AVRUPALI OLMAK

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Dün iki haftadır dolaştığım Azoren adalarından döndüm. Atlas okyanusun ortasında bulunan bu dokuz adacık Lizbon’dan iki buçuk saat uçakla uçarak ulaşıldığı halde Portekiz toprağı, dolayısıyla, AB toprağı sayılıyor. Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde Yunanistan gibi ekonomisinin iflasının açıklayan Portekiz de AB’den seksen milyar Euro kredi yardımı alarak toparlanmaya çalışıyor. Kaldığım Pico adası ise, yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce oluşan bir volkan patlamasıyla meydana gelmiş ve bugün Pico yanardağı tüm haşmetiyle tüm adadan görünüyor. Araba ile iki saatte tamamını turlayabildiğim adada yaklaşık 15 bin insan ve 45 bin inek yaşıyor. 1984’e kadar yaşamını balina avcılığı ile sürdüren ada halkı, o tarihten sonra AB kararları doğrultusunda balina avcılığının yasaklanmasıyla yeni bir gelir kaynağı bulmaya yönlendirilmiş.

Yeni gelir kaynağı yine balina olmuş, ama bu kez canlı balinaları okyanusta benim gibi balina meraklısı turistlere göstermek. Adalarda bu iş için kurulan turizm firmaları Dünyanın dört köşesinden gelen turistlere hizmet veriyor. Ayrıca eski balina yağı işleme tesisleri müze haline getirilmiş. Adadaki alt yapı aynen korunmuş, binalar genelde tek katlı, üç katlı sadece bir kaç bina gözlemleyebildim. Beş yıldızlı otellerle donatılmamış ama içinde turistin aradığı her türlü lüksü bulunan tek katlı bungalovlar ada çevresine serpiştirilmiş. Adanın tüm yolları, dağlara çıkan iki aracın yan yana zor geçtiği yollar da dahil olmak üzere hepsi, asfaltlanmış. Yolların etrafındaki muhteşem bakımlı yeşillendirme insana büyük bir özel bahçede araba ile geziyor hissi veriyor. Yolların darlığından seksenden fazla sürat yapılamayan adadaki araçlar genelde minicik ve tek bir trafik kazasına da rastlamadım. Yerleşim yerlerinde sokak aralarında olsun, dağlardaki piknik yerlerinde veya yol kenarlarında olsun, ne çöpe ne çöpçüye rastladım. Her taraf abartısız pırıl pırıl… Gittiğin mağazalarda satıcılar son derece kibar ve her şeyin fiyatı üzerinde yazılı, turiste ayrı yerli halka ayrı fiyat yok. Turizmden yaşayan adadaki mağaza levhaları sadece Portekizce, sözlüğe bakmadan ne satıldığını pek anlayamıyorsun. Sadece birkaç turizm acentesinin önü haricinde hiç İngilizce levha göremiyorsun. Ada halkı adeta “Ada bizim evimiz temiz tutalım, Portekizce bizim dilimiz koruyalım” düstürüyle yaşıyor.

ahmet-incel-02-05-a.jpg

Tüm bu olumlu gözlemlerimi yazdıktan sonra sizleri benim de yaptığım gibi ülkemizdeki turizm uygulamasıyla karşılaştırmaya davet ediyorum. Yağmalanan sahiller, turistik bölgelerde Türkçe haricinde her türlü dilde levhalarla donatılmış mağazalar, satıcıların rahatsız etmesinden dolayı sokakta yürümekte zorlanan turistler, milyon dolarlık villa yapıp kapısının önündeki kaldırımdaki çukurları belediyenin kapatmasını bekleyen sözüm ona zenginler… Ve Avrupa’nın göbeğindeki ülkelerde yaşayıp gözünün önünde çocuğunun yediği çukulatanın kağıdını yere atmasına ses çıkarma gereği uymayan anne babalar…

Bazı AB ülkelerinin ekonomik durumlarının bizden çok kötü olduğunu öne sürüp, AB’ye alınmamaktan yakınırız. Avrupalı olmak sadece kuru kuru rakamlarla değil, çok daha başka özellikleri de kapsamaktadır.

Kusura bakmayın ama, daha yüz yıl öncesine tuvaleti ve banyoyu bizden öğrenen Avrupalılar, çevre temizliği konusunda bizi oldukça geçtiler.

Medeniyet, çevremizi temiz tutma ile, oturma odamızı temiz tutmayı eşit ölçüde görmektir.

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.