Rüştü Kam

Rüştü Kam

17 Haziran 2025 Salı

    TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ ATAYURDU ÖZBEKİSTAN’DA(IV)

    TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ ATAYURDU ÖZBEKİSTAN’DA(IV)
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    – Ama Semerkant’ım senin gözlerin nemli. Seni fena hırpalamışlar. Seni yaralamışlar. Her güzelin başına gelen senin de başına gelmiş. Rus işgaliyle başlayan, ardından gelen ideolojik kırılmalarla derinleşen yaralar aldın sen bunu biliyoruz. Diyeceksin ki, madem biliyordunuz “neden el uzatmadınız o zaman?” İnan sana elimizi uzatmaya çalıştık ama gücümüz yetmedi. Senin başına gelenler farklı şekillerde bizim de başımıza geldi- 

    Semerkant’a Gecikmiş Bir Selam

    Berlin Türk Eğitim Derneği üyeleri olarak 12 günlük bir gezi çerçevesinde Semerkant’a geldik. Bir rüyaya yürür gibi geldik Semerkant’a. Çünkü Semerkant, sadece bir şehir değildir; bir medeniyetin aklıdır, ruhudur, hafızasıdır. En azından biz öyle biliriz. Gecikmiş bir vuslat bizim ki. Zira Semerkant, bizim rüyalarımızın şehridir; her sayfası bilimle yazılmış, her taşı hikmetle örülmüş bir kitap gibi. Şimdi o kitabın sayfalarını, hayranlıkla ve saygıyla tek tek çeviriyoruz.

    Ey Semerkant! Sana yıllar sonra ancak kavuşabildik. Şunu bilesin ki, belki bedenimiz bu topraklara ilk kez ayak basıyor ama inan gönlümüz hep seninleydi. Kaşgarlı Mahmud’un sözlerinde, Biruni’nin satırlarında, Uluğ Bey’in gökyüzüne uzanan bakışlarında seni hep yaşıyorduk. Sana bigâne değildik. Şimdi, zaman tünelinde senin izlerini sürmek için buradayız. 

    Senin yetiştirdiğin ilim ve irfan erleridir dünyaya şekil veren, biz bunu biliyoruz. Gökbilimin, tıbbın, matematiğin ve felsefenin temellerini atan o büyük akıllar, senin topraklarında filizlendi, boy verdi. Bugün dünya onların mirasıyla ayakta duruyor, hem de onları yok sayarak.

    Bigi Hatun Camii’nin huzur veren avlusunda, bir yandan taşların yüzyıllardır sakladığı hikâyeleri dinliyoruz rehberimizden, diğer yandan geçmişin zarafetini hissediyoruz. Uluğ Bey Medresesi’nin göğe yükselen duvarları arasında, zamanın ötesinden gelen bir bilgi uğultusu var sanki. Devlet Meydanı(Registan)’nda yürüyoruz; her adım bir çağın tanıklığı gibi. Bu meydan, sadece bir şehir merkezinden ibaret değil; medeniyetlerin buluştuğu, fikirlerin çarpıştığı, yolların kavuştuğu bir kalp gibi atıyor hâlâ.

    Ama Semerkant’ım senin gözlerin nemli. Seni fena hırpalamışlar. Seni yaralamışlar. Her güzelin başına gelen senin de başına gelmiş. Rus işgaliyle başlayan, ardından gelen ideolojik kırılmalarla derinleşen yaralar aldın sen, bunu biliyoruz. Diyeceksin ki madem biliyordunuz, “neden el uzatmadınız o zaman?” İnan sana elimizi uzatmaya çalıştık ama gücümüz yetmedi. Senin başına gelenler farklı şekillerde bizim de başımıza gelmişti… 

    İşte bugün geldik, geldik gelmesine de şahit oluyoruz ki; bir zamanlar medreselerinde yankılanan o seslerden eser kalmamış. O çocukların, gençlerin sesi, yerini uzun bir sessizliğe bırakmış. Diller susturulmuş, isimler değiştirilmiş, hatıralar silinmeye çalışılmış. İçimiz cız etti. Şimdi oralarda kapitalizmin sözü geçer olmuş. Hediyelik eşyalar satıyorlar her bir odasında medreselerinin. 

    Ama başaramamışlar. Çünkü bir milletin hafızası, duvarlardan önce yüreklere yazılır. Ve Semerkant, sen hâlâ konuşuyorsun. Sessiz ama gururlu bir direnişin sesiyle konuşuyorsun, yıkılmamışsın, ayaktasın…

    Bu ziyaret, sadece geçmişe bir saygı duruşu değil; aynı zamanda bir borcun ifasıdır. Geçmişle kurduğumuz bu temas, geleceği inşa etme sorumluluğumuzu da hatırlatıyor bize. 

    Ey Semerkant! Yılların örselediği kadim şehir, ey sevgili! Seni anlamak, kendimizi anlamaktır. Zira SEN, sadece Özbekistan’ın değil; tüm Türk ve İslâm dünyasının, hatta insanlık tarihinin ortak mirasısın.

    Ey Semerkant, ey sevgili! Sana geldik. Sana ve senin yetiştirdiğin abide şahsiyetlerin önünde minnetle, hürmetle eğiliyoruz. Gönlümüz doldu, aklımız aydınlandı, yüreğimiz ferahladı. Bir kez daha anladık ki ilim, irfan ve erdemle yoğrulmuş topraklarda yürümek, geleceğe daha sağlam basmanın en sahici yoluymuş.

    Registan Meydanı’nda yürüyoruz; meydana bakan üç ayrı mimariye sahip medrese var burada. Sanki her adım bir çağın tanıklığı gibi. Bu meydan, sadece bir şehir merkezinden ibaret değil; medeniyetlerin buluştuğu, fikirlerin çarpıştığı, yolların kavuştuğu bir kalp gibi atıyor hâlâ. Ve bu kalbin sesini bize en berrak hâliyle duyuran iki güzel rehberimiz var; Hüseyin Bağır ve Yıldız Amongaldiyeva; Semerkant’ı sadece anlatmayan, bizzat yaşamamızı sağlayan, nazik ve de zarafet sahibi bu kıymetli insanlara minnettarız. Onların rehberliğinde gördüğümüz her yapı, duyduğumuz her hikâye, SENİ daha da anlamlı kıldı.

    Hoş bulduk Semerkant. Geç de olsa geldik ve tanıştık. Ama Seni hiç unutmamıştık zaten.

    Devam edecek

    Rüştü KAM