ALLAH AŞKINA BU DİNİ CEMAATLER NE İŞ YAPARLAR? 

ABONE OL
11:47 - 23/10/2020 11:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ALLAH AŞKINA BU DİNİ CEMAATLER NE İŞ YAPARLAR? 
 
Ağlamak mı gerekiyor yoksa düşünmek mi? Bazı gerçeklerle yüzleşmek o kadar zor geliyor ki insana, çoğu kez yüzleşmemeyi tercih etmek daha kolay olabiliyor. Nice hayallerle yıllar önce gurbete çıkan insanlar, her an geriye dönme ümidiyle yatırımlarını anavatanlarına yaparak hem ülke kalkınmasına destek oldular hem de hayallerini gerçekleştirmek için küçük küçük adımlar attılar. Ev, arsa, dükkân, tarla satın aldılar. Canlarının çektiği yemeği bile yiyemediler ağız tadıyla, yerlilerin çöpe attıkları koltukları, dolapları kullanmayı tercih ederek artırdılar o yatırım paralarını. Aldıkları kredilerin borçlarını ödemek için 1 odalı 2 odalı evlerde oturmayı tercih ettiler. Derken bir baktılar ki, yaş gelmiş 60’a- 70’e. Torun torba derken kalakalmışlar gurbet ellerde. Geriye gitse gidemiyor, burada kalsa kalamıyor. Ne yapsın şimdi bu adam, yıllarca ana baba özlemi çeken, vatan hasreti çeken bu adam ne yapsın şimdi?
 
Devletimiz 50 yıllık süreç içinde hep döviz yumurtlayan tavuk gözüyle baktı gurbetçisine. Onun birikimini devlet eliyle yatırıma dönüştürmenin yollarını aramadı. Yurtdışında Yaşayan Türkler ile ilgili birim (YTB) daha yeni oluşturuldu, bu kurumun varlığını halkımız ne kadar hissediyor bunu da net olarak söylemek henüz mümkün değil.
 
Ancak bu arada halkın ne dili kaldı ne de dini. 2018 yılında birinci neslin dişinden tırnağından artırdığı paralarla satın alınan veya inşa edilen camiler cemaat sıkıntısı çekiyor. Böyle giderse on sene sonra açılan camiler birer birer kapanacaktır. Müşterisi olmayan mal satılmaz.  Yeni neslin, din ve dil konusunda anneleri ve babalarının sahip oldukları duyarlılığa sahip olduklarını söyleyemeyiz. T.C. Devleti tarafından -pansuman tedbir olma kabilinden- okullarda verilen Türkçe dersleri faydasız değildir, ama dil eğitimi konusunda yeterli de değildir. Zaten son zamanlarda Türkçe derslerinin verildiği okullarda problemler oluşmaya başladı. Okullar Türkçe dersi için kullanılan sınıfların karşılığında T.C. Devleti’nden kira talep ediyor. Bu durumda devlet çok önceleri yapması gerekenleri hatırladı ve STK’lere yöneldi. Sıkışınca kendisini halkın kollarına bıraktı. Bu uygulama yıllar öncesinden yapılsaydı ne kadar anlamlı olurdu…
 
20.01.2012 tarihinde, o gün başbakan yardımcısı olan Bekir Bozdağ, Berlin Büyükelçiği’nin verdiği sabah kahvaltısında, ”Almanya’dan Türkiye’ye giden paranın daha fazlası, Türkiye’den Almanya’ya akıyor” demiş. Doğrudur belki. Bir de bu paraların nerelere aktığını bilseydi halkımız o zaman daha sıkı sarılmaz mıydı devletine.
Sayın Bozdağ, aynı toplantıda haklı olarak ”İki şeyden asla taviz verilmemelidir.” demiş.: ‘Din ve Dil”. Taviz verilemez demek kolaydır. Nasıl olacak bu iş? sorusunun cevabını vermektir zor olan. Her dönem hükümette koltuğunu korumayı başaran Bozdağ, acaba 2012 yılından beri vazgeçilemez olan bu iki mesele hakkında neler yapmıştır, bir de onlara bakmak lazımdır. Okullardaki Türkçe derslerine son verilmiştir…
 
