AŞIK ZEVRAKİ

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Değerli okuyucularım, yapmış olduğum araştırmalar sonucu elde ettiğim veriler doğrultusunda bugün sizlere edebî alanda olması gereken yere varamamış, oysa kendince çok üst makamlara tırmanmış bir ozanımızı tanıtmaya çalışacağım. Öylesine bir ozan ki ozanlığına yakışırcasına halkın sesini dillendirmiş, gönülleri dizelere yansıtmış. Acıları, sevdaları, hasretliği özünde hissetmiş ve kaleme sarılmış. Kini, nefreti sevgiye dönüştürmüş. İnsanca duygular içinde derya misali dalga dalga gönüllere dolmak üzre çağlayıp coşmuş. Ama ne yazık ki sadece kendi çevresinde, eşinin dostunun, gönül ehli olup da tesadüfen duyanların dünyasında sınırlı kalmış.
Buram buram Anodolu ve Anadolu insanının kokusunu yansıtan böylesi ozanlara sahip çıkmak ve onları eserleriyle ölümsüzleştirip gelecek kuşaklara aktarmak zorundayız. Kim bilir bu ozanımız gibi daha niceleri kıyıda köşede, kendi çapında, kimsesiz, sahipsiz ve yok olmaya mahkûm yaşamakta ya da yaşamış yok olmuştur. Hani şair demiş ya: “Ol mahiler ki derya içre, derya nedir bilmezler.” İşte o hesap, bizler de bu deryalara kör tarafımızla bakıp göremeyenlerdeniz. Bunların kültürümüze, değer yargılarımız arasındaki yerine kavuşturulamamasındaki suç, görüp görmezden, duyup duymazdan gelen, toplumsal sorumluluğunun bilincinde olmayan biz kadir kıymet bilmeyen hazırcılarız. Eğer tesadüfen onu, eserleriyle yaşatmaya çabalayan gönül ehli bir avuç Zevrakî dostuyla tanışmasaydım, bu ozanımızın varlığından belki de hiç haberim olmayacaktı. Dolayısıyla şu an ilk defa duyan sizlerin de. Eminim ki bu yazdıklarımı okuduktan sonra bana hak verecek, bu değere bugüne kadar neden hakkı olan payelerin verilmediği konusunda benimle hemfikir olacaksınız. Ona verilecek değer, ona gösterilecek sahiplenme gayreti kendimize, insanımıza, kültürümüze, geleceğimize vereceğimiz değer olacaktır. Bu kişisel değil toplumsal edebî bir sorumluluktur. Nasıl ki toplum olarak Pir Sultan’ı, Karacaoğlan’ı, Aşık Veysel’i, Mahzunî’yi ve daha pek çok ozanımızı gönlümüzde yeşertmiş, ölümsüzleştirmişsek, Zevrakî’ye de aynı değer yargıları doğrultusunda millet olarak sahiplenmek, gönüllerde ona da bir yer vermek zorundayız. Zevrakîler kolay kolay yetişmiyor. Yetişenleri de karanlıklara, bir avuç sevdalılarına bırakıp kenara çekilmeyelim.

Bu paylaşımımla üstüme düşen görevi geç olmakla beraber birazcık da olsa yerine getirmenin huzurunu hissediyorum. Bu değer hepimizin. Bu değerler bizim. Bu değerler geleceğin aynası. Bu aynaya siz de bakın.

Aşık ZEVRAKÎ Kimdir:

Aşık ZevrakiAsıl adı Akif Timurhan. 1922 yılında Gümüşhane – Kelkit – Köse’nin, Gelinpertek (Yuvacık) köyünde dünyaya geldi. Babası Gazi Kamil Timurhan, annesi Cevahir Hanımdır. Okul çağına geldiğinde, babasının komutanı Süleyman Paşa, onu okutmak için İstanbul’a yanına aldı. Annesi hasretine dayanamayınca üç yıl sonra köyüne geri döndü.

