BERLİN’DEN HATİPOĞLU HOCA GEÇTİ (II)

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Buhari en büyük muhaddistir, burada sıkıntı yoktur. Ancak, ne kadar büyük olursa olsun o da insandır, hata yapabilir. Onu hatasız görmek yanlıştır. Buhari ve Müslim’de kabul edilmeyecek hadisler vardır, uydurma hadisler vardır. Buhari İmam-ı Azam’ı tenkit ediyor. Mesela zorla yapılan nikâh caizdir der İmam-ı Azam. Buhari ise caiz değildir diyor.

Hacı Zihni Efendi de Buhari’ye diyor ki, ”Sen kim oluyorsun da İmam-ı Azam-ı tenkit ediyorsun?”

Bende ona dedim ki ”Sen kim oluyorsun da Ebu Hanife’yi tenkit ediyorsun?”

Burayı İslâm’ın nuruyla aydınlatın

”Ben 1965’te Münih’e geldiğimde, istasyonda bir Anadolu gencini temizlik yaparken gördüm. Yüreğim kan ağladı ve sizlerin hemen geriye dönmeniz gerektiğini düşündüm. Sonraları bu düşüncem değişti. Madem buradasınız burayı İslâm’ın nuruyla aydınlatın.

Peygamberimiz Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra, civar devletlere elçiler göndererek onları İslâm’a davet etti. O Elçiler gittikleri ülkenin lisanlarına hakim kişilerdi. Sizler de burada aynı şekilde Peygamber elçisi olabilirsiniz. Bunun için İslâm’ı, diplomasiyi iyi bilmek gerekir. Kur’anî fikriyata sahip olmak gerekir. Almancayı iyi bilmek gerekir.

Allah, Rasülüne şöyle buyuruyor, ” O, rasülünü hak din ile, bütün dinlere karşı üstün kılmak için, hizmet etmek için gönderdi.” (Fetih 28)

Bütün dinlere hizmet o dinlerin mensuplarına İslâm’ın davetini ulaştırmakla olur.

Kur’an sizden olan Ulu’l- Emre itaat edin der. Sizin Ulu’l- Emriniz başkadır. Siz buranın kanunlarına uymak zorundasınız. İslâm kanunlara karşı gelerek tebliğ edilmez. Burada çatışmaya girerseniz başarılı olamazsınız. Hicret edebileceğiniz Yesrib’iniz yok. İşiniz zordur. Zor olan işi başarmak büyük neticeler doğurur.

Bizim dinimizin ansiklopedilerini Avrupalılar yazdı. Bizler Avrupalıların yazdığı ansiklopedileri tercüme ettik. Biz ansiklopedi yazmaya yeni yeni başladık, o da daha bitmedi.

Hanbeliliği en iyi bilen Henri Caster’dir. Bu adam bize Hanbeliliği öğretiyor. Gazzali’nin politikası nedir? Biz Gazzali’nin politikasını da Henry Caster‘dan öğreniyoruz.

Avrupalılar Haçlı Seferleri’nden itibaren İslâm’ı tetkik etmeye başladılar. Onların dinini öğrenmeden onları alt edemeyiz diye düşünüyorlardı. Arapça eğitim veren kolejler açtılar. Kur’an’ı yanlış yorumladı bu kurslarda yetişenler. Peygamberimizi aşağıladılar. Avrupalılar İslâm’ı bizden değil Avrupalıdan (Müsteşrikten) öğrendi.

Kitab-ı Mukaddes’in Arapça ve İbranice nüshaları yoktur. Bunu kendileri de söylüyor.

Musa’dan Muhammed’e diye bir kitap var. Papaz Terry Junz yazmış bu kitabı. Bu kitap Vatikan’dan da madalya almış. Bu kitap Muhammed’e hakaretlerle dolu.

Salih amel nedir?

