DÖNEMEÇ (1)

ABONE OL
18:14 - 01/10/2020 18:14
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

DÖNEMEÇ (1)


Tarih geçmişi belleğine alırken, geleceğe de ışık tutar.
İnsanlık tarihi nice evrelerden geçerken yerküreyi oluşturan canlı ve cansız varlıkların nasıl nesnel değişmelere uğradığının çetelesini de tutar.
Biz geçmişi bu işaret, kalıntı, resim ve yazılardan öğreniriz.
Tarihi de yalnız canlı varlıkların içinde düşünen, konuşan insan denen varlık yazar.
”Düşünüyorum öyleyse varım.” (Rene Descartes) diyen insan düşünmüş, düşündüğünü söylemiş, uygulamış ve hep gelişmiş, geliştirmiş, gelişmektedir.
Tüm buluşlar, yenilikler, demokrasi, dayanışma, özgürlük, barış düşünen insanın yaratma yetisinin eseridir..
Düşünen insan benliğini, kişiliğini geliştirirken özgürlüğün gelişimin ve varlığının en gerekli gıdası olduğunu da içselleştirir.
Düşünce, kendi varlıklarının engeli olarak görenlerin en korktukları bir kavramdır.
Bu nedenle düşünceye, düşünen insana karşıdır hatta düşmandır.
Düşünmeyi baskı altına almak, düşündürmemek, onu daha beyinlerdeyken yok etmek için her türlü insanlık dışı yaptırımları uygulamak isterler.
Tarihte bunun örnekleri çoktur.
Zalimler; diktatörler; dere beyler krallar, sultanlar, emirler düşünceye karşı baskılar uygulamış, düşünen insanları işkencelerden geçirtmiş, öldürtmüşlerdir..
Osmanlıda da bu baskılar, zulümler olmuştu.
O dönemi en iyi ünlü şair Eşref;

Vakt-i istibdatta söz söylemek memnu idi
Ağlatırdı ağzını açsan hükümet ananı
Devr-i hürriyetteyiz şimdi değişti kaide
Söyletirler evvela, sonra ağlatırlar ananı.

Dizeleriyle vurgulamıştı.
Yüz elli yıl sonra bugün ki Türkiye’nin ”İleri Demokrasi” diye dayattıkları düzenle örtüşmesi rastlantı değildir.
Bugün meydanlara çıkarak Anayasayı çiğnediğini açıkça ilan eden Kifayetsiz Muktedir’in ”ECDADIMIZ” diye sarıldığı ecdat devri, Osmanlının o baskı dönemidir.
Aslında istediği Abdülhamit, Vahdettin karışımı bir ”Padişah Mahvettin” kimliği ile onların kaldığı yerden o yola devam etmektir..
Anayasayı, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı, basını, polisi, orduyu sadece kendi amaçları için kendi gücünde toplayarak uyguladığı baskı rejimini, yedi Haziran seçimlerini her ne pahasına olursa olsun kazanarak dikta rejimine meşruluk kazandırma çabasındadır.
Tarafsız olacağına, laik cumhuriyeti koruyacağına dair namusu ve şerefi üzerine yemin ederek Cumhurbaşkanı koltuğuna oturmuştu.
Ama, ettiği yeminin aksine meydan meydan devlet gücünü, AKP’nin iktidar gücünü kullanarak laiklik düşmanlığı, halkı kin ve nefret suçu işlemeye kışkırtmaktadır.
Açıkça Nefret suçu işlemektedir.
Anayasayı ortadan kaldırarak laik cumhuriyete karşı darbe suçu işlemektedir.
Bu anayasa ve yasa tanımazlığa yüksek yargı korktuğu için sessiz kalarak suça ortak olmaktadır.
Aslında korktuğu için can havliyle kenarından tutunduğu dalın kopmakta olduğunun telaşını yaşamaktadır
Elinde Kuran meydanlarda padişahlık yanında Mehdi’liği hedefleyerek kurtulma çabasına girmiştir.
Tarih, mezhep savaşlarında Yezit’in, Muaviye’nin, Ali yanlısı orduları durdurmak için askerlerinin mızraklarına geçirdiği Kuran sayfalarıyla her türlü kutsalı paspas gibi kullandığı gibi bugün elindeki Kuran’ı mendil gibi sallayan Padişah Mahvettin özlemcisinin ayrımcılıkta Muaviye’nin bile gerisinde kaldığını tarih yazacaktır.
Elinde kendi saltanatına bir araç gibi salladığı Kuran’la açıkça Alevi düşmanlığı yapmakta, muhalefet liderini hedef göstermektedir.
Aynı zamanda Kuran’ı tartışmanın içine çekme ve Kuran’ı sorgulama karmaşasına bilerek çekmeye çalışmaktadır.
Bir toplumda ne zaman ahlaksızlık, namussuzluk, yolsuzluk en üst düzeye ulaştığında bu kirliliği örtmek için DİN konusu gündeme getirilir.
Bu toplumu yönetenlerde toplumu saran ahlak bunalımını örtbas edebilmek için Tanrı’yı araç olarak kullanırlar.
Laik bir ülkenin diyanet işleri başkanlığı da tek din, tek mezhep ve tek bir partinin propaganda aracı durumuna getirilmesi o ülkeyi ortaçağ düzeyinde bir derebeyi ülkesi, yöneteni de tüm dini vasıfları üzerinde toplamış Firavun konumuna getirir.
Anayasaya göre tarafsız, ve sorumsuz bir cumhurbaşkanının; ”Diyanet İşleri Başkanlığının neden bütün dinlere aynı mesafede olsun?” Demesi o ülkenin yurttaşı olan başka inançtan insanları yok saymaktır.
Almanya’da Diyanete bağlı camilerin imamları da camiye siyaseti sokarak merkezden gönderilen Erdoğan’ın mitingine katılma yaparak ayrımcılığı körüklemektir.
Yurtdışındaki yurttaşların birikimini YİMPAŞ, Endüstri Holding gibi yeşil sermayeye kaptırmalarına aracılık edenlerin bu imamlar değil miydi?
Bugünlerin Türkiye’si tehlikeli bir ahlak ve inanç erozyonunu ile tehlikeli bir dönemeçten geçmektedir.
Bu dönemecin oluşmasına katkı verenler sadece AKP ve yandaşları değildir.
Bu katkıyı sağlayanları ve sorumlu oldukları sonuçları gelecek hafta tartışmaya açalım.

Yıldız AKALIN


Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.