Yıldız Akalın

Yıldız Akalın

22 Haziran 2025 Pazar

    DALDAN DALA

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kaç yıl geçti hatırlayamıyorum…
    Şöyle, bir şelalenin köpüklenerek akışını 
    Sabah, gün ağarmadan kapalı camlardan odamı, kulaklarımı dolduran kuş cıvıltılarını
    Bulutsuz sabahların müjdesini veren güneş ışıklarını
    Denizin çarşaflaştığı kıyılardan yükselen martı seslerini
    Yıpranmış, boyaları dökülmüş kamyonetten cızırtılı hoparlörden ”eskici geldiii!” Bağırtılarını
    Her sabah yaşlı komşunun, gıcıklık olsun diye kapısını, camlarını ardına kadar açıp, zoraki bina halkına dinlettiği Cüppeli Ahmet’in cırlak vaazlarını
    Uykunun derinliğinden fırlayıp kalkan, kapısını açıp, öfkeyle çarparak kızan, akşamcı komşumun gürültü yapanları kalaylamalarını
    Yazmak isterdim…

    Çocukluğumu
    Bayram gezmelerimizi
    Akşamdan başucuma özenle koyduğum bayram hediyesi yeni kunduramı
    Kitaplarımın altına serip ütülediğim lacivert pantolonumu
    Önce para verecek akrabalar, sonra komşularla bayramlaşmalarımızı
    El öpmelerden kazandığımız paralarla panayıra nasıl koşardık
    Bunları anımsayıp 
    Yazmayı isterdim…

    Taş Mektebimizin azametli duruşunu
    Kaçamak sigara tüttürdüğümüz Ruşen Ağanın fayton kulübesini
    Kabak yazısının kuru ayazını
    Sırf muziplik olsun diye neler neler yaptığımı…
    Yaramazlıklarımı hoşgören öğretmenlerimi
    Yararlı aydın olmayı,
    Ülkemize sözle, nutukla değil, aydınlanmasına, kalkınmasına nasıl katkı vereceğimizi
    Sabırla nakkaş gibi beynimize yüreğimize işledikleri ilkeleri
    Korkmadan çekinmeden konuşmayı
    Sorgulamayı nasıl öğrettiklerini
    Dik durmayı 
    Sevmeyi, sevilmeyi
    Kız erkek ayırımı olmadan arkadaşlığı, dostluğu
    Yar yanağından gayrı
    Bölüşmeyi 
    Orada öğrendik
    Bunları yazamayı isterdim…

    Köylerde öğrendiklerimizi uyguladık
    Sevdirdik kendimizi
    Sevdik onları
    Yoksulluklarını kader sayıp
    Şükrettiklerini
    Pilli pikabımdan İhsani’nin; ( ”arkasından baltasını biledi, biledi…”)
    Mahsuni’nin; (”Yiğit Muhtaç olmuş kuru soğana…”) Tükülerini dinlerdik.
    Hafta sonu çoban Şaban Ağa’nın; ”Hoca senin pikabı getirde baltaları bileyelim ” Deyişini
    Ve tepelerden ”Baltasını biledi, biledi” türküsünü davudi sesiyle okuyuşunu 
    Seçimden seçime köye gelen politikacıların ”Bu köye bir cami yaptıralım ” seçim rüşvetine 
    Köy imamı Zeki Gök ‘ün: ”Köyün camisi var. Suyu yok, su getirin!”  Tavrını
    Yazmak isterdim…

    Kızılırmak üzerine yapılacak köprünün kırk pare köy için değil, beş evlik mezra için yerinin değiştirildiğini öğrendiğimizde
    Tüm köyleri dolaşıp temel atma törenine akın akın köylüyü örgütlediğimizde 
    Okul komşum Ali Amca’nın :
    ”Tamam öğretmen. Sen görevini yaptın, gözümüzü açtın. Sen devlet memurusun. şimdi şu tepeden -bize Atatürk’ün Koca Tepede savaşı yönettiği gibi- seyret, sıra bizde”
    Dediğinde yaşadığım o gururlu anı
    Ve temel atma töreninin iptal edilişini, köprünün tüm köyler yararına yeniden değiştiğini 
    Yazmak isterdim…

    Sürdükleri köyden -köyleri zehirlediğim- nedeniyle Sivas Merkeze atayarak kurtulacaklarını sanmalarını 
    Sivas’tan kazandığım sınavla yurtdışına gelişimizi
    ”Atatürk’ün Altı  İlkesi” konferansımdan sonra Münih Konsolosluğunda TİKKO’CU diye sorgulandığımı
    12 Eylül Rejiminin bizi geri çağırdığında, sığınma başvurusu, sağcı bir öğretmenler derneğine üye olarak Almanya’da kalma önerisini arkadaşlarımızla nasıl reddettiğimizi
    Yazmak isterdim.

    Aziz Nesin’in her hafta basın savcılığına çağrılmasına üzülen bir medya patronu;  ”Gel bizim gazeteye; tabiattan, çiçeklerden , aşklardan, kuşlardan yaz. İstediğin fiatı sen belirle!” Önerisine :”Ben halkın ekmeğinden kestiği rızkından ödedikleriyle okudum. Ben onları satamam.”  Yanıtını rehber edindim.

    Hele dünyanın gelmiş geçmiş en büyük devrimcisi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize yüklediği
    ”Muallimler;  cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfani hür nesiller ister!” Buyruğunu tamamlamadan  çiçekle böcekle oyalanmam olur mu?

    Başımı belayasokacağımı, ailemi, çocuklarımı düşünmemi öğütleyenleri hiç kaale almıyorum.
    Aydınlıkla-karanlığın boğazlaştığı bu günlerde fantaziye demir atarsam yalnız kendime değil, tüm değerlerime ihanet etmiş olurum, diye düşünüyorum…
    Yıllarca aynı örgütte uğraş verdiğimiz arkadaşların çoğu korkudan veya başka nedenlerden yazılarımızı bile okumuyorlar… 

    Ama bizi yetiştiren öğretmenlerimiz, okul arkadaşlarımız, fikir akrabalarımızdan öğrencilerimden öyle içten destek alıyorum ki, servetlere değişmem.
    Nostalji yapılacak dönemler gelirse, alasını yaparız.
    O günler  gelinceye kadar 

    Durmak yok, mücadeleye devam!….

    Yıldız AKALIN