İslâm’da Emr-i bil-maruf nehy-i ani’l-münker farz-ı ayndır. Bu işi yapan bir ümmet olmalı. Allah eleştirel düşünceyi İslâm’ın öğrenilmesinde esas alır. Kadına da erkeğe de farz olan bir ibadettir bu. Kur’an, ”Aklınızı çalıştırmayacak mısınız”? ”Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım!” der. Salih amel işleyeceksiniz!” der. Müslümanlara der bunu. Salih amel nedir? İşte ben buraya geldim, arabayla, uçakla. Şimdi de önümde bir kamera var. Kaydediyorsunuz, mikrofon var öbür taraftakiler de dinliyor. Bunları yapmak salih ameldir. Bu salih amellerden hangileri müslümanlara aittir.

İslâm ve kadın

İslâm kadın ve erkek ayırımı yapmadan buyruklarını sunarken, biz kadınları toplumun dışına ittik. Hz. Aişe Cemel Vakası kendisine sorulunca ” Emr-i bil-maruf nehy-i ani’l-münker olan farzı ayn bir ibadeti yapmak için gittim oraya.” diyor.

Yahudi erkekleri ”Yarabbi beni kadın yaratmadığın için sana şükürler olsun” diye dua ederler. Hristiyanlar da Yahudilerden farklı değildir.

Peki İslâm kadına bu kadar, hak veriyor vermesine de, uygulamada müslümanların bunlardan farkı nedir? Kadın müslümanların uygulamasında çok mu hürdür? Kadınlara Allah’ın verdiği hürriyeti müslümanlar çok görmüyorlar mı? Kadın müslüman toplumda aşağılanmıyor mu? Önce biz kendi şeriatımızda kadına sahip çıkmalıyız. Ev işiymiş, bulaşık yıkamakmış, ütü yapmakmış…Bunlar kadınların asli görevleri değil. Görev bölümünde şartlara göre kadın bu görevleri yapabilir. Ama asli görevi değildir. Kadınlar Peygamberimiz döneminde cumaya giderler, cenazeye giderler, erkeklere selam verirlerdi. Şimdi gidebiliyorlar mı?

Tarih bilmeden hadis öğrenilmez

Kureyza Yahudilerine yapılanın zulüm olduğunu söyleyebilir miyiz diyorlar? Leon Kaytani Beni Kureyza Yahudileri için ”hakettiler” diyor. ”İhanetlerinin bedelini ödediler” diyor. Biz neden demeyelim. O devrin savaş hukukunu biz yargılayamayız. O devirde öyle bir savaş hukuku varsa vardır. Kafa kesiliyorsa kesiliyordur. Adettendir. Biz onu bugün nasıl yargılarız. Bu mesele o günkü devletler hukuku ile ilgili bir meseledir.

Es Siyer’ül Kebir, İmam-ı Muhammed’în eseri. Orada yazıyor. Peygamberimiz halife seçimi yüzünden geç defnedildiği için parmağı eğrilmiş ve karnı da şişmişti. 50 derece sıcaklıkta bu durum normaldir. O zaman morg falan da yoktu. Bu olayı anlatan Sahabeyi peygamberi küçülttü diye Mekke Valisi idama mahkum etti.

Harput’ta İlahiyat fakültesi

Mısır ne ise Türkiye de odur. Ezher Üniversitesi’ni İgnaz Goldziher’e dizayn ettirdi Kral Fuad. Üniversite kuracak özellikte İslâm Bilgini yoktu. Bir Üniversite kuruyorsun, onu da Avrupalıya kurduruyorsun. Ondan sonra da neden biz bu hale geldik deniliyor.

Türkiye farklı mıydı derseniz hayır orası da aynıydı. Bizim Fakültelerimizde de Avrupalı Profesörler ders veriyordu. Müsteşrik bir hoca İslâm’ı öğreten fakültelerde din hocalığı yaparsa bu din nasıl öğrenilecek. İşte halimiz ortada.

