02 Mayıs 2022 Pazartesi
ÜÇ BAŞKAN TEK MANISA!
SEÇİMİN ARDINDAN
ALMANYA’DA IRKÇILIK VE YABANCI DÜŞMANLIĞI ARTIYOR
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
İNSAN DÜŞÜNCELERİNİN EFENDİSİDİR!
TÜRKİYE SİYASETİNDE “SURİYE BİRLİK PARTİSİ”
Dostlar, kimileri gerçek bayramı her gün yaşıyorlar, kimileri de ‘Kutlanan Bayramlarda’ bile Bayram’ı tadamazlar!
Sevinç ve coşkuların yerini, elem keder, hüzün alır.
Yer kürede ve memleketimiz özelinde yaşam ağacında dallarımızın kırıldığı, özgürlük sevgi bahçesinde renklerimizin soldurulmak istendiği düzensiz düzenlerde bayram ne denli kutlu olur acep?
Kimilerine sevinci, esenliği yaşatan inançsal bir bayramı; pek çoklarımız acıyla, baskılarla, zulümle elemle karşılıyor ne yazık ki!
Bir insan, acı duyabiliyorsa canlıdır; şayet bir başka insanın acısını duyabiliyorsa İnsandır.
Herkesin özgür mutlu, umutlu olduğu bir yaşam bayramdır ancak!
Sosyal, inançsal ve kültürel boyutta her kavramın yorumu ve içeriği, toplumsal değerlere, öznel düşünce ve duygulara göre farklılık veya paralellik arz eder bilindiği üzere.
Berrak inanç ve kutlamalara saygılıyım.
Heyhat, dertlerini sor, saatlerce anlatırlar; ama mutluluğu sorsan, anlatacak kelime bile bulamıyorum diyen garipler.
Evet, kimilerinin gerçek bayramları yaşamın her alanında yaşadığı günümüzde.
Hatta, inançlarını, ibadetlerini, mistik sağaltımlarını lüks otellerde, vip salonlarında, konaklarda eda edenler, medya, basında şova dönüştüren; masum inançlardan rant sağlayanlar, aslında inançsızlığın, bencilliğin, insanlıktan çıkmışlığın tezat örneğini sergileyerek sözde bayram kutlayan taş yüreklerdir.
Her şeye karşın, kanayan yaraların sarılması, dünyamızda ve yer küremizin esenliğe kavuşması, ışıklı, barışçıl, özgür bayramlarda buluşmak adına, karanlıkların inadına.
Temayla ilgili beste dizelerimizle sevgi, saygı yüklü, özgür, umutlu bayramlara dostlar…
Aşık Şahturna & Ozan Şiar
Bayramsız ‘BAYRAM’ !
Ömrü kurban etti, bayramsız geçti
Bir Gün GÖRMEDİ Kİ Bayramsız ‘Bayram’
Göz yaşından kadeh kadeh el içti
Bir set ÖRMEDİ Kİ Bayramsız Bayram!
Eller bayram etti, Bayram postundan
Eşleşmedi eşinden ve dostundan
Gün karardı, karaların kastından
Göğe ERMEDİ Kİ Bayramsız Bayram
Şiar Bayram günü, Bayram’a gitti
Şekerle avundu, canına yetti…
Bayram kurban oldu, el bayram etti
Bir Tül GERMEDİ Kİ Bayramsız ‘Bayram’
Bir Gün GÖRMEDİ Kİ Bayramsız bayram!
Sevgili yaşamı güzel kılanlar, keklikler kendi ırkına ihanet eden tek varlıklardır. Keklik misali düşürülmemeli insan varlığı!
Kuru temenniler, olumluya evirilmeyi beraberinde getirmeye yetmiyor.
Çiçero der ki, ‘‘En kötü barış bile, savaştan iyidir. ‘‘
Çünkü barış olursa Pandora`nın kutusu açılacak; geçmişteki ve günümüzdeki bütün günahlar, kirlilikler ortaya dökülecek.
Ama şimdilik bu günahlarla yüzleşecek durumda değiller. Bu yüzleşmeyi barışın, umudun, özgürlüğün, emeğin neferleri sağlayacaklardır elbet.
