17 Haziran 2025 Salı
Berlin'de on binlerce kişi "Gazze için birlikte" yürüyüşüne katıldı
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
– Gelenekte yedi kişiden fazla ortak olursa kurban kabul olmaz denilir. Ortak sayısı yediden aza düşerse, yine kabul edilir. Küçükbaş hayvanlarda ortaklık kabul edilmez, gelenek böyle der. Ancak büyükbaş hayvana ortak olunabildiği gibi, küçükbaş hayvanlara da birden fazla kişi ortak olabilir. Bu konuda Kur’an ve Sünnet’e aykırı bir hüküm yoktur-
Bu yazıyı ilk olarak 2015 yılında ha-ber.com internet sitesinde yayınladım ve 01.10.2020 tarihinde güncellemişim. Yıl 2025, bazı noktaları güncelleyerek yeniden yayınlıyorum. Konuyla ilgili daha geniş bilgi için Ortak Akıl Yayınları’ndan çıkan Modern Dini Kılavuz isimli eserime bakılabilir.
Zilhicce ayı yaklaşınca Hanefi Mezhebine mensup bazı Müslümanlar yine kurban kesme telaşına düştü. Hatta banka kredisiyle kurban kesenlerin olduğu bile duyuluyor. Berlin’de kurbanlık büyükbaş hayvanlar 3.700-4.000 Euro arasında, küçükbaş hayvanlar ise 450-480 Euro civarında satılıyor.
Müslümanlar arasında, zenginlerin her yıl kurban kesmesinin zorunlu olduğuna dair yaygın bir kanaat var. Bu bilgi sanki Allah’a fatura edilmiş gibi. Delil olarak Kevser Suresi gösteriliyor, ancak bu görüş çoğunlukla Hanefi Müslümanlar için geçerli. Mehmet Okuyan gibi bazı çağdaş ilim adamları da Hac Suresi 34. ayeti delil göstererek kurbanın farz olduğunu söylüyorlar. Ancak bu, hacda kesilen kurbanla ilgilidir. Genel anlamda ve tüm Müslümanlar için farz olduğunu söylemek doğru değildir. “Nüsük” kavramı daha çok hac ve umre ibadetleri bağlamında kullanılır.Dört mezhep imamının Kur’an’ı Mehmet Okuyan’dan daha iyi anladıkları kanaati var bende.
Bir de kurban ortaklığı meselesi var. Küçükbaş hayvanlar bir kişi tarafından, büyükbaş hayvanlar ise yedi kişiye kadar ortak olunarak kurban edilebilir. Gelenekte yedi kişiden fazla ortak olursa kurban kabul olmaz denilir. Ortak sayısı yediden aza düşerse, yine kabul edilir. Küçükbaş hayvanlarda ortaklık kabul edilmez, gelenek böyle der. Ancak büyükbaş hayvana ortak olabildiği gibi, küçükbaş hayvanlara da birden fazla kişi ortak olabilir. Bu konuda Kur’an ve Sünnet’e aykırı bir hüküm yoktur. Allah kabul etsin. Bu uygulamalar daha çok mezhep kaynaklı ve rivayete dayalı ilmihal bilgileridir ve aralarında çelişkiler bulunmaktadır.
Kevser Suresi kurban kesmenin zorunlu olduğuna dair açık bir emir içermez. Hac Suresi 34. ayet ise geçmiş ümmetlerin durumunu anlatır ve hac ile umrede kesilecek kurbandan bahseder. Bu ayetlerde, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlardan da söz edilir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kevser Suresi meali şöyledir: “Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik. O hâlde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Sana buğzeden var ya, asıl ebter (soyu kesik) olan odur.”
Ancak, metne daha uygun olduğu düşünülen meali Dücane Cündioğlu şöyle vermiştir: “Sen onların sözlerine aldırış etme de nübüvvet makamının şükrünü eda için Allah’a yönel; gönlünü, sadrını, nahrını O’na aç, teslimiyetle O’nun huzurunda el pençe divan dur! Hayırlardan (kevser’den) mahrum olan sen değilsin ki! Hayırdan mahrum olanlar, asıl seni mahrumiyetle suçlayan o zavallılardır!”