Harput’ta İlahiyat fakültesi açılıyor. Ne işe yarayacak bu fakülte. Öğretim üyesi nerede, kütüphanesi nerede, nerede araştırma yapacak o öğrenciler.

Bizim başımıza ne geldiyse o büyük adamlar yüzünden geldi

Ömer Nasuhi Bilmen’in İlmihalinde orucu bozan şeyler bölümünde, unutularak yenilip içilirse orucun bozulmadığı yazılırken, uyku halindeyken yenilen içilen şeyin orucu bozduğundan bahsedilir. İmam-ı Muhammed’e göre unutularak yense bile oruç bozulur. İmam-ı Züfer’e göre uyku halinde yenilen içilen şeyler orucu bozmaz. Bırakın uykudayken yemeyi içmeyi, kerhen duman(sigara dumanı, eksoz dumanı) yutmak orucu bozar diyen mevki sahibi hocalarımız var bizim. Bu ne çelişkidir Allah aşkına. Büyük adam demek her zaman doğruyu tespit etmiş adam demek değildir. ”Allah insanlara gücünün yetmeyeceği şeyi yüklemez”.

Bütün büyük hatalarımız büyük dediğimiz adamlar tarafından yapılmıştır. Kafamızı Kur’an zihniyetiyle doldurmalıyız. Kur’an’ı ahirette mi okuyacağız, Ahirette kaç vakit namaz kılacağız, kaç ay oruç tutacağız, Ameli salihi ahirette mi işleyeceğiz? Namaz dünyanın bir işidir. Dünyada yapılan dünyevi bir iştir, uhrevi bir iş değildir.

İslâm’da din işi gayri din işi diye bir ayırım olmaz. Din adamı gayri din adamı diye de bir ayırım, tespit, tanımlama yoktur, imam da yoktur müezzin de yoktur. Bizim hristiyanlıktan farkımız buradadır. Müslümanlıkta ruhban sınıfı yoktur, böyle bir sınıf oluşturmak yasaktır. Rasihûn; hertürlü ilmi bilen demektir, mütehassıs demektir.

Yanlışlar Emevi döneminde başladı

Bizim kitaplarımız Emevi devrinde yazılmaya başlandı. Yanlışlar Emevi döneminde yapılmaya başlandı. Bu dönemde müslümanlar Şam’da Bizans’la karşılaştı. Bizanslılarda papazı gördüler ve kıyas yaparak ”din adamı” ismini kullanmaya başladılar. Allah bize iki dünya tanıtıyor: Muvakkat dünya ve daimi dünya. Bizim ahiretimiz dünyada inşa edilecektir. Bu Allah’ın verdiği bir vazifedir. ”Terazisi ağır basanın öbür dünyada işi iş, kimin de kefesi az basarsa onun vay haline.”

Biz dünyada hasene istiyoruz. Güzel iş istiyoruz. Bize hayırlı işlerde yarışmamız emrediliyor dünyada, salih amel işlememiz isteniyor. Hayırlı amel ve salih amellerin Kur’an’da bir listesi mi vardır? Hayırlı işler artar ve eksilir. Nedir hasene, nedir salih amel? Bunları birleştirirsen içine herşey girer. Bunlar itibari mefhumlardır.

Önümdeki mikrofon hayırlı bir hizmettir. Kur’an’da zikredilmez, sünnette de yoktur. Ama bunu gayri müslim yapmıştır. Allah bize emretti, bu işleri siz yapın dedi. Mikrofon hayırlı bir hizmet değil midir? İlk asırdan beri biz ilimleri ayırdık, dini ilimler ve gayri dini ilimler diye. İlim, dini ve gayri dini diye ayrılırmı hiç. Biz bugün Avrupalıların icadlarını kullanıyoruz. Oysa Allah bize demedi mi bunları yapın diye?

