GÜNLÜK TUTMAK

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Her sene yeni yıla yaklaşırken gelecek sene yaşadıklarımı, hatıralarımı daha düzenli yazacağım, diye düşünürüz. Yılın ilk günlerinde biraz yazar, sonra defteri kapatır, günlük yaşamın akışına kendimizi bırakırız. Böylece yazma niyeti bir sene sonraya kalır.

Her insanın bir hikâyesi vardır. Yaşadıklarımız kimliğimizle birleşerek bir bütün oluşturur. Okuduğumuz biyografilerde oluşum subjektif olabilir. Zira beynimizin kaydettiği olayları ruhumuz süzgeçten geçirir. Bize acı veren dramlara bir sünger çeker. Vucüd kendini yaşadığı dram, hüzün ve ızdıraptan koruyarak, zihinde tekrar ederse acıyı tekrarlamaktan meneder.
Kısacası insan vücudu muhteşem işleyen doğal bir makinedir. Bir çok icadlar bu makinenin incelenmesiyle, örnek alınarak yapılmıştır.
Yaşadıklarımızı, gördüklerimizi, duyup düşündüklerimizi ve okuduklarımızdan önemli bulduklarımızı not etmeye günlük yazmak diyoruz. Bazan yazıldıkları zaman bir anlam ifade etmeyebilir. Tanınmış insanların yazdığı günlükler edebiyatımıza çok kıymetli eserler kazandırmıştır.
Bugün neden yazdığımızı bilmesekte, ilerde bizden sonra gelecek nesillere örnek olabilir. Yol gösterir, gençlere ders verici niteliği taşır. Yazarlara ve rejisörlere zengin bir kaynak oluşturur. Not yazmak, günlük tutmak bir gazeteci, bir yazar için ayrı bir anlam taşır. Her gazetecinin aslında iyi bir arşivi olur, saklıyacak gerekli yeri varsa, sık sık taşınmak zorunda kalmadıysa, hele hele göçmek zorunda kalmazsa. Gazetecilerin notları karanlık kalan olaylara ışık tutabilir.
Franz Kafka (1883-1924) sağlığında hiç bir kitap bastırmadı. Yazdıklarını güvendiği dostu Max Brod’a ölümünden önce yok etmesini rica ederek verdi. İyi ki arkadaşı vasiyetini yerine getirmedi. Babasına yollamadığı mektupları her eğitici ana baba ve öğretmen okumalıdır. Dava kitabı bugün Türkiye’de çok okunanlar listesinde ilk sıradadır.
Bir yazar yaşadıklarını, duyduklarını ve okuduklarını not ederken hep okurlarını düşünür. Onlarla paylaşacağı veya onlara vermek istediği önemli şeyler gözünden kaçmasın, diye daha ayrı bir dikkat sarfeder. Nermin Erkan gibi olumlu yorumlarını esirgemeyen okurlarım da beni daha iyiye, daha güzele doğru teşvik ediyorlar.
Uzun yıllar yazan bir köşe yazarına biyografini yaz demeğe gerek var mı, bilmiyorum. Bence bütün yazdıkları bir mozaik gibi yan yana konsa onun biyografisi ortaya çıkar.
Zaman zaman tutulan notlar insanın başına dert açabilir. Hele bu bilgisayarda yazılmışsa, yok edilmesi de zorlaşıyor.
Sevgili okurlarım, söz günlükten açılmışken iki notumu sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
Flamenko Gösterisi
Yine bir Aralık akşamı ısrarla ayakta kalmıya direnen Tiyatrom’da güzel bir dans gösterisi izledim.
Flamenco Gösterisi’ni bize izleten Canset Bilgin, solist arkadaşları ve orkestrası ile izleyicileri büyülediler.
Gösteri boyunca Yahya Kemal Beyatlı’nın Endülüs’te Raks şiirini hatırladık. Ara verildiğinde şarkıyı mırıldananlar oldu. Şiiri çoğaltıp gençlere verseydik, diye düşündük.
Ne oldu dememeli, ne olacak demeli. Atalarımızın altıyüz yıl ev sahipliği yaptığı ve yaşadığı Batı Avrupa’ya Türkiye vatandaşları bugün vizesiz giremiyor.
Dans hakkında bilgileri tekrarlamıyacağım. Canset Bilgin’in annesi Sezen Bilgin’in bu sefer tanıtım yapmasına gerek kalmadı. Geçen sene görenler ne yaşıyacaklarını ve güzel bir akşam geçireceklerini bilerek gelmişlerdi. Tiyatrom öyle dolmuştu ki, yanımda okulunda güvenlik görevini yapan meslektaşım geçecek yol kalmayınca biraz huzursuz oldu.
Canset’in dansında yumuşak ince ve Anadolu elementlerinin de etkilediği görülürken, Miriam Jures’in dansı bana biraz daha sert ve isyankâr gibi geldi.
Gitarıyla Siegfried Renz bizi Akdeniz’e götürdü. Gitar ve şarkılarıyla Christophe Bersier sanki hemşehrileriyle berabermiş gibi hissettiğini, samimî davranışlarıyla belli ediyordu. Akdeniz ülkeleri insanlarının müzik zevklerinde haliyle benzerlikler var.
Darbuka ve bateriyle Phillipp Kullen müzik instrumanlarını adeta dillendirdi ve böylece seyircilerden dakikalarca alkış aldı. Sophie Bernado şarkıları çok içten söyledi. Fagot’u ile bana Peter ve Kurt masalı müzikalı hatırlattı.
Grubun adı Kechio ispanyolca quejido fiilinden gelme, şikâyet etme, ağlama anlamına geliyor. Solist şarkıya sözsüz bu seslerle giriyor. Örneğin aiaiaaaa, leleleleee gibi olduğunu Canset bana söyledi.
Güzel vakit geçirdikten sonra gençlerimizi daha iyiye, daha güzele yönlendirmeliyiz. Geçen sene yazımı TRT’e aracılığı ile Flamenko gruplarına eMail olarak gönderdim. Lütfen tanıdığınız varsa siz de gönderin. Türkiye’de Flamenko dansı şu anda çok moda olmuş. Antalya’da Flamenko Festivali organize ediliyor.
Canset Bilgin ve grubu Akdeniz’e çok yaraşır. Başarılarının devamını diliyorum. Başarılar tanıtılmalıdır.
İlter Gözkaya – Holzhey 
 