Ancak havada bulup, tavada yiyenlerin, gariplerin kanından, ezilenlerin canından beslenenlerin kirli savaşıdır bu anlamsız karalı, yaralı savaş!
Savaşlarda yiten onlar ki, gül bahçesinde gülden daha güler yüzlüdürler.
Güncel makalemizi BARIŞ Anası, Özgürlüğün türkücüsü Aşık Şah Turna (Şahturna) öncü bestekar yazar aktivistle yazıp bestelediğimiz Barış Şarkısı şiirlerimiz ve türkülerimizle renklendiriyoruz güncel temamızı.
BARIŞ TÜRKÜSÜ
Barış Gelsin Dünya‘ya
Silah değil kalem tutmalı eller
Süngü değil sanat kuşansın beller
Kardeşlik şarkısı söylesin diller
Dost kol kola SARIŞ gelsin Dünyaya
Yeter artık BARIŞ gelsin Yurduma
Bebekleri yetim koyan savaşlar
Dökülmesin kanlar, akmasın yaşlar
Sönmesin ocaklar, kaynasın aşlar
Sevgi ile YARIŞ gelsin Dünya’ya
Yeter artık BARIŞ gelsin Gün Ay’a
Kan emicilerin devranı için
Kardeş halklar, düşman olurlar, niçin?
Gelmez Barış, karnı doymazsa açın
Eşitliğe VARIŞ gelsin Dünya’ya
Yeter artık BARIŞ gelsin Gün Ay’a
ŞİAR, esenliğe gebe sancılar
Bayram olsun, şerbet sunsun acılar
Gözü yolda maşuk bekler bacılar
Sevdasına ERİŞ gelsin Dünya’ya
Yeter artık BARIŞ gelsin Gün Ay’a
Söz Müzik Ozan Şiar Ağdaşan Özgün Renk Vokal Aşık Şah Turna
Vokaller ŞAFAK&ŞİRİN Ağdaşan
FRIEDENSLIED
Stifte, nicht Waffen sollen Hände halten
Kunst, nicht Bajonett sollen die Lenden tragen
Brüderlichkeitslieder sollen die Zungen singen
Freunde sollen Arm in Arm die Welt umzingeln
Nun reicht es, kehren soll in meine Heimat Frieden
Kriege, die Babys zu Waisen machen
Kein Blut, keine Tränen sollen fließen
Die Suppen sollen kochen, die Öfen nicht erlöschen.
Das Rennen um die Liebe soll auf die Welt kommen
Nun reicht es, Frieden soll an die Tage kehren
Für das Zeitalter der Blutsauger
Werden verbrüderte Völker zu Feinden, für was?
Solange die Hungernden nicht satt werden, kehrt keinen Frieden
Gleicheit soll einteffen auf diese Welt
Nun reicht es, Frieden soll auf die Monate kehren
ŞİAR sagt, Beschwerden sind mit dem Wohlergehen schwanger
Feste feiern, die Schmerzen sollen Sirup anbieten
Die Blicke auf den Wegen warten die Schwestern auf ihre Geliebten
Die Liebe soll iht Ziel erreichen auf dieser Welt
Nun reicht es, Frieden soll zu den Monaten kommen
Autor und Musik: Ozan Şiar Ağdaşan
Singerin Şahturna & Şiar
Übersetzung Dr. Ursula Reinhard, Şafak Melodi Ağdaşan
BARIŞ KINASI YAKIN ANALAR Barış Anası Ozan Şah Turna
Zulüm için zalimlere
Evlat yollaman Analar
Bile bile ölümlere
Mendil sallaman Analar
O da Ana, buda Ana
Buna nasıl can dayana?!
Oy Ana, An’a Ana
Olalım Barışdan yana!
Kan içinde yatlarını
Yüzdürürler botlarını
Kirli savaş atlarını
Artık yemlemen Analar
Oy Ana, An’a Ana
Olalım barış’dan yana
Şah Turna yol gözler ana
Kıyar mı bir can bir can’a
Ellere yakışır kına
Kanla allaman Analar
O da Ana, buda Ana
Buna nasıl can dayana
Oy Ana, Ana Ana
Olalım Barışdan yana!