Bu girişten sonra, şimdi rivayetler ışığında yapılan açıklamalara geçelim:
Hac mevsimi geldi. Hacca gitmek için zilhicce ayını esas alan Müslümanlar, hac ibadeti için hazırlıklara başladılar. Hac denilince akla hemen kurban gelir. Her yıl olduğu gibi yine deri ve kurban tartışmaları gündemi meşgul etmeye başladı. Bu tartışmaların temelinde yatan nedenin, Müslümanların gönül huzuruyla kurban kesmesini sağlamak ya da kurban etinin adil bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak olduğu pek söylenemez. Asıl mesele, kimlerin daha fazla kurban bağışı toplayacağıdır. Türkiye’de hayvan postlarının da bu ticari hesaplara dahil edildiğini görmekteyiz.
Bu amaçla hadisler okunuyor, yazılıyor ve çeşitli yorumlarla dolaşıma sokuluyor. Örneğin:
“Hali vakti yerinde olup da kurban kesmeyen kimse, sakın namazgâhıma yaklaşmasın.”1
Bu tür rivayetlerle, kurban kesmenin farz ya da vacip olduğu fikri öne çıkarılarak insanlar bu ibadete teşvik ediliyor. Ancak bu teşvikte özellikle Hanefî mezhebinin görüşleri İslam’ın nihai hükmü gibi sunuluyor. Diğer mezheplerin—Şafiî, Hanbelî ve Malikî—görüşlerine ise neredeyse hiç yer verilmiyor. Oysa Türkiye’de ve Almanya’da bu mezheplere mensup çok sayıda Müslüman yaşıyor.
Kurban Bağlamında Kevser Suresine Bakış: “Ebter” (Soyu Kesik)
Sevgili okurlarım, Kevser Suresi’nin iniş sebebi, müşriklerin Peygamberimize erkek çocuğu olmadığı için “ebter” (soyu kesik) diyerek alay etmeleridir. Sure bu aşağılamaya karşılık olarak inmiş, Peygamberimizi hem teselli etmiş hem de onurlandırmıştır. Dolayısıyla bu sure okunurken tarihsel bağlamı göz ardı edilmemelidir.
Kurban Kesmek Vacip midir, Farz mıdır?
Kurban ibadetiyle ilgili olarak en çok atıf yapılan sure, şüphesiz Kevser Suresi’dir. Surenin
“Fe-salli li-Rabbike venhar”
(“Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”) ayeti, bazı yorumlarda kurban kesmenin namaz gibi dinî bir zorunluluk olduğu şeklinde anlaşılmıştır. Özellikle Hanefî mezhebi bu ayeti, kurban ibadetinin vacip olduğuna delil olarak değerlendirmiştir. Böylece kurban kesmek, Hanefî mezhebinin “vacip ibadetler” kategorisine dahil edilmiştir.
Ancak bu vacip-farz ayrımı, İslam hukukunda başlı başına bir tartışma konusudur. Diğer mezhepler kurbanı vacip değil, sünnet veya müekked sünnet olarak değerlendirirken; Hanefîler, bu konuda daha bağlayıcı bir yorum benimsemiştir. Ne var ki, bu yorumun İslam’ın tek ve mutlak hükmü gibi sunulması, hem ilmî açıdan problemli hem de mezhep farklılıklarını yok sayan bir yaklaşımdır.
“Venhar” Üzerine
Kevser Suresi’ndeki “Fe-salli li Rabbike venhar” ayeti, genellikle kurban ibadetinin zorunluluğuna delil olarak sunulur. Ancak burada geçen “venhar” kelimesi yalnızca “kurban kesmek” anlamına gelmez. Bu kelimenin kapsamı oldukça geniştir. Asıl anlamı; direnmek, göğüs germek, sabretmek ve teslimiyetle dik durmaktır. Dolayısıyla “venhar” ifadesi, sadece bir hayvanı kesmek anlamına indirgenmemelidir. Aksine, bu kelimeyle anlatılmak istenen şey; dinî sorumlulukları yerine getirirken karşılaşılan zorluklar karşısında sabırla ve kararlılıkla durabilmektir.
