AMERİKA ‘DAKİ BİZİMKİLER

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Gezdiğim her ülkede olduğu gibi Amerika’da da tabii ki bizimkileri aradım ve buldum. En çok ta kaldığımız Holiday İnn’in bulunduğu 57. caddede bir Türk restoranını bulmak beni çok sevindirdi. “İstanbul Cafe” nin sahibi Malatyalı Üzeyir bey sağ olsun bize yakın ilgi gösterdi. Bir de Almanya’da yiyemediğim kadar lezzetli İskender Kebabı burada yemek şansını elde edince daha da mutlu olduk… Amerika’da 2000 yılından itibaren hızla artan göç dalgası sonucunda Amerikan vatandaşı olan Türklerin sayısı yaklaşık olarak 2009’da iki yüz bini bulmuş. Vize ile yaşayan Türklerle beraber bugün Amerika’da toplam olarak 450 bin civarında Türk ve Türk kökenli yaşıyormuş. Amerika’nın büyüklüğünü göze alarak ve Avrupa’da yaşayan beş milyon Türk kökenlinin sayısının sekiz milyona yaklaştığını düşünürsek, burada her köşe başında Türk’e rastlamak mümkün değil. Ayrıca, biz Avrupa’da birazcık kara kafalı görünce hemen “bu Türk’tür” diyoruz, ama Amerika’da bu şansımız yok, çünkü tipik Amerikalı ırkı yok. Tabii bunların yaptıkları işlerin başında ise Avrupa’da olduğu gibi market ve restoran işletmeciliği geliyormuş. Halbuki biz hep doktorların, mühendislerin ve bilim adamlarımızın orada olduğunu sanırdık. Bizim Malatyalı restoran işletmecimiz Üzeyir bey, New York’ta on üç Türk derneğinin ortaklaşa çalışmalarını gururla anlatınca, her birleşmede olduğu gibi heyecan duyduk. Ramazan’da düzenlenen ve Amerikalı senatörlerin kaçırmadıkları iftar davetlerinden sonra, Kutlu doğum haftası hazırlıkları yapıyorlarmış. Amerika’da gerçekten de güçlü bir konumda olduğunu hissettiğim “Fethullah Gülen” grubunu öve öve bitiremeyen Üzeyir bey, Afrika ülkelerine kurban kesmeye gittiklerinde yaşadıklarını heyecanla anlattı. Şehir merkezinde Cuma namazı kılabilmemiz için ise bir restoranın üst katını önderdi. Cuma namazı için gittiğimiz yer Türk ve Amerikan devlet adamlarının sık sık buluştukları Derviş Restorandı.

Eski Fenerbahçeli futbolcu Salim’in işlettiği bu lokantanın üst katındaki bürosunda yaklaşık yirmi kişi kıble yönünde gökdelenlere bakarak Cuma namazımızı kıldık. Cuma günleri mescit olan ve 7’nci caddeyle 47’nci sokak arasında bu restoranın, maç günleri İnönü Stadyumu, Ali Sami Yen ya da Şükrü Saraçoğlu’na dönüştüğünü de anlattılar.

New York’taki dev gökdelenler arasındaki “Halal food” yazılı küçük seyyar arabalarda “şiş kebap” ve “adana kebap” satanlara da rastlayınca şaşırdık. Bir de öğlen paydosunda o dev gökdelenlerden bu seyyar satıcıların önünde kuyruğa giren şık takım elbiselileri görünce şaşkınlığımız daha da arttı. New York’un göbeğinde mangal keyfi yaşamak hiç de aklımıza gelmezdi, bir de mangaldan çıkan dumanların Dünyaca ünlü markaların mağazalarına girişini izlemek çok ilginçti… Böyle bir tablo Almanya’da yaşayan bizler için düşünülemezdi. Ama nedense çoğunun Türk olduklarından emin olduğumuz bu satıcılar nedense İngilizce konuşmayı yeğlediler. Bedava yiyecek isteyeceğimizi mi sandılar pek anlayamadım.

Bir de ünlü “Central Park” daki faytoncuların çoğunun Türk olduğunu duymuştuk, tabii oralara da takıldık. Kasıtlı olarak yüksek sesle Türkçe konuştuğumuzda hemen faytonculardan bir oltaya takıldı. Bursalı olduğunu söyleyen Orhan, fayton sahiplerinin değil sürücülerin çoğunun Türk olduğunu söyledi. Kendisinin de öğrenci olduğunu söyleyen Orhan, bize işletme okuyan garson Cem’i hatırlattı. Burada Türkiye’den gelen gençlerimizin hem okuyup hem de çalışma olanağı bulması bizi mutlu etti, çünkü bizim öğrencilik zamanımızda Almanya’da bize çalışma izini vermiyorlardı.
ahmet-incel-31-08-c.jpg
Orada yaşayan dostumuz Dr. Atilla beyin aylığın yüzde 41’nin vergi ve diğer kesintilere giderken, hastalık sigortalarının ayrıca çalışan tarafından ödendiği şeklindeki ifadeleri bize yaşadığımız Almanya’daki sosyal güvenlik sisteminin değerini tekrar hatırlattı. Doğaldır ki kapitalist sistem kapitalistlere uygun olarak yürür, çalışanı pek düşünmez. Paran varsa tedavi ol, yoksa öl…
ahmet-incel-31-08-a.jpg
New York’ta Türk olarak gurur duyduğum en büyük olay ise tam Birleşmiş Milletler binası karşısındaki “New York Türk evi” (Turkish Center) oldu. 1977 yılında İhsan Sabri Çağlayangil’in girişimleriyle satın alınan 11 katlı binanın tepesinde dalgalanan dev Türk bayrağı gözlerimi yaşarttı. İşte bizim yıllardır Münih’te hayal ettiğimiz Türk evi karşımdaydı. Yaklaşık yirmi beş bin Türk’ün ki 1977’de bu rakam sadece 4500 civarındaymış New York’ta böyle bir abide gerçekleştirilebilmiş, ama civarındakilerle birlikte iki yüz bin Türk’ün yaşadığı Münih’te hala hayal olarak beyinlerde saklı… New York Türkevi’nde Başkonsolosluk, bağlı Ataşelikler, Birleşmiş Milletler Nezdinde Daimi Temsilciği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Merkez Bankası Temsilciliği ofisleri var. Türk çocuklarına eğitim veren Atatürk Okulu faaliyetlerini her hafta Cumartesi günü Türkevi’nin ikinci katında gerçekleştirmektedir. Türkevi’nin ikinci katındaki toplantı salonu, çeşitli dernekler, şahıslar, kuruluşlar tarafından toplantı, panel vs. gibi faaliyetlerde kullanılabilmektedir.
ahmet-incel-31-08-b.jpg

Ne diyelim darısı Münihli Türklerin başına…

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.