Sayın Bozdağ, bu iki vazgeçilemez olan değerin ikisi de maalesef kaybolmak üzere. Sivil toplum kuruluşları her türlü imkansızlığa rağmen, her türlü engellemelere rağmen bilâ ücret geleceklerine yatırım yapmanın derdiyle yanıp tutuşuyorlar, ancak Bekir Bozdağ’ı yanlarında veya arkalarında göremiyorlar.
 
Sayın Bozdağ, ya bu insanları alıp götürün vatanlarına, ya da bu insanların problemlerinin çözümüne destek olmak için imkanlar hazırlayın onlara bu ikinci vatanlarında. Onların tutan eli olun, yürüyen ayağı, gören gözü olun. Yapabileceklerinizi yapmak için lütfen beklemeyin. ”Seçme hakkı verdiğiniz yurt dışı Türkleri ’ne seçilme hakkı da verin. Sadece seçme hakkı vermek halkımızın gazını almaktan başka bir işe yaramıyor. Bir de o iki vazgeçilmez için 2012 yılından beri Bekir Bozdağ ne yaptı? İsterseniz yine bir kahvaltıda buluşalım ve bizlere” Şunları yaptık.” deyin…
 
Sayın Bozdağ, Avrupa’daki Müslümanlar, mali ibadetlerini Türkiye’ye ve dünyanın başka bölgelerine göndererek yerine getirmeye çalşıyorlar. Hatta bu konuda yarışıyorlar. Sırf bu amaçla kurulan birçok yardım kuruluşu var Avrupa’da/ Almanya’da. Bu konuda yönlendirici olmanız lazımdır. Böylece hem buradaki insanımız mali açıdan ve din açısından istismar edilmemiş olacaktır, hem de burada yaşayan insanımızın geleceğine yatırım yapılmış olacaktır.
 
Sayın Bozdağ, 2011 yılında, ha-ber.com’ da yazdığım bir yazıyı bu vesileyle tekrar gündeme taşımak istiyorum:
 
Dini Cemaatler ne iş yaparlar?
 
İslâm dinini din olarak seçen insanlara Müslüman denir. Müslümanların rehber edinmeleri gereken kitabın adı Kur’andır. Kur’an’la Müslümanları tanıştıran kişiye peygamber denir. O’nu Allah seçmiştir. Seçilen bu kişiler güvenilir kişilerdir. Son elçi olduğu, Seçen tarafından son peygamberdir diye ilan edilen kişinin adı Muhammed’dir. Bu isim Hz. İsa tarafından son Elçi’den 6 asır önce İncil’de ilan edilmiştir. Bunlar Elçi’dirler, kendilerine emanet edilen ”Emanet’e” bir şey ilave edemezler ve O’ndan bir şey eksiltemezler. Dinler insanların dünya hayatını dizayn etmek için gönderilirler. Hedeflenen, ahiret hayatının mutlu bir hayat olarak devam edebilmesidir. Bu gaye için bir dizi ön şart sıralar Allah, Elçi’ye emanet ettiği O Kitap’ta. İbadetler, emir ve yasaklar bu ön şartları oluştururlar. Cemaat olmak ve cemaat şuuru ile yaşamak bu ön şartlardandır. Cemaat, hedefi olan topluluk demektir. Cemaatlerde ortak hedefler olmalıdır. Bu ortak hedefler insanların dünyada barış içinde mutlu bir hayat sürebilmeleri için gereklidir:
 
-Barış içinde yaşanılacaktır.
-Zulüm yapılmayacaktır, zalimler desteklenmeyecektir.
-Eğitime ağırlık verilecektir.
-Komşuların hakkı korunacaktır.
-Adaletle muamele edilecektir.
-Doğa korunacaktır, tahrip edilmeyecektir, yani, ekolojik denge muhafaza edilecektir.
-Fakir-fukara görüp gözetilecektir.
– Ve bütün bunlar kurumlar aracılığıyla yapılacaktır. Kurumlaşılacaktır v.b.
 