Paris Tıp Fakültesi’nde İbn Sina Avicenne diye yazılmış. Bizim Üniversitelerde resmi bile yok İbn Sina’nın. Eseri bile hâlâ türkçeye çevrilmemiştir(ElKanun Fi’T-Tıp). Bizim bazı şeriat alimlerimiz İbn.Sina’ya küfrederler. Oysa ibn Sina İslâm bilginidir, hem de önemli bir bilginimizdir, artı hafızdır. Felsefe okuduğu için küfürle itham edilir bu büyük insan.

Hatipi bağdadi’nin Şerefu Ashâbi’l-Hadîs isimli eserinde ”kim kelam ilmiyle meşgul olursa zındıktır” diye yazar.

Daha ikinci asrın ortalarında bu ilimlerin müntesipleri birbirlerini gayri müslim olmakla itham etmeye başlamışlar. Böyle birşey olabilir mi?

Eşari ve Maturidi bunlara göre zındıktır

Eşari ve Maturidi bunlara göre zındıktır. Biz birbirimizi öldürerek, ötekileştirerek asırlar geçirdik. Müslüman müslümanı öldürür mü? Bu Allah’ın takdiri dediler. İşin içinden çıkamayınca da aksi fikri savunanlara Mürcie dediler, Cebriye dediler, Mutezile, Kaderiye dediler. ”Kaderiye ve Mürcie bu ümmetin mecusileridir” dediler. Yapılan bu yanlışlar kabul görsün diye de hadisler uydurmak zorunda kaldılar. Davanız yanlış olursa hadis uydurmak zorunda kalırsınız ve ikinci bir yanlışı yaparsınız. Hadisin isnadına, haddesena, ahberana, diye başlarsın olur biter. İşte bu kadar kolaydır bu iş. Birşeyi Allah rasülü demiş dedin mi akar sular duruyor. Mesela peygamberimiz:

”Mü’min kafire mirasçı olamaz, kafir de mü’mine mirasçı olamaz” demiş. Rasülüllah böyle birşey söylemiş olabilir mi, bu mümkün müdür? Bu durumda insanların müslüman olmaları nasıl mümkün olur? Müslüman olunca zarar edecek olan bir insan, Müslümanlığı niçin seçsin?

Said İbn. Mansur 228 de vefat etmiş. Sünen adında bir kitabı var, 3 cild. Öteki ciltleri yok. Ben üçüncü cildini okudum. Orada şöyle bir ibare var. Adamın biri Muaviye’ye gelmiş ve sormuş. ”Benim müslüman olmam bana faydalı mı olacak, yoksa zararlı mı olacak?” Tabi ki faydalı olacak demiş Muaviye. Peki, anam ölse, ben ona mirasçı olamayacağım için ben zarara uğramaz mıyım?

Muaviye: ”Müslüman kafire mirasçı olur, kafir müslümana olamaz” demiş. Fetva bundan sonra böyle olmuş.

Hadisler zamana göre yorumlanır

Hadis doğru olsa bile, bu hadis o günkü şartlara göre yorumlanır. Hadisler zamana göre yorumlanır, illet değişirse yorum da değişir. Tarih bilmeden hadis öğrenilmez.

İlk devrin mutasavvıfları kendi dışındakileri küfürle itham etmişlerdir. Günümüzde hâlâ halifeler Kureyş’ten olacaktır diye inananlar var.

Birgün Ebubekir Sifil bana geldi ve ”hocam bazı hadisler var ki bizim en önemli kaynaklarımızda mevcut, bu durumda nasıl davranacağız.” dedi.

Dedim ki senin kastettiğin hadislerden birisini söyleyeyim: ”Dünyada iki kişi bile kalsa, ahirete kadar halifeler yine kureyş’ten olacaktır, bu değil mi?” dedim.

Evet dedi. Peki dedim:” Şimdi Kureyşli halifemiz var mı? yok dedi. Bu hadis olacağını söylüyor, bu durumda peygamberimiz atmışta tutturamamış pozisyonuna düşmüş olmaz mı? ”Olur” dedi.

