Okan Bent Önok

Okan Bent Önok

22 Haziran 2025 Pazar

    ORGANİZE KÖTÜLÜĞÜN KUŞATTIĞI ÜLKE!

    ORGANİZE KÖTÜLÜĞÜN KUŞATTIĞI ÜLKE!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Hırsızlar dışarıda.

    Hainler dışarıda.

    Katiller dışarıda.

    İçeride kalanlar da çıkmak üzere.

    Ne acıdır ki bu sözler artık bir edebi mecaz değil, Türkiye’nin gerçeğidir. Ülke, adaletin ters yüz edildiği bir karanlığa gömülmüş durumda. Hırsızlık yapanlar el üstünde tutuluyor. İhanet edenler, devletin imkânlarıyla ödüllendiriliyor. Kadınları katledenler, çocukları istismar edenler, halkı soyanlar serbestçe dolaşıyor. Onlara göz yumanlar da iş başında.

    İçeridekiler kim mi?

    Bu ülkenin vatanseverleri içeride.

    Halkın umudu olanlar içeride.

    Gerçeği söyleyenler içeride.

    İftiraya uğrayanlar içeride.

    Sadece hakikat uğruna başını öne eğmeyenler içeride.

    Adaletin terazisi bozulalı çok oldu. Şimdi onun yerinde sadece tahakküm, korku ve intikam var. Türkiye artık bir hukuk devleti değil; kararların Saray’dan çıktığı, yargının bir emir-komuta zincirine bağlandığı otoriter bir yapıya dönüştürüldü. Bu yapının omurgasını üçlü bir mekanizma oluşturuyor: Saray – Yargı – Emniyet.

    Bu üçlü, organize kötülüğün çatısını oluşturuyor. Hukuk, haklıya değil, güçlünün menfaatine göre çalışıyor. Emniyet, halkı korumaktan vazgeçip, iktidarın muhalif avcısına dönüştü. Yargı ise bağımsız kararlar veren bir kurum olmaktan çıkıp, siyasi operasyonların taşeronu haline geldi. Savcılar iktidarın memuru gibi çalışıyor. Hakimler, karar verirken hukuku değil, siyasi beklentileri gözetiyor.

    Ve bu düzenin başında ise milleti temsil etmesi gerekenler var. Ancak onların halkla bağı kopmuş. Saray’da kurulan sistem, kendisini eleştiren herkesi susturma üzerine kurulu. Etrafındaki dar bir çıkar çemberiyle birlikte, ülkeyi sindirerek yönetmeye çalışıyorlar. Devletin en tepesinde, halktan kopmuş bir yönetim tarzı hâkim. Gerçekle bağını yitirmiş bu anlayış, eleştiriye tahammülsüz. İktidarı kaybetme korkusuyla hareket eden bir zihniyet, her türlü hukuksuzluğu mubah görmeye başladı.

    Türkiye’de aklıselim kalmadı. Medya suskun ya da satın alınmış. Akademi etkisizleştirilmiş. Sendikalar sindirilmiş. Sivil toplum örgütleri ya baskı altında ya da içi boşaltılmış. Eleştiren herkes ya “vatan haini”, ya da “terörist” ilan ediliyor. Ülke, kolektif bir cinnetin eşiğinde.

    Vicdan’ın “V”si bile kalmadı. Bir toplum, vicdanını yitirdiğinde her şeyini kaybeder. Bugün korkuyla sessiz kalanlar, yarın aynı sistemin mağduru olacaklar. Çünkü bu düzen, sadece muhalifleri değil, yeri geldiğinde kendi destekçilerini de yutar.

    İçeride olanlar, bu ülkenin gerçek sahipleri. Onlar; öğrenciler, öğretmenler, gazeteciler, siyasetçiler, insan hakları savunucuları… Yani sesini çıkaran, gerçeği dile getiren, halkı savunan herkes. Tek suçları, zalime boyun eğmemek. Tek suçları, adalet demek. Tek suçları, halktan yana olmak.

    Dışarıda ise iktidarın gölgesinde yaşayan bir zümre var. Onlar için ülkenin çöküşü bile bir tehdit değil, fırsat. Ekonomik kriz derinleşirken daha çok zenginleşiyorlar. Halk yoksullaştıkça daha çok doymuyorlar. Çünkü onlar, sadece para ve güçle var olabilen asalak bir sınıf. Bu düzenin devamı için her şeyi göze alırlar; iftirayı, baskıyı, tutuklamayı, hatta kan dökülmesini bile.

    Ama bu iş böyle gitmez.

    Toplumlar sonsuza dek kandırılamaz.

    Korku rejimleri sonsuza dek hüküm süremez.

    Bugün susturulan her ses, yarın bir isyana dönüşecektir. Bugün bastırılan her hak talebi, yarın bir hesaplaşmaya zemin hazırlayacaktır. Çünkü tarih boyunca hiçbir zulüm düzeni sonsuza dek ayakta kalmamıştır. Türkiye de bu karanlıktan mutlaka çıkacaktır. Ancak bunun için önce herkesin kendine sorması gereken bir soru var:

    Ben bu adaletsizlik düzenine karşı gerçekten ne yapıyorum?

    Sosyal medyada öfke kusmak yetmez. Fısıltıyla adalet istemek yetmez. Gizlice destek vermek yetmez. Cesaret, açıkça ve örgütlü biçimde haksızlığa karşı çıkmayı gerektirir. Dayanışmayı gerektirir. Geri adım atmayan bir halk iradesi gerektirir.

    Bugün Türkiye bir dönüm noktasındadır.

    Ya susarak bu düzenin suç ortağı olacağız,

    Ya da ayağa kalkarak bu çürümüş rejimi tarihin çöplüğüne fırlatacağız.

    Önümüzdeki günler daha da sertleşebilir. Tehditler artabilir, tutuklamalar çoğalabilir. Ama bilinsin ki korkunun saltanatı ebedi değildir. Bugün içeride olanlar, yarının onurlu direnişçileri olarak anılacak. Dışarıda keyif sürenler ise adlarıyla bile yüzleşemeyecek kadar aşağılık bir miras bırakacak.

    Bu iş burada kalmayacak.

    Herkes yaptığının hesabını verecek.

    Yargıyı bir sopa gibi kullananlar da, emirle karar yazanlar da, susarak bu düzeni ayakta tutanlar da…

    Hepsi bir gün halkın önüne çıkacak.

    Ve o gün hiçbir saray, hiçbir zırhlı araç, hiçbir unvan onları kurtaramayacak.

    Adalet geri dönecek.

    Bu ülkenin gerçek sahipleri geri dönecek.

    Ve o gün geldiğinde,

    Hiç kimse “ben bilmiyordum” diyemeyecek.

    Çünkü herkes gördü.

    Herkes duydu.

    Herkes sustu ya da konuştu.

    Ve tarih, susanları da, konuşanları da unutmadan yazacak.