Cemaatleşmenin amaçlarından sayılabilecek birkaç örnektir yukarıda zikredilenler. Dinîn buyruklarını dezenfarmosyana tabi tutmadan yaşamayı esas alan cemaatlere dinî cemaat denir. Cemaatleşme bu insanlar için farz-ı ayn bir ibadettir. Allah’ın olmazsa olmaz buyruklarındandır. Güçlerin birleştirilmesini ister Allah. Çünkü, ciddi çalışmalar güçlerin birleşmesiyle yapılır. ”Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.” (Âl-i İmrân 103) der Allah.
 
Günümüzde Avrupa’daki cemaatler veya dini cemaatler sadece kendi cemaatlerini düşünür haldedirler. Dayanışma içinde değillerdir. Güçlerini birleştirmek için çalışma yapmazlar. Amip gibi bölünerek çoğalmaya devam ederler. Sanki gizli bir el onları yönlendirmektedir.  Almanya’da hizmet verdiklerini söyleyen cemaatler/ dinî cemaatler; Allah’a kul değil kendilerine üye yetiştirmekle meşguldürler. Cemaat başkanı veya hocası, kendi cemaatlerinin dışındaki dinî cemaatlerin hep yanlışlarını anlatırlar cemaatlerine. Çünkü, kurtuluşa erecek olan cemaat kendi cemaatleridir. Yani fırka-i naciye kendisidir. Fırka-i naciye, kurtuluşa eren cemaat/topluluk demektir. Güya son Elçi: ”Benim ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır, içinden bir tanesi kurtuluşa erecektir, 72 si dalâlettedir.” buyurmuştur. İstisnalar her zaman vardır elbette.
 
Almanya’daki dini cemaatler; ”sadece ibadet yapmak için, kendiliğinden camiye gelen insanların cebindeki paraları nasıl alırız”ın hesabını yaparlar. Camide çocuklara dini eğitim verilmesi de aynı amaca yöneliktir. Dini cemaatlerin camilerinde, zekatlar toplanır, fitreler toplanır, kurbanlar toplanır. Bilhassa Afrika ve Asya ülkelerindeki insanların durumu ajite edilerek toplanır bu paralar. Sinevizyon gösterileriyle insanların manevi duyguları tetiklenir. Hedefleri, duygu sömürüsü yaparak daha çok para toplamaktır.
 
Bu cemaatlerin hizmet portföyünde çocuk okutmanın dışında elle tutulacak bir hizmet yoktur desek yalan olmaz. Bu işi de oltanın ucuna takılan yiyecek olarak düşünebiliriz. Asıl amaç balığın karnını doyurmak değil, kendisini yakalamaktır. Çocukları, pedagojik formasyonu olmayan hocalar okutur. Ehil olan insanlara verilecek maaş fazladır çünkü. Bazı camiler de bir hoca 50-60 çocuğu bir iki saat içinde okutmak zorundadır. Bir çocuğa düşen zaman 5 dakika bile olmayabilir. Bazen hocalar iki üç çocuğu aynı anda okutmak zorunda kalır. Yeteri kadar hoca istihdam etmek istenilmez. Çünkü, toplanan paralar camilerde kalmaz, genel merkezlere gider. Hocaların aldıkları maaşlar yaptıkları hizmetlerle doğru orantılı değildir. Çark böyle döner. Çarkın yanlış döndüğünü fark edenler ve bu yanlışlığı dillendirenler hemen görevden alınırlar. Hem de çeşitli iftiralar atılarak görevden alınırlar. –Samimiyetle, canını dişine takarak hizmet eden, sadece Allah’ın rızasını gözeten gerçek mü’minler bu dairenin tabii ki dışındadırlar. Allah onlardan razı olsun, onların yar ve yardımcısı olsun. Ne mutlu o Allah dostlarına…-
 
