DİLİMİZİ KİRLETENLER II

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Ne güzeldir, merhabalaşmak, vedalaşmak, ayrılık ve sonrasında kavuşmak. Şairin dediği gibi bir ömre bedeldir vuslat. Hepsinin ayrı bir hüznü ve mutluluğu vardır. Ulusça duygusallığımızdan, sevgimizi, hüznümüzü yansıtmaktan, paylaşmaktan çekinmediğimizden olsa gerek. Bundan dolayıdır ki dilimizde bu duyguların hepsi için ayrı ayrı sözcük kullanılmaktadır. Bu da bir dilin zenginliğinin göstergesidir. Bunun kıymetini bilmemek gerçekten nankörlüktür.

Gelenin de gidenin de “selam” dediğini duymak gerçekten üzücü. Sakın yanlış anlamayın. Bu sözcüğün kullanımına değil yanlış kullanımına karşıyım, bundandır üzüntüm. Allah’ın selamını bile verip alırken savsaklıyorlar yani kısadan kesiveriyorlar. Tembellik başa bela. Ya adam gibi tamamını söylersin ya da hiç söylemezsin. Ama nerde… Tembellik taaa ruhumuza işlemiş. Benim derdim başka. Acaba diyorum, böylesi basit bir yolu seçerek selamlaşmanın nedeni sözcük dağarcığımızın kısırlığından mı, yoksa özentiden mi? Bence özentiden. El diline özenti. Başka hiçbir şey olamaz. Nesine özenirler anlamam.

Bakın özenti duyulan dillerde işler nasıl yürüyor. O dillerin kullanıldığı kültürlerde gelen de giden de tek sözcükle yetinir. Yani herkes aynı sözcükle vedalaşır. Örneğin sadece “bye bye” ya da “tschüs (çüz)” derler. Gidenin, kalanın bir ayrıcalığı yoktur. Oysa bizde bu, iki taraflıdır. Giden “hoşça kal” derken, yolcu eden, uğurlayan “güle güle” der. Ya da “sağlıcakla kal” diyene, uğurlayan “sen de sağlıcakla git, sağlıcakla dön” der. Üstelik “Allah’a emanet olun!” demeyi de ihmal etmezler. Bir de gidenin arkasından su dökmek vardır ki sormayın gitsin. “Sular seller gibi ak, git; yine öyle dön, gel; ayağına taş değmesin.” demek istemektedir. Siz, bütün bu bolluğu ve güzelliği görmezden gelerek bir kenara bırakın ve gidenin de uğurlayanın da “hoşça kal” ile yetinmesine razı olun. Bu nasıl bir iştir, nasıl bir gaflettir anlamıyorum. Bu işin içinden yine bir tercüme kokusu gelmiyor mu? Bence kesinlikle.

Geçenlerde bir dizide şöyle bir konuşma geçiyordu.

-Annem gidecek, ona hoşça kal demeyecek misin?

Evet yanlış duymadım ve yanlış aktarmadım. Gidecek olana “hoşça kal” diyeceklermiş. Bekledim ve gerçekten de öyle dediler. Giden de, yolcu edenler de “hoşça kal” dedi. Ama o kalmadı, gitti.

Dilimizin mantığına ters düşen, kuralları hiçe sayan, dilimizin sözcüklerindeki tadı alamayan, içlerinde barındırdıkları güzel kavramı kavrayamayan ve onları yanlış kullanımlarla katledenlere; el dili sözcükleri “havalı” diyerek kullanmayı yeğleyenlere selam olsun. Bilsinler ki sizin gibi entel artıklarına rağmen bu dil hiçbir zaman bizi terk etmeyecek, bize “hoşça kalın” demeyecektir. Yeter ki ona sahip çıkalım, saygıda kusur etmeyelim ve yanlış kullanımlarla onu kirletmeyelim.

El dilinden iki laf ezberleyip yerli yersiz kullanarak havalanma be hey gafil! Bu hava kalmaz sana. El atına binen tez iner, el diline özenen tez söner.

BASİT YAZIM KURALLARI

Yazılarıma ek olarak bu bölümde basit gibi görünen ama dil için önemli olan bazı kuralları ayrıntılara girmeden kısa ve yalın bir dille aktarmaya çalışacağım. Unutmamalıyız ki bir dilin iskeleti o dilin kurallarıdır. Önemsenmeyen kurallar, kuralsızlığın yarattığı karmaşaya neden olacaktır. Bu da o dilin çöküşünün belirtisidir.

– “Bir çok” değil “birçok” Bunun matematiksel mantığını düşündüğümüzde bir daha ikilem içine düşmeyeceğimizden eminim. Nedir bu mantık? Çok basit: Bir şey aynı anda hem “bir” hem de “çok” olabilir mi? Elbette hayır. İşte bu çıkarım bize bu sözcükleri ayrı yazmamamız gerektiğini gösteriyor.

– “Hiç bir” değil “hiçbir” Bunun açıklamasını da “birçok” örneğinde olduğu gibi yapabiliriz. Bir şey ya vardır, ya yoktur. Yani hem “hiç” diyeceğiz arkasından da “bir” diyeceğiz. Bu mümkün değil. Dolayısıyla bu sözcük de birleşik yazılmak zorundadır.

Tahsin MELAN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.