”Ben peygamberimizin atmışta tutturamamış pozisyonuna düşmüş olmasına gönlüm razı olmaz.” dedim.

Bu hadislerin hadis olamayacağını onlar da biliyorlar aslında, ama büyük alimler yazdığı için, Kütüb-i Sitte’de yazdığı için onu reddedemiyorlar.

Hadisenin aslı ilk halifenin seçimine dayanıyor

Ensar, Beni Sakife’nin gölgeliği altında Saad ibn Ubade’yi halife seçmek için toplanmışlar. Peygamberimiz daha defnedilmemiş. Bırakmışlar peygamberin defnini, doğru oraya koşmuşlar. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer… Bu siyasi mesele, defin meselesinden daha mühim. Onlar halifeyi seçerlerse kabul etme zorunluluğu var. Hz. Ebû Bekir söz alıyor ve ”Siz Ensar kardeşlerimiz bizim kadar İsl’am’a hizmet ettiniz, ancak bu etraftaki kabileler sizin halifeliğinizi kabul etmezler, gelin halifeyi Kureyş’ten seçin, muhacir Kureyş seçin” diyor. Ebû bekir böyle birşey söyler mi? Ancak iktidar hırsıyla hareket eden insanlar böyle şeyler söyleyebilirler. İktidarı ele geçiren muhteris insanlar, din adına da konuşmaya başlarlar.

Ben bu konuda yazılan ilk asırdaki bütün eserleri taradım. Bunların hiçbirinde böyle bir hadise raslamadım. Hz. Ebu Bekirin bu mealde yaptığ bir konumaya da rastlamadım. Bu yazılanların hepsi yanlıştır. Uydurmadır. Daha sonra iktidarı ele geçirenler bu konuları böyle izah ettiler.

İktidar hırsı

Kenan Evren de iktidarı elegeçirdiği zaman baş örtüsüyle ilgili fetva vermişti, ”Kadınlar o zamanlar yemeklerin içine saçları dökülmesin diye başlarını örterlermiş?” Adam asker ama din adına konuşuyor. İşte o günlerde de bu işler böyle olmuş.

1924’te ”İslâm’ın muamelat kısmı ve ahkâmı Büyük Millet Meclisi’ne, Ahlâkla ilgili işleri Diyanet İşleri’ne bırakılmıştır” diye kanun çıkardılar. İktidar işte böyle birşeydir.

Sayın Demirel Cumhurbaşkanı, ben Diyanet’te vazifeliydim, ”Kur’an’ın hükümleri Medeni kanunumuzla çatışır mı?” diye bir soru göndermiş Diyanet İşleri Başkanlığı’na. Soruyu Reis cavaplanması için Kurul’a Kurul da bana verdi.

Ben de cevap verdim:”Süt kardeşle evlenmek Kur’an’da yasaktır, Medeni kanunda evlenebilir, hırsızlık yapanın Kur’an’da eli kesilir, Medeni kanunda hapsedilir, miras Kur’an’da kadına 1 erkeğe 2 verilir, Medeni kanunda eşit dağıtılır, dolayısıyla Kur’anla Medeni kanun çatışır. Şarların değişmesiyle bu meselelerin yorumu da değişir. Eğer bu meseleleri izah edecek bir çalışma yaparsanız bu konulardaki çatışma ortadan kaldırılabilir, ancak bunu yapacak kültür daha bizde yok, İslam ülkelerinde de yok” dedim.

Daha sonra Mesut Yılmaz Başbakan oldu Ecevit yardıncısıydı. Bu konuları görüşmek üzere tekrar toplandık, toplantıda bu konulara değinilmedi bile, ben konuyu açmak istedim, gündemi hatırlattım kendisine ”Hocam bu dediğiniz şeyler bizim meselemiz değil, bunlar tarihi bilgiler” dedi. Siyasilerin derdi bile değil bu meseleler.