İlk ve ortaokulu Kelkit’te okudu. Küçük yaşlarda halk şiirine ilgi duydu. Yine çok küçükken resim yapmaya başladı. Bağlama ve kaval çalmayı da gençliğinde öğrendi. İlk gençlik yıllarında dere kenarında uyurken rüyasında gördüğü kıza aşık oldu. Onun resimlerini yapmaya ve şiirler yazmaya başladı. Gördüğü başka bir rüyadan sonra şiire olan ilgisi daha da arttı. İlk şiirlerinde esas adını kullandı. Hayalindeki sevgiliyle yirmi yıl sonra karşılaşacaktır. Şiirlerini resim ve desenlerle süslemiştir. Zamanla tanınıp sevilen Aşık Akif, halk ozanı olmanın bütün özelliklerini kişiliğinde barındırmıştır. Çok partili dönemde şahit olduğu ayrımcılık ve kayırmacılığa şiddetle tepki gösterir. Dönemin siyasî iktidarına yönelik yergileri yüzünden koğuşturmaya uğrayınca dostları tarafından Karabük’e gönderildi. Otobüsten indiği anda hayalindeki sevgili ile karşılaştı. O, daha sonra kendisine “Zevrakî” mahlasını verecek olan Jale Sun’dur. Artık, en şiddetli fırtınaların bile, özünden dolayı batıramayacağı tahta kayık anlamına gelen “ZEVRAKİ” mahlası ile yazmaya başlamıştır. O dönemlerde Karabük Demir Çelik Fabrikası işçilerini ve aşkını yansıttığı şiirleri yerel gazetelerde yayınlandı.

Farsça ve Arapça tamlamaları da günümüzün diline ustaca aktarabilen Aşık Zevrakî’nin yüzlerce şiiri bulunmaktadır. Bu şiirlerin bazıları değişik sanatçılar tarafından bestelenmiştir.
Kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneğini kendine özgü bir biçimde yorumlayıp bugüne taşıyan Aşık Zevrakî’nin şiirleri birçok dergi, gazete ve araştırmada yer almıştır.
Bektaşi felsefesini kendine ilke edinen Aşık Zevrakî, sevgiden toplumsal taşlamalara, tasavvuftan doğaya ilişkin her konuyu şiirlerinde işlemiştir. Yüzlerce sayfalık elyazmalarında şiir ve çeşitli konulardaki düşüncelerini aktardığı divanını kendi yaptığı resimlerle süslemiştir.

1966 yılında dostları ile birlikte kurdukları Gümüşhane Kuşakkaya gazetesinde yazmaya başlar. Köydeki ormanların gün geçtikçe yok olmakta olduğunu gören Zevrakî, uygun gördüğü her yere fidanlar diker, bugün altında gölgelenilen pek çok ağaçta o ve dostlarının emeği vardır. Her şeyini şiir ile ifade edebilen Aşık Zevrakî, üstün sezgi ve gözlem gücü ile gidişatın hepimizi nerelere sürükleyeceğini anlayıp uyarmaya çalışmıştır. Köylerden şehirlere ve yurt dışına başlayan dengesiz göçün ve dilimizdeki yabancılaşmanın, toplumsal bir çöküşün başlangıcı olduğunu düşünen Zevrakî şiirleri ile bu duyarsızlığa ve tutarsızlığa karşı çıkar. Büyük bir söz ustası olan Zevrakî, geçerli olan bütün düşünce sistemlerinin, halkın cehaleti üzerine kurulu olduğunu söyleyerek reddeder.

Ailece İstanbul’a göç eden ozan, Şirinevler semtinde bakkal dükkânı açar. Onu mutlu kılan yalnızca dost muhabbetleridir. Şana, şöhrete, paraya pula dudak büküp, gülüp geçen ozanın sonu, yoksulluk ve yalnızlık olur. Binlerce şiirden oluşan eserlerinin, bir tek harfi bile değişmeden tümünün bir arada olması şartı ile basılmasına izin verir. Ancak kimse buna cesaret edemez. 1.1.2008 tarihinde dostlarına “Bu benim son günümdür.” diyerek, yetmişe yakın şiir yazdırmış, evine dönüp yatağına uzanmış, kendi deyimiyle, “Biri ekip beşi biçtiği” bu dünyaya gözlerini kapatmıştır. Orada, yani İstanbul’da toprağa verilmiştir.

