işimiz ondan sonra…”

”Biz Çanakkale’de üç nesil birden kaybettik; dede, baba, torun. 253.000 şehit verdik Çanakkale’de. Ama esas kaybettiğimiz şey hafızamızdı. Evet en önemli kaybımız kaybettirilen hafızamızdı…”

”90 senedir Ege Bölgesi’nin şehir ve kazalarında kurtuluş şenlikleri düzenliyerek, bu aziz milletin nesillerine aşağılık duygusu aşıladılar. Sanki bu milletin tarihinde kutlancak zaferleri yokmuş gibi davrandık. Tarihimizi 1920’lerden başlattık…”

”Çanakkale ile ilgili en gerçekçi değerlendirmeyi müttefik donanmaları başkomutanı Amiral Hamilton yapmıştır. ”Türk Milleti’nin aydınlarını ve okumuş kesimlerini yok ettik. Gençliğini ve geleceğini elinden aldık…”

”Yemen’de, Galiçya’da ne işimiz vardı diyenlere sormak lazım: İtalyanların Eritre’de ne işleri vardı? Fransızların Cibuti’de ne işleri vardı? İngilizlerin Aden’de ne işleri vardı? Portekizlerin…”

”Çanakkale Savaşı başlayınca, Çanakkale’ye koştuk ve Yemen’i hafızalarımızdan sildik. Ve bir daha geriye dönüp bakmadık. Yemenliler askerlerimizi İngilizlere teslim etmediler, onları evlerine alıp bağırlarına bastılar. Onlar Yemen çöllerinde ölümü beklerken, Cumhuriyet nesilleri de onların üzerini kalın bir perdeyle örtmeyi tercih etti. Ne tahliyeleri için bir teşebbüste bulunuldu, ne de onlar adına orada bir şehitlik yapıldı, ne haklarında bir roman yazıldı, ne de aziz hatıralarına karşı tarihe bir not düşüldü. Bu devlet Avrupâî bir nesil yetiştirmek için Avrupa’dan getirttiği bale hocalarına ödediği bir yıllık parayla bu insanları Yemen’den tahliye ettirebilirdi…”

”Kışlanın önünde redif sesi var

Açın çantasını bakın nesi var

Bir çift potin ile bir de fesi var!…

Ano Yemen’dir, gülü çimendir,

Giden gelmiyor, acep nedendir?”

….

”Ergenekon Tanzimat’tan beri vardır. Şimdi devlet bağırsaklarını temizliyor. Bu çark yeri geldi Sünninin sırtını sıvazladı, Aleviyi ezdi. Alevinin sırtını sıvazladı Sünniyi ezdi. Laikin sırtını sıvazladı, dindarı ezdi. Dindarın sırtını sıvazladı, gayr-ı müslimi ezdi. Sağcının sırtını sıvazladı solcuyu ezdi.

Yıllardır misyonerlik operasyonarında, gayr-i müslim operasyonlarında, Ermeni meselesinde bu derin yapının, dindarları nasıl gaza getirdiklerini, ancak üniversite kapılarında başörtülü kızları nasıl ağlattıklarını hala görmedilerse ben ne diyeyim…”

”Seyit Rıza’nın gece yarısı idam sehpasında boynuna ilmik geçirilirken yürek parçalayan ”Biz evlad-ı Resul’üz. Kıymayın bize!…” sözleri hâlâ tüm Elazığlıların kulaklarında çınlamaktadır…”

”Dersim’li Aleviler hangi şehirlere sürüldülerse, orada kurdukları mahallelere Fevzi Çakmak adını verdiler. Kimse merak etmedi, Dersim Alevileri bu namazlı niyazlı Nakşi’yi neden bu kadar seviyorlar diye…”

”Bir çift sözüm de Dersim’li dostlara: Celladına aşık olan darbı meselini bilirsiniz. Tunceli’nin merkezindeki ana caddeye İsmet İnönü adını vermişsiniz. Onu görünce, ”Yandaki caddenin ismi de Sabiha Gökçen’dir” dedim kendi kendime! Ama yanılmışım beni yanılttınız!… Yaptığınız işi tamamlayın. İsmet İnönü Caddesi’nin yanına, Sabiha Gökçen caddesi ismi yakışır! Seyyid Rıza’nın heykelinin gözyaşlarını umursamayıp hemen işe başlayın! CHP aşkı bunu gerektirir!…”

28 Ocak 1973 te Mıgırdıç Yanıkyan’nın kurşunlarıyla Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir Kaliforniya’da şehit edildi. Yanıkyan, ”bu cinayeti 1,5 milyon Ermeni’nin intikamını almak için işledim” dedi. Bu haber üzerine Türkiye şoka girdi. Çünkü Cumhuriyet’in hafızasında böyle bir olay yer almıyordu. O güne kadar bu konuda akademik bir çalışma yapılmamıştı. Nihayet 24 saat sonra beklenen açıklama geldi:

”…Mıgırdıç Yanıkyan’ın da söylediği gibi şayet bu olaylar olmuşsa; 1914-1915 yılında olmuştur. Yani Osmanlı Devleti döneminde. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923’te kurulmuş yeni bir devlettir. Olayların bizimle ilgisi yoktur…”

”Şimdi buyurun buradan yakın!…

Türkiye Ermeni meselesini işte o gün bu açıklamayla kaybetti. Türkiye kolay yolu seçti. Hafızasını inkar etti, tarihini reddetti. 60 yıldır küfrettiği, inkar ettiği Osmanlı’nın sırtına bir günah daha yükleyerek, işin içinden sıyrılacağını zannetti. Üçbin yıllık devlet tecrübesine ve tarih felsefesine sahip bir milletin yöneticileri referans olarak bir katilin söylediklerine sığınıyorlar. Ağlar mısınız güler misiniz?”

”Osmanlı’yı yıkanlar, sadece bir büyük Türk devletini yıkmadılar; insanlığın ümidini de yok ettiler!…Artık güçlünün medeniyet anlayışında fazilet yok, artık merkezde insan yok…sömürü var, kan var, gözyaşı var!… Bu koca depremden, üzerimizden geçen bu koca silindirden ders almadık, alamadık!…Batı hâlâ aynı yöntemlerle içimizi oymaya devam ediyor. İçimizdeki değirmenler hâlâ aynı hızla çalışıyorlar…”

”Ergenekon bittiği gün Türkiye’nin tüm sıkıntıları biteceği gibi, PKK meselesi de bitecektir!…”

”Osmanlı Devleti, Sanayi Devrimi’ni algılayamadığı için dağıldı gitti. Türkiye Cumhuriyeti de bilim çağını algılayanadığı için, dilim söylemeye varmıyor …”

”Kumaşı bizden olmayanlar, dedelerinin ve ninelerinin dindarlıklarıyla övünürler. Ezan sesi duyduklarında cereyana kapılmış gibi kendilerini kaybederler, başörtülü bir bayan gördüğünde al görmüş İspanyol boğası yanında kuzuya dönerler. İşret yerleri ve batakhaneler camiden ve Kur’an kursundan daha sevimlidir onların nezdinde. Bunlara karşı söylemleri de hazırdır:

Laiklik, rejim, Cumhuriyet, Atatürk ilkeleri ve daha niceleri… Aslında ne laiktir, ne demokrat, ne cumhuriyetçidir, ne de Atatürkçüdür!… Tek gerçek Allah’la problemli bir ruh yapısına sahip olduğudur…”

Eğer daha fazlasını okumak istiyorsanız. Prof. Dr. Mehmet Çelik’in ”Tarihin Hafızası” kitabına müracaat etmelisiniz.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.