Söz Müzik Kadın Halk Ozanı Aşık Şahturna & Ozan Şiar
Almanca çeviri Dr. Ursula Reinhard, Ozan Şiar
Aşık Şahturna & Ozan Şiar
Gerçek yaşamdan, kaleme aldığım insan manzaralarından kesit…
Bir aileye davet edilmiştim. Hoş beş sohbetten sonra; izzet ikram arasında, mutlu cicim bicim rollerine soyundular.
Birbirine sözde iltifatlar, ‘Aşkım, şekerim faslı‘ kısa sürdü.
Zaten, her abartılı görünümün ardında, mutlaka maskelenmiş bir durum olur; insan psikolojisi, doğası gereği
Yağdanlık iltifatlar, şişirilmiş sahte sevgi balonları, kar topu misali patladı soğuyan suratlarda.
Bir müddet sonra, bir atımlık barutları bitince; başladılar gerçek yaşamlarındaki hır gürlü ahvale..
Aralarında kızgın tartışma başlayınca, hanımı Ümmü eşine dönerek;
‘‘Ey Cıbıl (züğürt) Memo, sen kim oluyorsun haaa? Kıçındaki don bile Jobcenter’ (Sozial Daire) dendir.
Karnımı doyuran, evin kirasını ödeyen Jobcenter yanımda.
-Sana muhtaç değilim. Ekmeğimi, suyumu Jobcenter karşılıyor’’ diye ünledi avazı çıktığı kadar.
Kedi gibi pısan gariban eşi Memo üzüntüsünden neye uğradığını şaşırdı.
Yutkunarak seslendi eşi Ümmü’ye;
‘’Keyfimden Jobcenter’e düşmedim. Sağlığım elverdiğinde geceli gündüzlü çalıştım. Bir işten diğerine koştum, çocuklarımıza, sana daha iyi yaşam sağlayabilmek için.
Hatta maddi manevi gücümü zorlayarak eşe, dosta, akrabalara destek olmağa çalıştım.
Kendimi hiç yaşamadım. Sırf senin lüks istemlerine, ona buna özentilerine, marka tutkunluğuna para yetiştire bilmek için, gücümü zorlayarak didindim durdum. Çoğu kez doğru düzgün dinlenmeden ek işlere yetişmeğe çalıştım. İşten yorgun argın eve, yuvamıza dönüyordum canhıraş.
Dışarıda yemek yemiyordum karnım açlıktan zil çalmasına rağmen. Ailece evde yiyelim, hanemizde çiçek açsın; muhabbetle, sevgiyle kenetlenelim, lokmamızı paylaşalım derdindeydim.
-Masamda yemeğimi tam bitiremeden ek işlere koştum. Bazen çayım bile bardakta yarım kaldı soğuyarak.
Tıpkı senin bana olan sevginin soğuduğu, saygının yarım kaldığı gibi.
-Zamansız sağlığımdan oldum, şu an çalışamaz duruma geldim. Sana deste deste paraları kazanıp getirince iyiydim, canın, cicindim. Şimdi para musluğu fazla akmayınca mı değersiz, kötü oldum?!’’
Ümmü soluyarak eşi Mehmet’e dönerek kızgınca seslendi;
‘’Ey akılsız Memo, hala anlamadın mı? Dün dündü. Geçmişte kaldı. Fazla fedakârlık yapmanı ben mi söyledim?
Hem mecburdun her türlü istemlerimizi yerine getirmeğe. Boşuna mı seni eş seçtim?
İşi bitince bir köşeye atılan oyuncağa dönen Memed dertli,
‘’Herkes, her eş bir yerde mecburdur sorumluluklarını ifa etmeğe. Ancak, gerçek yaşamda kaçta kaçı bunun bilincinde veya yerine getiriyorlar görevlerini?
Bu bir sorumluluk, insanlık ve vicdani görevdir.
İnsan erdemli olunca, tüm sorumluluklarını yerine getirince, enayi mi oluyor yani senin dar mantığına göre?