Kevser Suresi Mekke’de İnmiştir
Bilindiği üzere Kevser Suresi, Mekke döneminde nazil olmuştur. Mekki surelerin genel karakteri, Müslümanlara direnç ve moral aşılamaktır. O dönemde Müslümanlar sayıca az, toplumsal olarak dışlanmış ve baskı altındaydılar. Bu bağlamda ayetleri anlamaya çalışmak önemlidir.
Eğer bu ayette geçen “venhar” kelimesi doğrudan ve sadece “kurban kesmek” anlamına geliyorsa, şu soru kaçınılmaz hale gelir: Peygamberimiz Mekke’de bu emri neden fiili olarak yerine getirmemiştir? Eğer bu bir ilahi emirse, Allah’ın Resulü’nün onu ertelemesi düşünülemez. Çünkü O, Allah’tan gelen hiçbir emri uygulamaktan geri durmamış ve ayetleri gizlememiştir.
Oysa Mekke döneminde Peygamberimizin kurban kestiğine dair herhangi bir rivayet veya işaret bulunmamaktadır. İlk defa kurban kesmesi, Hudeybiye’de gerçekleşmiştir. Bu da bize, Kevser suresindeki “venhar” ifadesinin klasik anlamda bir kurban kesimini değil, sağlanan bir barışın ardından şükrü ifade eder. direniş çağrısını ifade ettiğini gösterir.
Kurbanı Kim Keser?
Bugün Türkiye Müslümanları arasında hâkim olan anlayışa göre; kurban, maddi durumu yerinde olan her Müslüman için vacip kabul edilmektedir. Bu mantıktan hareketle, Mekke’deki ilk Müslümanların çoğunun da maddi olarak çok zor durumda olmadıkları düşünülürse, bu ibadetin orada da uygulanması gerekirdi. Özellikle Allah’ın Resulü’nün bu konuda öncülük etmesi beklenirdi. Ancak böyle bir uygulamaya dair bir delil elimizde mevcut değildir.
Sorulması Gereken Asıl Soru
Eğer Kevser suresi doğrudan kurban kesmeyi emrediyorsa ve bu sure Mekke’de inmişse, o zaman şu soruyu sormak kaçınılmazdır:
Peygamberimiz bu emri neden Mekke’de yerine getirmedi?
Neden kurban kesmek için Hudeybiye’ye kadar bekledi?
Yukarıda da ifade ettiğim gibi; Allah Resulü, kendisine gelen vahiyleri hiçbir zaman gizlememiştir; gelen emirleri hemen uygulamıştır. Eğer bu ayetin anlamı açık bir kurban emri olsaydı, Mekke’de bu ibadeti mutlaka yerine getirirdi. Oysa elimizdeki tarihî veriler bu yönde bir bilgi sunmamaktadır.
Bu da gösteriyor ki, Kevser suresindeki “venhar” kelimesi, bizim bugün uyguladığımız şekliyle kurban ibadetiyle birebir örtüşen bir anlam taşımamaktadır.
Nahr Üzerine
Kevser Suresi’nde geçen “venhar” kelimesinin kökü olan “nahr” kelimesi iki temel anlama gelir: Elini göğsüne değdirmek, göğüslemek ve deveyi göğsünden kesmek.
Birinci anlam, yani elini göğsüne koymak, namaz bağlamında yorumlandığında “kıyam” ya da “tekbir” gibi şekilsel ibadet tutumlarını çağrıştırabilir. Ancak Kevser Suresi’nin indiği dönemde henüz namazın tüm şekliyle farz kılınmamış olması, ayrıca ayetin doğrudan Hz. Peygamber’e yönelik manevi bir yönlendirme içermesi bu yorumu zayıflatır.