Dinî cemaatlerin:
 
-Vakıfları yoktur.
-Hastaneleri yoktur.
-Öğrenci yurtları yoktur.
-İmam yetiştiren yüksek okulları yoktur.
-Kur’an öğretmeni, din dersi öğretmeni yetiştiren kurumları/okulları yoktur.
-Gazeteleri, dergileri yoktur, televizyonları yoktur.
-Tam gün mesai yapan hukukçuların çalıştığı hukuk büroları yoktur.
-Danışma merkezleri, araştırma merkezleri yoktur.
-Sosyal konutları yoktur…
-Kültür Merkezleri yoktur, yani gelecekleri yoktur.
 
Topladıkları paraların büyük bir bölümünü Almanya dışına çıkarmakla meşguldürler onlar. Bazen bu paralar, Somali’ye yardım diye çıkar Almanya’dan, bazen Afganistan’a yardım diye çıkar, bazen Filistin’e yardım diye çıkar… Sadece bu görev için kurulan yardım kuruluşları vardır. Yıllardan beri bu iş böyle yürür. Ancak ne Afganistan’ın problemi çözülmüştür ne Filistin’in ne Çeçenistan’ın ne Irak’ın. Bırakın problemlerin çözülmesini bu halkalara yenileri eklenmiştir. İşte 7 yıldır gözümüzün önünde çoluk- çocuk, kadın-ihtiyar demeden bombalanan Suriye…
 
Buna rağmen yine de toplanır o paralar. Cemaat bu paranın hesabını sormaz veya soramaz. Bu sorumsuz sorumluların tutumu yüzünden; dini cemaatler bir araya gelip, güçlerini birleştirip, hizmet alanlarını belirleyerek ortak çalışma içine giremezler. Meşrep çalışmaları dini hizmetlerin devamlı önünde tutulmaktadır. Olmazsa olmaz olan, “din ve dil” değil de sanki meşrepmiş gibi hareket edilmektedir. Örneğin, 50 yıldan beri kendi ihtiyaçları olan imamlarını kendileri yetiştirmiyor. İmam yetiştiren bir yüksek okul açamamışlar.
 
Bu cemaatlerin bir yüksek okul açmaya güçleri yetmez mi? Elbette yeter, bir değil birkaç tane açmaya yeter. Sorun şuradadır; bu yetişen imam hangi meşrebe/mezhebe göre din anlatacaktır, Kur’an’ı hangi meşrebe/mezhebe göre yorumlayacaktır?  Yazıktır, günahtır.
 
Cemaatler Türkiye’de emekli olmuş hocaları getiriyorlar buraya, o hocalar hizmet aşkıyla gelmiyorlar. Biraz para kazanarak, geriye gitmeyi düşünüyorlar. Dertleri yok onların. Parklarda olanlar o hocaların çocuğu değil.
 
Bir de DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği) var, evlere şenlik. Onlar da hoca getiriyorlar Türkiye’den. Hem de bu hocaların maaşları çift hem Türkiye’den maaş alıyorlar hem de buradan. Haklı (!) olarak etliye sütlüye karışmadan sürelerini doldurmak istiyorlar. Sorumluluk almak istemiyorlar, sorumluluk almak risk almaktır. Sınırlı bir süre için gelen bu görevli niçin risk alsın.  Bu yüzden ciddi çalışmaların altına imza atamıyorlar. Cami derneklerinin de işine geliyor bu uygulama. Böylece ne şiş yanıyor ne de kebap. Halk, veren el olduğu, alan el olmadığı sürece kervan yürüyor. Tekerin önüne taş koymak isteyen olursa, ona haddini bildirmek de o kadar zor olmuyor.
 