Hele ki, benim gibi kendisi yaşamayıp, ailesini yaşatanlar aptal mı? Yaşamasını bilmeyen mi oluyor!
Senin gibilerin vefasızlığı, sadece can değil, han, ev yakar.
Sen kendine eş değil, köle almak istemişsin. Eşek seçmeğe, sırtına binmeğe.
Özverili eş, arkadaş olurum; ancak eşek olmak insan onuruna yakışmaz!
Kısa süre öncesine kadar iltifatlar yağdırdığı, sabun köpüğü gibi kayıp giden sevginin yerini, hakaretler almıştı.
Sözde eşine, ‘çok konuşma!’ derken; aslında buruşan, kıvrılan yaşam, aynaya bakınca kendi suratını gösteriyordu!
Bu kez ne yazık ki, sevginin, aşkın ve sahiplenmenin yerini; Jobcenter’in sosyal yardım parası alıyordu.
Özveriden, insanlıktan çıkan iki yürek büzülüyordu.
Bir olması gereken evlilik, kâğıt üstünde kalıyordu!
İyi günde, kötü günde kenetlenme, dayanışma yerini, bireysel tavırlara, günübirlik gel gitlere bıraktı. İnsan sevdiklerinin kıymetini ne zaman bilmeli?
Her şeyini verebileceğin, inandığın insanı sevebilmek.
Çünkü evlilik ne kadındır ne de erkek. Her ikisinin bileşkesidir. Olaylara maddiyatın çapından, kadın erkek mevziisinden değil de insan mevziisinden bakmalı.
İki tarafın da güzel yanları, veballeri vardır.
Nalıncı keseri gibi hep kendine yontmak, bozar uyumlu ahengi.
Toplumda, ailede bir sorun varsa, bu tek taraflı değildir.
Fırsat egemen olduğunda, mazlumun da zalim kadar suçlu olabileceğini anlatmış oluyoruz bu öykümüzde.
Tarih sahnesine objektif baktığımızda, mazlum olan da aslında karşısındakini yok etmek istedi; fakat gücü yetmedi!
Bugünkü kadın erkek sorunlarında taraflardan birisi olan kadının tamamen masum veya erkeğin tamamen suçlu olduğu peşin öngörüsünü yıkıp; her iki cinsiyetin de olumlu, olumsuz yönlerinin olabileceği gerçekliğinden hare ketle…
Her insanın içinde birer çocuk vardır, lakin kimileri çocuksu yanlarını bile tam gerçekleştiremezler veya usul usul yaşama geçirirler.
İnsanın en büyük eksiklik ve yalnızlık duyduğu, yanında veya koynunda birinin olup olmaması değildir; yüreğinde bir kimsenin olmaması!
Ne acı bir yalnızlık ne hazin bir duygudur.
Birbirimizi anlayan ve anlatan insanlar olabilmek veya olamamak!
Şu bir gerçek ki, günün birinde bedensellik ya da aşk azalıyor ya da eski devinimini kaybediyor; ancak sevgi gün geçtikçe katlanarak büyüyebiliyor.
Ne var ki aslolan o sevgiyi yüceltmesini ve büyütmesini bilendir. Aşkın, sevgi, saygı, paylaşımın olduğu yerde acı tatlı yan yana buket oluşturur. İnsan, acı soğanı bal tadında yiyebiliyor mutlu umutlu anında.
Oysa, umutsuzluk, sevgisizlik kasavetinde, bal tadı bile soğana dönüşebiliyor!
Çoğu kez, eşler, arkadaşlıklar birbirine uyumlu olmadığında, empati kültürümüz gelişmediğinde; geçimsizlikler daha hoyratça oluyor.
Mutluluğun gücü, tılsımlı sırrı; eşini, sevdiğini doğal, içten, yalın sevebilmektir.
Bir insan eşine, dostuna, sevgilisine veya partnerine, değerli bir şey alamasa da, değerli olduğunu hissettirmesidir!
Sevgiyi çocuk sıcaklığında, ekmek kokusunda sarıp sarmalayan. Su akışında çağlayan aşka, insana, cana muhabbet!
Ozan ŞİAR AĞDAŞAN