23 Haziran 2025 Pazartesi
Trafikteki her 1000 otomobilden 15'i elektrikli
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Geçtiğimiz günlerde dünyada olduğu gibi ülkemizde de iki önemli gün kutlandı; 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.
Çocuk hakları, dünya üzerindeki bütün çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, yaşama, barınma, fiziksel, psikolojik, cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan bir kavramdır. Günümüzde çocuk hakları ile ilgili olan uluslararası belge, 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen “Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”dir.
Çocuk hakları konusunda ülkemizin son on yılına baktığımızda durum iç karartıcıdır. Bugün ülkemizde tutuklu çocuk sayısı 3000, tecavüze uğrayan çocuk sayısı 8 bin, cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı 20 bin, sokakta yaşayan çocukların sayısı 50 bin, kayıp çocuk sayısı 150 bin, resmi izinle evlendirilen kız çocuk sayısı 500 bin, doğum yapan çocuk sayısı 200 bin, kimsesiz çocuk sayısı 700 bin, çocuk işçi sayısı ise yaklaşık bir milyondur.
Ülkemizde anne baba dayağı yiyen çocuk oranı %72, öğretmen dayağı yiyen çocuk oranı %22 ve güvenlik güçleri dayağı yiyen çocuk oranı ise %12’dir. Son on yılda çocuk istismarı olayları yedi kat artmıştır, istismara uğramış çocuk oranı %33’tür. Çocuk tecavüzcülerinin yaklaşık %5’i ortaya çıkarılmaktadır. Ensest ilişkilerin ise sadece binde biri ortaya çıkarılmaktadır. Kız ve erkek ayırt etmeden çocuklara tecavüz eden sapıkların devlet eliyle korunduğu, milyonlarca çocuğun sapık ve gerici tarikatlara teslim edildiği bir ülkede, Çocuk Hakları gününü kutlamak yerine, çocuklarımızın haklarını kurtarmak için çözüm yolları üretmek gereklidir.
Kadına yönelik şiddet, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal yönden zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması olası, her türlü cinsiyet temelli şiddet eylemi ile bu eylemin yapılacağına ilişkin tehdit, zorlama ve keyfi olarak özgürlüğün kısıtlanmasıdır.
25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyet’inde Rafael Leonidas Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Mirabel kardeşler olarak bilinen Patria Mercedes, Minerva Argentina ve Maria Terasa isimli üç kız kardeş tecavüz edilerek, öldürülmüştür. Bu günün anısına 1999 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 25 Kasım günü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak belirlenmiştir.
Ülkemizde 2002 yılından günümüze kadın cinayetlerinde %1700 oranında artış olmuştur. 2002 ile 2017 yılları arasında 150 binin üzerinde kadın cinsel saldırıdan mağdur olmuş ve yedi binden fazla kadın öldürülmüştür. Birleşmiş Milletler tarafından yapılan araştırmaya göre Türkiye, şiddet gören kadınlar sıralamasında 75. sırada yer alarak, 86 ülke arasında sonlarda bulunmaktadır. Ülkemizde yapılan bir araştırmaya göre kadına yönelik şiddet oranları şöyledir; fiziksel şiddet %37, duygusal şiddet %49, ekonomik şiddet %31, cinsel şiddet %15’dir. Ülkemizde yaşayan kadınların %72’si mutlu değildir, evli kadınların %43’ü eşlerinin psikolojik tedavi görmesi gerektiğini düşünmekte ve şiddet gören kadınların %68’i eşinin kendisini öldürebileceğini düşünmektedir. Kadınların özgürlüğünü ve namusunu kılık kıyafete indirgeyen zihniyetle, ürkütücü boyutta dövülen, tecavüze uğrayan, yaralanan, sakat bırakılan, öldürülen kadınların sorunları için eğitim yerine sadece boş söylemler üretilmektedir.
Ülkemizde laik cumhuriyetin değerlerinden uzaklaşıldıkça, çocukların da, kadınların da mağduriyetinin arttığı görülmektedir. Yaşamın akıl ve bilime uygun olarak düzenlendiği çağdaş toplumlar, çocuklara ve kadınlara gereken değeri verirler. Çünkü çocuklar ülkenin geleceğidir, kadınlar ise toplumun ışığıdır ve ülkenin ilerlemesine öncülük eder. Çocuklarına gereken hakları vermeyen ve kadınlarına şiddet uygulayan toplumlar, ortaçağ karanlığında sürünürler. Dün ülkemizin birçok yerinde demokratik haklarını kullanmak isteyen kadınlara karşı güvenlik güçleri yine orantısız şiddet uygulamıştır. Çocuklara ve kadınlara şiddet uygulayan, tecavüz eden ahlaksız insanlara dokunmayan, ceza vermeyen yönetimler, bu sürecin daha da artmasına yol açmaktadırlar. İşte bütün bu sorunların aşılabilmesi için, eğitimli kadınlarımıza ve özellikle de erkeklerimize büyük sorumluluklar düşmektedir.
Suay Karaman