Bugün insanların elini kessen bile doktorunu alı gelir, diktirir. Mirasın Kur’an’daki şekliyle dağıtılmasını bugün kimse istemez. Öyleyse mesele nedir, nasıl halledilecektir? Bugün emrinde binlerce erkek çalıştıran kadın var, holding sahibi kadın var, başbakan olan kadın var. Meseleler sosyolojik açıdan bakılarak çözülmeye çalışılmalıdır. Ayet değişmez elbet, ancak fiili durum göz önünde bulundurularak ayetin ruhuna uygun yorumlar yapılır. Bu yorumlar ayetin değişmesi anlamına gelmez.

İslâm dünyasının en büyük problemi

İslâm dünyasının en büyük problemi, İslâm Hukuku’nun oluşturulmamasıdır. Kur’an meallerinde bu hususlar izah edilmez. Kur’an’la medeni kanun çatışabilir. Bu mümkündür. Bu durumda adalet ilkesi göz önünde bulundurularak, şartlar göz önünde bulundurularak, Kur’an’ın ruhuna, mantığına uygun olarak izah gerekir.

Ben Fazlurrahman’a sordum: ”Miras meselesini nasıl halledeceğiz” dedim. Cevaben dedi ki; Kur’andaki taksimat o devrin şartlarına göre mantıkidir, o zaman fiili durum başkaydı. Hüküm adaletin tesisi içindir. Bugün yine fiili durum göz önünde bulundurularak adalet sağlanmalıdır. Bu durumda bazı yerlerde erkekler kadınlara verileni de alabilirler. Bugün erkekleri idare eden binlerce kadın var.

Fahrattin Razî Tefsir-i Kebir’ini 6. Asırda yazmış, Türkçe’ye çevrildi. Maide Suresi’nin 5. Ayetinde ”tayyipler size helal kılındı” deniyor. Temiz nedir? Temizin listesi Kur’an’da verilmemiştir. Bu durumda işin uzmanının kararı temizin tespitinde esas alınır.

Ayet şöyledir: ”Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır.” Fahrettm Razî, Ehli Kitap hanımlarıyla evlilik konusunda da İmam Ata’dan bir nakil yapıyor.

İmam Ata:

Ebu Hanife, İbni Abbas’ın ilmini, Mekke fakihi Ata bin Ebi Rebah’tan öğrendi. İşte bu zat, İmam-ı Azam’ın hocası olan bu zat, Kitap Ehlinden bir kızla evlenmeyi, müslüman kadın sayısının azlığıyla açıklamış. ”Bugün müslüman kadınlar fazladır, dolayısıyla Kitap Ehlinden biriyle evlenmek yasaktır” demiş, ”İhtiyaç zail olduğu için, ruhsat da zail olmuştur” demiş. Oysa ayette ruhsat ibaresi yoktur. Burada illeti tespit etmiş Ata, kadın sayısının azlığı. Kimse de ona münafıksın falan dememiş, zındıksın dememiş.

Bazı ayetler o günün, peygamber devrinin şartları göz önünde bulundurularak açıklanmalıdır. Bazı ayetler Rasül’ün dönemiyle ilgilidir. Benzer meseleler olursa uygulamaya konur elbet. Mesela, Berea Suresi’nin başında Müşriklere dört ay müddet verilmiştir, dört ayın sonunda hepsi müslüman olmuştur. Şimdi bu ayetin başka yerde tatbiki var mıdır? Yoktur elbet. Ancak benzer bir durum olursa başka.

Mesela, şimdi kutuplar var. Buralarda kaç saat oruç tutulacaktır tartışılıyor. Ben olsam, kutuplarda Peygamber’in tuttuğu oruçların ortalamasını alırdım. Orucumu öyle tutardım. Bu şekildeki bir fetva hakkaniyete daha uygun olurdu.

