Haftalık yazımın son düzeltmelerini yapıyordum ki, Televizyonda:
‘’İçişleri Bakanlığına Terör Saldırısı!’’ Haberi duyuruldu.
İlk belirlemelere göre, ticari bir kamyonetle iki terörist İçişleri bakanlığına silahlı saldırıda bulunduğu, bir terörist vurularak etkisiz hale getirilirken, diğer terörist üzerindeki bombayı patlatarak intihar etti.
Bu olay üzerine yayın yasağı getirildi.
Olayın Türkiye’de nasıl değerlendirildiğini öğrenmek için aradığım kaynaklardan çeşitli yorumlar ve tahminler geldi.
İçişleri Bakanlığının el değiştirmesinden sonra, bakanlığın kendi bünyesinde yaptığı değişikliklere tepki olabileceği kuşkusunu belirtenler yanında, olayın gerçek yüzünü onun yorumlarından öğreneceğiz.
Bu günkü terör olayından sonra yeni İçişleri Bakanının:
‘’Göreceksiniz devletimizin kararlılığıyla hem Terör örgütleriyle, onların işbirlikçileriyle, organize suç örgütleriyle uyuşturucu zehir tacirleriyle mücadelemiz devam edecektir!’’ sözleriyle Soylu dönemini de suçlamaktadır.
Temizlik ve örgütlü suç odaklarına karşı yapılan operasyonlara karşı tepki nedeniyle olabileceği gibi Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bile parmağı olduğunu düşünenler bile oldu.
Süleyman Soylu’nun, uyuşturucu baronlarıyla, şiddet olaylarına karışmış birçok ‘’örgütlü suç örgütü liderleriyle’’ Bakanlık makamında sayısız, çok samimi resimleri yazılı ve görsel basında görmek sıradan haber gibi sunulmuştu.
Bir bakanın, politikacının, sokakta, etkinliklerde, siyasi gösterilerde birlikte kiminle fotoğraf çektirdiğinin bilinmemesi normaldir diyenler haklı olabilirler.
Fakat Bakanlık makamında, baş başa resim çektirdiği kişinin kim olduğunu hele güvenlikle ilgili bir bakanın bilmemesi kabul edilir bir özür olamaz.
Hele Süleyman Soylu’nun bakanlığı döneminde hukuksal önlemler yerine yargıya bile gerek duyulmadan emniyet güçleri yanında vatandaşlara: ‘’Ayaklarını kırın, duvarları yıkın adalet arkasından gelir!’’ Diyecek kadar sorumsuz olmasından dolayı olumsuz düşünenlere ‘’haksızsınız!’’ denilebilinir mi?
Ama ben bir olay olduğunda bu olayın içyüzünü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yorumlarından öğreneceğimi deneyimlerimden öğrenmiştim.
Erdoğan’ın son dönemlerde –ne kadar tıbbi-bariz belirtileri: canlı yayında uyuya kalması, yine canlı yayında fenalaşarak programın kesilmesi, yakınının verdiği suyu bile içmeyip, sadece oğlu Bilal’in elinden suyu içmesi gibi…
’Biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bunun farkına varamadım’ dedikten sonra, inatla Kanal İstanbul’u savunması Erdoğan’ın tek karar verici olmadığının düşündürmeye başlamıştı.
Ailesi tarafından bile Erdoğan’a olan biatı nedeniyle dışlanıp, Alevi geleneklerine aykırı tutum ve davranışlarından dolayı ‘’düşkün’’ sayılan gazeteci Abdulkadir Selvi tarafından:
Seçimlerden sonra Erdoğan ile birlikte danışıklı – programlardan birinde Abdulkadir Selvi, Erdoğan’a:
‘’Efendim ben anlayamadım’’ demesi üzerine Erdoğan: ‘’Neyi?’’ Diye sorunca Selvi: saf pozlarında:
Efendim kasetler diyordunuz bu Kılıçdaroğlu videoları …’’ Diye geveleyince, Erdoğan:
‘’Kılıçdaroğlu Kandildekilerle videoları çekimleri var ya!
Bunları yayımladılar. Haydi, haydi hep beraber yürü. Ama montaj ya da şu bu…
Bu videoların hem montaj, hem de Erdoğan’ın katkısı olduğunun itirafı olmuştu!
17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalının ört-bas edildiğinin ertesinde:
15 Temmuz 2016’da Gülen Cemaatinin FETÖ Darbe Girişimine Erdoğan’ın:
‘’15 Temmuz, Allah’ın bize bir lütfudur!’’ itirafını anlayamayan
CHP yönetiminin böylesine kraldan çok kralcı tutumu yüzünden:
Erdoğan’a altın tepsi içinde verilen:
-Milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması yetkisi yanında
Türkiye’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e bile verilmeyen
-Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yetkisinin Erdoğan’a verilmesi aymazlığından
Umarız ders çıkartarak aynı yanılgıya düşmez!
Düşerse Türkiye Cumhuriyetinin olgusu CHP
Bir daha meclisin kapısında bile içeri giremeyecek
Duruma düşer!
Yıldız AKALIN