İkinci anlam ise, “nahr” kelimesini kesmek fiilinden türeyen ve özellikle devenin göğsünden kesilmesini ifade eden anlamıdır. Ancak bu kullanım oldukça özelleşmiş bir biçimdir. Çünkü eğer “venhar” kelimesi sadece bu anlamda ele alınırsa, kurban ibadetinin yalnızca deveyle sınırlı olması gerekirdi. Oysa Kurban ibadeti koyun, keçi ve sığır gibi hayvanları da kapsar. Bu tür hayvanları kesmek için ise “zebh” kelimesi kullanılır. Bu ayrım, kelimenin klasik anlamda kesimden ziyade daha derin bir teslimiyet ve duruşa işaret ettiğini düşündürür.
Allah’a Ulaşan Takvanızdır
Diğer taraftan, Kur’an’da açıkça belirtildiği üzere, kesilen kurbanların ne eti ne de kanı Allah’a ulaşır. Allah’a ulaşan yalnızca kulun samimiyeti, ihlâsı ve takvasıdır. Bu ifade, kurbanın şekilsel bir ritüel olarak değil, içten bir teslimiyetin ve takvanın göstergesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. İlgili ayette şöyle buyrulur:
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Allah’a ulaşacak olan, yalnızca sizin takvanızdır. O hayvanları size boyun eğdirmiştir ki sizi doğru yola ilettiğinden dolayı Allah’ı yüceltin. İyilik yapanları müjdele.” (Hac, 22/37)
Bu ayet, kurbanın bir araç olduğunu, amacın ise içtenlik ve Allah’a yöneliş olduğunu açıkça ortaya koyar.
Kevser Suresi’nin Anlamı Üzerine Yeni Bir Okuma
Bütün bu açıklamaların ışığında Kevser Suresi’ni, alışıldık kalıpların ötesinde, daha derin ve bağlamsal bir anlamla şöyle okuyabiliriz:
“Sen onların söylediklerine aldırış etme! Nübüvvet makamına lâyık bir şükürle Rabbinin huzuruna yönel. Gönlünü, göğsünü, yüreğini O’na aç. Teslimiyetle, samimiyetle el pençe divan dur! Unutma, kevser (bolluk, hayır) sana verilmiştir. Asıl hayırdan mahrum olan, sana ‘soyu kesik’ diyen zavallılardır.”2
Bu anlam, sureyi tarihsel bağlamına ve peygamberî duruşa uygun şekilde anlamaya çalışan bir bakış açısını yansıtmaktadır.
Mezhepler ve Kurban
Kurban — ya da hac ibadetindeki özel adıyla hedy — Hac ibadetini yerine getiren Müslümanların, Mekke’de kesmek üzere yanlarında götürdükleri hayvandır. Kurban ibadeti, Kur’an-ı Kerîm’de daha çok bu bağlamda, yani Hac ile birlikte ele alınır. Türkiye’de yaygın olan şekliyle bayram günlerinde kurban kesmek ise, doğrudan Kur’an’dan kaynaklanan farz veya vacip bir hüküm değildir. Bu uygulamanın dayandığı esaslar mezhep görüşleriyle şekillenmiştir.
Mezheplerin kurban hakkındaki görüşlerine bakalım:
1. Kurban Kesmek Vaciptir – Hanefî Mezhebi
Kurban kesmenin vacip olduğu görüşü, Hanefî mezhebine atfedilir. Ancak bu, mezhebin kurucu imamı Ebu Hanife’ye ait özel bir görüştür. Ebu Hanife’nin iki büyük öğrencisi İmam Muhammed ve İmam Yusuf, hocalarından farklı düşünmüş, kurbanın sünnet olduğunu savunmuşlardır. Bu durumda, Hanefî mezhebi içinde dahi bu konuda tam bir görüş birliği yoktur. Dolayısıyla, “Hanefî mezhebine göre kurban vaciptir” ifadesi, mezhebin bütününü yansıtmaz; daha doğrusu, bu görüş Ebu Hanife’nin şahsî içtihadıdır.