İkinci notum ATV televizyon kanalında Erol Evgin ile Pınar Altuğ’un moderatörlüğünü yaptığı, Cumartesi akşamları gösterilen bir müzik progamı.
Bir Şarkısın Sen
Bu yayında sanki büyümüşte küçülmüş çocuklar söylüyorlar, övmekle bitiremem. Yazın deniz kenarında komşularımla, aman bu şarkı yayını kaçırmıyalım diyerek, denize doyamadan eve gidiyorduk. Arkadan da birbirimize aman yanına mendil koymayı unutma, diyorduk.
Gözyaşları sevinç, hüzün, anıları tekrar yaşama, onur verici, çocuk sevgisi ve daha birçok karışık duyguları içeriyor.
Diğer çocuklara nasıl faydalı olabiliriz, diye düşünüyorum. Böyle bir yayını Batı Avrupa’da izlenen türk televizyonları organize etmelidir. Türkiye’de her özel kanalın iki kanal olarak yayınlandığını görüyoruz. Batı Avrupa kanalı, Avrupa reklâmları gösterildiğinden ayrılıyor. Yalnız reklâm amaçlı olmasını kabul etmemeliyız. Reklâm veren işverenler sizden rica ediyorum, şartlı veriniz. Yani Batı Avrupa’da yaşayan çocuklarımıza, oyuncularımıza ve yönetmenlerimize de fırsat verilmelidir. Televizyon programlarında Batı Avrupa türkleri de temsil edilmelidir.
Bu şarkı yayınında en güzel söyleyen değil en güzel şarkı seçiliyor. Bu bir yarışma değil, öğretici, eğitici bir müzik eğlence programı.
Kavga eden, katılımcıları küçük düşüren, kavga ile izleyici çoğalır amacı güden bir jüri yok, yol arkadaşları, konuklar var. Bu değerli konuklar çocuklarla düet yaparak onları yüceltiyorlar. Programın sonunda şarkı söylüyorlar.
İlter Gözkaya – Holzhey 
Altmış, yetmiş yıllarında söylenen klasik müziği yorumlayan yetenekli çocukların her hafta biraz daha ilerlediklerini görüyoruz. Orada ders verildiği sık sık tekrarlanıyor. Aralarında devlet konservatuvarı sınavlarını kazanarak gruptan ayrılan çocuklar var. Açıkcası bu yayın bir müzik okulu. Bütün bir ailenin birlikte izleyeceği bir yayın.
Türkiye’nin her köşesinden Van’dan İzmir’e, Adana’dan Rize’ye, geliyorlar bir mozaik ve kültür zengini Türkiye’yi canlandırıyorlar.
İzlediğim son yayında Ayla Algan beş çocuğa burs vereceğini söyledi. Demek oluyor ki, bu yayından sonra üstün yetenekli yavrular ortada kalmıyacak.
Bu yayında emeği geçen herkese sağ olun derken, Almanya ve diğer ülkelerde yaşayan çocukları da unutmamalarını diliyorum.
Bütün yetişkinler bu çocuklardan sevgi ve barışı öğrenmelidir.
Her yayın sonunda “Müzik ruhun gıdasıdır” sözünü tekrarlıyorum.
Yeni Yılınız Kutlu Olsun!
Hoşça kalın, müziksiz ve günlüksüz kalmayın!
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
 
 
Not:
Şiirin tamamı ve Flamenko dansı ile ilgili bilgiler için bakınız yazım, www.ha-ber.com arşivde “Endülüs’te Raks”
Foto:
www.birsarkisinsen.com.tr

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.