Usul kitaplarında yazanlarla, hadis değerlendirilmez. Fiili durum farklıdır. Mesela Osmanlı Şeyhülislamları son dönemlerde, %12 ye kadar faiz alınabilir demişlerdir. Ne diyeceğiz şimdi Osmanlı’ya?

Halil Cin Hocamız, Sabahattin Zaim ve ben birgün yemek yiyorduk, Halil Cin Sabahattin Zaim’e ”Hocam dedi; bu Faiz meselesini nasıl halledeceğiz”:

S.Zaim,” hocam ben batı iktisadını bilirim, İslam İktisadını bilmem, ne zaman batı iktisadını bilen alimlerle, İslam iktisadını bilen alimleri yetiştirir de onları bir araya getirebilirsek bu meseleyi o zaman hallederiz.” dedi. Koskoca Sabahattin Zaim böyle bir itirafta bulunabiliyor.

Hadislerle nasıl amel edilecek

Buhari en büyük muhaddistir, burada sıkıntı yoktur. Ancak, ne kadar büyük olursa olsun o da insandır, hata yapabilir. Onu hatasız görmek yanlıştır. Buhari ve Müslim’de kabul edilmeyecek hadisler vardır, uydurma hadisler vardır. Buhari İmam-ı Azam’ı tenkit ediyor. Mesela zorla yapılan nikah caizdir der İmam-ı Azam. Buhari ise caiz değildir diyor.

Hacı Zihni Efendi de Buhari’ye diyor ki, ”Sen kim oluyorsun da İmam-ı Azam-ı tenkid ediyorsun?”

Bende ona dedim ki ”Sen kim oluyorsun da Ebu Hanife’yi tenkid ediyorsun?”

En büyük alimler bile hata yapabilir. Onlar bile der ki, ”her alimin yazdığında hata vardır, sadece Kur’an da hata olmaz.” Hadisler değerlendirilirken, Kur’an esas alınmalıdır. Kur’an metni değişmez. Diğerleri yönetmeliktir, şartlara göre değişir. O’nun prensipleri doğrultusunda yeni yönetmelikler hazırlama zorunluluğu vardır. Bir kaide vardır: ”Mevrid-i nasda içtihada mesağ yoktur.” -Nas olan yerde ictihad yapılmaz-

Size bir hatıramı anlatayım: Birgün Kara Kuvvetleri komutanına gittik, hoş beşten sonra, konu hristiyanlar üzerine geldi. Dedim ki, paşam onlar Allah baba derler… Paşa da dedi ki, ”Hocam biz de Allah ana diyoruz.”

Paşam, nerede diyoruz ki? dedim. ”Mevlid okurken diyorlar ya” dedi.

”Allah âdın zikredelim evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kulâ

Allah âdın her kim ol evvel anâ
Her işi âsân ider Allah anâ”

Buradaki anâ nın ”ona” demek olduğunu izah ettim paşaya. Paşa, ”Hocam senden Allah razı olsun biz bunu hep ana olarak anlıyor ve öyle inanıyorduk” dedi.

Şimdi ben koskoca paşa yalan mı söyleyecek diye söyleneni esas alarak yazsam ne olurdu. Dilden dile, kitaptan kitapa aktarılır giderdi. Bu işler hep böyle oluyor.

Bizde adamlar kitabı tahrif edebiliyorlar. Gazali diyor ki ”Lisanlar eşittir, Arap lisanı da Türk lisanı gibidir”. Ahmet Davutoğlu tercümesinde ”Türk lisanı” ibaresini kaldırmış. İşte durum bu.

İlk Hadis tenkidi Kitabı Abdullah bin Adiy isimli bir Hadis âliminindir. Hadis râvilerinin zayıfları isimli kitabı var. İlk baskısını Hüseyin Atay bana Bağdat’tan getirmiş. İlk cildinde sahabelerin birbirlerini tenkidleri var. Birisi öbürüne ”Yalancı” diyor, o da ”en büyük yalancı sensin” diyor. Tenkid anlayışı var.