Aşık Zevrakî’den Şiirler

GÖZLERİN

Boz bulanık seller gibi çağlıyor
Bürünmüş görünmez kandan gözlerin
Şimdi neden acep böyle ağlıyor
Güller gibi gülen handan gözlerin

Uyutur yürekte yanan yareyi
Bulurum diyerek her bir çareyi
Önden avuturda bu biçareyi
Sonda eder tenden candan gözlerin

Aşırdı dağlardan düşürdü aha
Bir bakışa az mı geldi bu baha
Aklımı fikrimi verdim hep daha
Bilmem ki ne ister benden gözlerin

Kartala benziyor kaşların tipi
Gerilmiş üstüne bir kanat gibi
Sanarsın can alıcı cellat gibi
Sıyırmış kılıcı kından gözlerin

Kirpikleri oktur bağrıma batar
Bakışın neşesi neşterden beter
Zevkinin zinciri ne zaman biter
Zevrakî’ye oldu zindan gözlerin

BEZDİ

Yetmiş yıldır durmaz çizer yazarım
Kağıt bezdi kalem bezdi el bezdi
Söz dilde saz elde sızlar gezerim
Beste bezdi perde bezdi tel bezdi

Bir hal var ki aşık denen bizlerde
Kimi dağda şaşar kimi düzlerde
Zaten bir sezgi de yok ki sizlerde
Mestler bezdi dostlar bezdi el bezdi

Zevrakî der hayat boş hamd olmasa
Ham pişmez ki dem bitip gam dolmasa
Üç kambur olduk biz güç basa basa
Baston bezdi bacak bezdi bel bezdi

MEZAR TAŞIMA

Görünecek Gaffar gerçek yüzüyle
Garpliler gaflette yatsın bir zaman
Gönül köşkündeki kalbin gözüyle
Paslı perdesini yırtsın bir zaman

Neler çekmiş acep şu geçen çağlar
Dile gelip bize dese ki dağlar
Cenklerin elinden cebeller ağlar
Çağlayıp gözyaşı getsin bir zaman

Od olur bu dağlar odunlu otlu
Eriyip de gider kemikli etli
Vücudun volkanı ne de heybetli
Tutuşup bu tenim tütsün bir zaman

Sinemizde samın esdi yelleri
Hazan düştü hüzün bastı gülleri
Kaynat Kelkit Gelinpertek elleri
Yaranlar yasımı dutsun bir zaman

Hani malın mülkün hani yoldaşın
Kaldır da bir kez bak kimsesiz başın
Mor yosun bağlamış mermerli daşın
Boz baykuş konup da ötsün bir zaman

İnsanoğlu oldu hep dilik dilik
Efdaldır beylik öldü efendilik
Şu tezatın temren tığı şimdilik
Bağırtıp bağrıma batsın bir zaman

Gülmedin Zevrakî bugün de dün de
Göçtün bu dünyadan kime küsdün de
Kök salıp kalbine kabrin üstünde
Karanfiller güller bitsin bir zaman

***

Sizlerden ricam lütfen okuyun, okutun ve duyurun. Özellikle aşağıda vereceğim ozanın kendi sesinden millî mücadele yıllarını ve sonuçlarının değerlendirilmesini işlediği eşsiz bir tarih dersi niteliği taşıyan şiirini dinleyiniz. Dinleyiniz, kopyalayınız ve günden güne şaşkınlıklar içinde bocalayan gençliğe, gençliği teslim ettiğimiz eğitimcilere ve vatan, millet, bağımsızlık nedir, nasıl elde edilmiştir sorusunu kendine dert edinmeyenlere dinletiniz. Belki bir kulağından girip diğerinden çıkan sözlere alışkın olanlar Zevrakî’nin sözlerinden ders alır. Bu da çabalarımızın yerini bulduğu anlamına gelir ki ne mutlu bize.

Tahsin MELAN

Kaynaklar:
Zevrakî’nin daha fazla eserine ulaşmak için aşağıdaki bağlantıları tıklayınız.
http://www.zevraki.com
http://www.ozanlar.biz/zevraki

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.