30 yıl öncesinde Berlin’de camiler Ramazan ayında ve cuma namazlarında dolup dolup taşardı. 30 yıl sonrasında ilave cami yapılmamasına rağmen, camilerdeki tutulan namaz saflarında boşluklar var. 30 yıl önce doğan çocuk bugün 30 yaşındadır. Bir ailede ortalama en az dört yetişkin olabileceğini düşünürsek, bugün camilerin cemaati almaması gerekir.
 
Bu duyarsızlık böyle devam ederse 10 yıl sonra camiler birer birer kapanmaya başlayacaktır. İşte o zaman çok geç olacaktır. Afrika ülkelerine para göndermenin cezasını 20 yıl sonra 30 yıl sonra gelen nesil çekecektir. Kendi çocuklarımız, geleceğimiz gözümüzün önünde eriyip giderken, Afrika’ya el uzatmak da neyin nesidir? Bu ihanet değildir de nedir? Oradaki insan yarın yine aç kalacaksa, bir gün bir lokma et yese, yemek yese ne olur yemese ne olur?.. Üstelik onların devletleri vardır. Avrupa’da ülkelerinde yaşayan insanların devletleri de yoktur. Devletin birisi Avrupa’da otlayan Türkiye’de sağılan inek gibi görür seni, öbürü de potansiyel tehlike olarak görür. Allah’ın şu buyruğuna kulak vermek gerekir: ”Aklınızı çalıştırmazsanız, sizi pislik içinde bırakırım.” (Yunus 100)
 
Küçük bir hesap yapalım: Berlin’de 300 bin insan yaşıyor. Ortalama olarak bu insanların 5 bini zekât verse ve bin Euro verse; 5.000 x 1.000= 5.milyon Euro yapar. Berlin’e, her sene fakirlerin parasız olarak yararlanabileceği 5 tane milyonluk kurum kurulur.
 
Dini cemaat liderlerine tekrar sesleniyorum, etmeyin eylemeyin topladığınız paraları çar-çur etmeyin, o paraları çocuklarınızın geleceği için yatırıma dönüştürün. Kendi çocuğunuzu kurtarınca da o ülkelerden ihtiyaç sahibi olanları burada kurduğunuz kurumlarda, okutun, tedavi edin, meslek sahibi yapın ve ülkelerine gönderin…Sadece zekât ve kurban parasıyla yapın bunları…İnanın böylece ibadetin en faziletlisini yapmış olacaksınız. Böylece onurlu bir hizmetin de altına imza atmış olacaksınız.
 
Kiliselerin papaz yetiştiren:
 
-Yüksek okulları vardır.
-Vakıfları vardır.
-Sosyal konutları vardır.
-Danışma merkezleri vardır.
-Meslek okulları ardır.
-Televizyonları, dergileri vardır.
-Yayınevleri vardır.
-Araştırma merkezleri vardır.
-Meslek okulları vardır
-Hastaneleri vardır.
-Üniversiteleri vardır.vb.
 
Müslüman cemaatlerin ise:
 
-Tarihe mal olmuş ataları vardır (!)
-Babaları, dedeleri müftüdür, hocadır, hacıdır (!)
-Kalpleri temizdir (!)
-Somalileri vardır(!)
-Filistinleri vardır (!)
-Afganistanları vardır (!) ve sadece konuşurlar.
 
Bu vurdum duymazlığın sonucudur ki; onların çocukları parklardadır, esrar, eroin bağımlısıdır, kumarhanelerdedir, meyhanededir, hapishanededir. İş merkezlerinin kapılarında kuyruktadır, gayeleri, hedefleri yoktur, serseri mayın gibi dolaşırlar ortalıkta. Allah aşkına bu dini cemaatler ne iş yaparlar? Sayın Bozdağ… 
 
Rüştü Kam 

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.