Daha sonraları teşekkül eden fikirde bu tenkidler yasaklandı, sahabeyi tenkid edemezsiniz denildi. Bu adam o ibarenin yerine ”kitapın burası rutubetten okunmuyor” diye yazmış. Kitapın aslı bende var. Yalan yazıyor, nasıl güveneceğim ben o adama.

İmam Suyuti hakkında derler ki, O, ”Eserlerine kaydedeceği Hadis-i Şerifleri mana aleminde Peygamber Efendimizin tasdikine sunduktan sonra yazdı.”

O nun hakkında; “…keşif ehlinin tasdikiyle, yetmiş defa Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın görünüp, uyku ile uyanıklık arası onun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin Süyutî gibi allâmeler ve muhakkikler, sahih hadislerin elmaslarını, diğer sözlerden ve mevzuattan ayrıştırdılar” gibi ifadeler kullanılmaktadır.

Kılıfını da buluyorlar hemen, “İşte, bahsedeceğimiz hadiseler, mucizeler, böyle elden ele -kuvvetli, emin, müteaddit ve çok, belki hadsiz ellerden- sağlam olarak bize gelmiş.” (Mektubat, s. 114)

Bir örnek daha, “İşte şu sırdandır ki, en büyük velîler sahabe derecesine çıkamıyorlar. Hattâ, Celâleddin-i Süyûti gibi uyanık iken, çok defa Peygamber sohbetine mazhar olan velîler, Resûl-i Ekrem ile uyku ile uyanıklık arası görüşseler ve şu âlemde sohbetine müşerref olsalar, yine Sahabeye yetişemiyorlar. (Sözler, s. 451)

İmam-ı Süyuti diyor ki: “Şunu bilesiniz ki, usül ilminde maruf olan şartları taşıyan -kavlî olsun fiilî olsun- hadisler hüccetdir. Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar, yahudilerle, hıristiyanlarla veya Allahü teâlânın murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur.” (Miftahu’l-cenne, s.18)

Akabinde de bu iş nasıl oluyor diyoruz, işte böyle oluyor. Tekrar ediyorum, başımıza ne heldiyse işte bu büyük adamlar yüzünden geldi.

Nezaket Timsali Örnek Bir Bilim Adamı: Prof.Dr. Mehmed Said Hatipoğlu

Hayatını İslâm’ın doğru anlaşılıp yaşanmasına adayan, ömründe hiçbir idari göreve talib olmayan bir ilim adamı Hatipoğlu hocamız, sadece kitaba ve okumaya düşkünlüğü, tenkitçi yaklaşımı, daha mükemmeli ve daha az eksik olanı araması gibi ilim adamı özelliklerinin yanında kibarlığı, inceliği, nezaketi ve sevecenliği gibi şahsiyet özellikleriyle de örnek alınması gereken bir insan.

Umarız, hatırâtını da daha eksiksiz olsun diye yazıp yayınlamaktan imtina etmez. Hocamıza hayırlı ve uzun ömürler diliyor, o hassas ve derinlikli çalışmalarının bir an önce kitap olarak biz okuyuculara ulaşmasını temenni ediyoruz.

Rüştü Kam

Kaynaklar:
1. İmam-ı Süyuti, Miftahu’l-cenne fi’l-ihticac bi’s-sunne (Sünnetin İslamdaki Yeri), Rağbet Yayınları, İst. (Tercüme: Doç Dr. Enbiya Yıldırım)
2. İmam-ı Şarani, Mizan-ül Kübra (Dört Hak Mezhebin Büyük Fıkıh Kitapı), Berekat Yayınevi, İst. (Tercüme: A. Faruk Meyan).
İslâm’a hizmet nasıl yapılır onu öğretmemişler. el-Mu’cem el-Mufehres li Elfaz el-Kur’an el-Kerîm.
Bunu Avrupalılar(müsteşrikler) yazmışlar.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.