2. Kurban Kesmek Sünnettir – Diğer Mezhepler
İslam’daki diğer üç büyük mezhebin (Şafiî, Malikî, Hanbelî) kurban konusundaki görüşü ise ortaktır: Kurban kesmek sünnettir.
Şafiî mezhebinde, hatta bu sünnetin uygulanması konusunda bir seferlik uygulama dahi yeterli görülmüştür. Yani bir kişi, hayatı boyunca bir defa kurban keserse, bu sünneti yerine getirmiş sayılır. Elbette bu, kurbanın önemini azaltmaz; sadece bağlayıcılık derecesini ifade eder.
Kur’an’daki kurbanla ilgili ifadeler genelde tavsiyeye yöneliktir. Hac ibadetiyle birlikte zikredildiği yerlerde de, daha çok hacca giden Müslümanlara hitap eden bir yön taşıdığı görülür.
Peki Ne Yapmalı?
Kurban ibadetiyle ilgili farklı mezheplerin görüşleri vardır ve bu görüşlerin hepsi İslamî ilim geleneği içinde muteberdir. Her Müslüman, hangi mezhebe göre hareket edeceğini bu görüşleri bilerek, hür iradesiyle belirlemelidir.
Bugün bazı din görevlilerinin, cami kürsülerinden sadece kendi mezheplerinin hükmünü anlatıp diğer mezheplerin görüşlerini yok saymaları ilim ahlakına da, mezhep adaletine de uygun değildir. Bir yandan “dört hak mezhep” diyerek mezheplerin eşitliğini vurgulayıp, öte yandan sadece Ebu Hanife’nin görüşünü “İslam’ın tek hükmü” gibi sunmak, mezhepler arası adalet ilkesine aykırıdır.
Bu yüzden “Kurban kesmek vaciptir” yerine, “cumhura göre sünnettir” demek, hem daha ihtiyatlı hem de mezhep çoğunluğunu dikkate alan bir ifadedir.
Kurbanı Kimler Keser?
Kurban ibadetinin kimlere farz, vacip ya da sünnet olduğu konusu da mezhepler arasında farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Bu farklılık, zenginliğin alt sınırı konusundaki ihtilaftan kaynaklanır. İslâm âlimleri genel olarak mali durumu yerinde olan Müslümanların kurban kesmesi gerektiğini söylese de, bu “mali yeterlilik” ölçütü mezheplere göre değişmektedir.
Hanefî Mezhebi
Hanefîlere göre, fıtır sadakası verebilecek kadar malî durumu olan herkes her yıl kendi adına kurban kesmelidir. Bu görüş, “Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyenler namazgâhıma yaklaşmasın” anlamındaki rivayetle desteklenmiştir. Bu sebeple Hanefîler, kurban kesmeyi vacip kabul ederler.
Malikî Mezhebi
Malikîlere göre, başkasına muhtaç olmadan yaşamını sürdürebilen herkes kurban kesebilir. Ancak bu kesim için kurban vacip değil, sünnettir.
Şafiî Mezhebi
Şafiî mezhebine göre, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olan bir Müslüman, hayatında bir defa kurban keserse, bu sünneti yerine getirmiş olur. Bu hüküm, kurbanın sünnet-i ayn olduğu görüşüne dayanır.
Hanbelî Mezhebi
Hanbelîler ise, geliri yeterli olmasa bile, borçlanarak kurban kesen ve bu borcu geri ödeyebileceğine inanan bir kişinin kurban kesmesini caiz görürler. Burada niyet ve güven duygusu öne çıkar.3
Bayramlar ve Kurbanın Sosyal Anlamı
Bayramlar, dostun, akrabanın, komşunun hatırlandığı; birlik ve kardeşliğin canlı tutulduğu günlerdir. Toplumsal dayanışmanın, manevî yenilenmenin ve infak kültürünün en görünür hâli bayramlarda ortaya çıkar. Kur’an-ı Kerîm’in infakla (iyilik için mal harcama) ilgili ayetleri içinde bu ruh özellikle vurgulanır.
Unutulmamalıdır ki, Allah’a yakınlaşmak için yapılan bir davranışın ibadet sayılması için illa farz ya da sünnet olması gerekmez. Allah için yapılan her iyi niyetli çaba bir ibadettir. Kur’an, örf ve adetlerin kendi mesajıyla çelişmediği ölçüde yaşatılmasını teşvik eder. Bu bağlamda kurban da, bayram da Kur’an’ın ruhuna uygun örfî ibadetlerdir.
Nitekim Kur’an şöyle der:
“Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez.”
(Nisâ, 4/36)
Sonuç
Kurban, Hac ibadeti kapsamında, belirli günlerde yerine getirilmesi gereken bir vecibedir. Ancak bunun dışında, Allah’a yönelmenin, takvaya ulaşmanın, nimetlere şükretmenin ve fakirlerle paylaşmanın bir ifadesi olarak da kurban kesilebilir. Farz ya da vacip olması değil, Allah’a yakınlaşma niyetiyle yapılan bir ibadet oluşu burada esas olandır. Zaten Kur’an-ı Kerîm’de de şöyle buyrulur: “Onlarda sizin için hayır vardır.” (Hac, 36)
Kurban, bir tür infak davranışıdır: İhtiyaç sahiplerine ulaştırılan et, bir yandan sosyal dayanışmayı güçlendirirken, diğer yandan nimetin şükrünü eda etme aracı olur.
Dinî Hükümler ve İstismar Riski
Ancak üzülerek belirtmek gerekir ki, günümüzde bazı kimseler kurban ibadetini savunurken sadece sahih hadisleri değil, zayıf ve bağlam dışı rivayetleri de öne çıkarmaktadır. Bu cesur savunuların ardında her zaman ibadet bilinci değil, ekonomik çıkar beklentisi olabilir. Kurban ibadeti etrafında oluşan devasa ekonomik hareketlilik, bazı kişi ve kuruluşlar için kazanç kapısına dönüşebilmektedir.
Bu nedenle Müslümanlar özellikle malî ibadetler konusunda çok dikkatli olmalıdır. Çünkü bu alan, istismara en açık olan ibadet alanıdır. Şayet imkân varsa, kurbanınızı kendiniz kesin, kendiniz dağıtın. Böylece hem niyetinizin selameti, hem ibadetin ruhu korunmuş olur. Din kisvesi altında yapılan maddî yönlendirmelere karşı uyanık olun, kendinizi kullandırtmayın.
Kurban Mükellefin Bulunduğu Yerde Kesilmeli ve Paylaşılmalıdır.
Kurban ister Hac ibadeti sırasında, ister Kurban Bayramı’nda veya başka bir vesileyle kesilsin, Kur’an’ın vurguladığı şu ilke unutulmamalıdır: “İsteyen ve isteyemeyen fakirleri doyurun.” (Hac, 36)
Eğer kesilen kurban, doğru yere ulaşmayacaksa; israf edilecekse, çöpe gidecekse, bu kurbanın kesilme amacının dışına çıkar. Et dağıtmak, elbette kıymetlidir ama asıl amaç yoksulun temel ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bu durumda kurban kesme yerine bir çocuğun servis parasını ödemek ya da bir annenin mutfağını doldurmak, birkaç kilo etten çok daha fazlasını ifade eder. Bir çocuğa ayakkabı almak, bir aileye ekmek parası vermek; belki de kurban etinden çok daha anlamlı bir yardımdır. Kurbanın özü, bu duyarlılığı içerir…
Rüştü Kam
………………..
1. İbn Mâce
2. https://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com/2012/12/sakin-kuran-hala-bakir-olmasin.html
3. Neylül Evtâr, s. 108; Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, c. 4, s. 394