Okan Bent Önok

Okan Bent Önok

22 Haziran 2025 Pazar

    KARGALAR BİLE GÜLÜYOR!!!

    KARGALAR BİLE GÜLÜYOR!!!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    İstanbul’un kaderini belirleyen yerel seçimler, yıllardır Türkiye siyasetinin en sert mücadele alanlarından biri oldu. 2019 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi, AKP’nin seçimi sindirememesi ve Ekrem İmamoğlu’nun ikinci kez, hem de ezici bir farkla kazanması, siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçti. “Bir şeyler olmuş” bahanesiyle seçim iptal ettirenler, ikinci seçimde daha ağır bir yenilgiyle yüzleşmek zorunda kaldılar. Ne hazindir ki, o günden bu yana geçen altı yıl boyunca İmamoğlu’nun arkasında her an bir gölge gibi bekleyen müfettişler, polisler, jandarma ve istihbarat, ellerinde hâlâ tek bir somut belge olmaksızın “yolsuzluk çetesi” masallarıyla kamuoyunu meşgul etmeye çalışıyorlar.

    Sahi soralım: Bu devletin müfettişleri ne işe yarar? 24 saat izlenen, attığı her adım kameralarla takip edilen, hakkında onlarca soruşturma açılan bir belediye başkanı nasıl olur da “milyarları götüren bir yolsuzluk örgütü” kurabilir? Eğer iddialar doğruysa, bu hükümetin beceriksizliğini, acizliğini ve devlet mekanizmalarının işlevsizliğini tescil etmekten başka neye yarar bu suçlamalar?

    Kaldı ki, bu ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanını altı yıldır didik didik arayan bir iktidar, gerçekten bir şey bulsaydı, anında hem televizyonlarda hem mahkeme salonlarında linç etmeye kalkmaz mıydı? Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, valilik, emniyet, istihbarat… Hepsi seferber edildi ama hâlâ ortaya konulan tek şey birtakım dedikodular ve medyaya servis edilen asılsız dosyalar. Bu durumda halkın neye inanması bekleniyor?

    AKP, Türkiye’yi 22 yıldır yöneten bir parti. Bu sürede bürokrasiye tamamen hakim oldu, emniyetten yargıya, üniversitelerden medyaya kadar devletin tüm katmanlarını kendi kadrolarıyla doldurdu. Şimdi aynı parti çıkıp da “İstanbul’da büyük bir yolsuzluk çetesi kuruldu” diyorsa, bunun hesabını kendisi vermeli. Çünkü bu kadar büyük bir düzenbazlık gerçekten varsa, bu düzene göz yuman, üstünü örten, zamanında müdahale etmeyen sorumlular da aynı iktidarın mensuplarıdır.

    Ama gerçek çok daha açık: Söz konusu olan bir çete değil, AKP’nin siyasi rakiplerini itibarsızlaştırma çabasıdır. Milletin oyuyla gelen bir başkan, sandıkta alt edilemeyince, masabaşı kumpaslarla devrilmeye çalışılıyor. Bu, alıştığımız bir yöntemdir. Daha önce de benzer senaryolar devreye sokuldu. Hatırlayın, hakkında davalar açılan, siyasi yasak tehditleriyle sindirilmeye çalışılan kaç muhalif belediye başkanı oldu son yıllarda. Ama millet, bu oyunları artık ezberledi.

    AKP, İstanbul’u kaybetmenin şokunu hâlâ üzerinden atabilmiş değil. Çünkü İstanbul demek, sadece bir belediye değil; devasa bütçeler, milyarlarca liralık ihaleler, medya üzerindeki nüfuz ve siyasi güç demek. Bu pastayı kaybeden iktidar, yıllardır kendi kontrolleri dışında bir yönetimi kabullenemiyor. Bu yüzden, Ekrem İmamoğlu’nu itibarsızlaştırmak, onu sürekli baskı altında tutmak ve mümkünse siyasi yasaklı hale getirerek bir daha aday olmasını engellemek istiyorlar.

    Ancak işler hiç de onların umduğu gibi gitmiyor. Tam tersine, bu baskılar İmamoğlu’nun halk nezdindeki itibarını daha da artırıyor. Çünkü insanlar gerçekleri görüyor. Belediyenin yaptığı sosyal yardımlardan, ulaşımdaki yatırımlardan, şeffaflık politikalarından memnun olan milyonlar, bu karalama kampanyalarına artık kulak asmıyor.

    Bu kadar ciddi iddialar varsa, neden adil, şeffaf bir yargı süreci işletilmiyor? Neden kamuoyuna delil sunulmuyor? Yoksa yine masa başında hazırlanmış, içi boş dosyalarla bir mahkeme kurulacak ve siyasi bir infaz mı planlanıyor?

    Bu sorulara tatmin edici bir yanıt veremeyen iktidarın, dönüp kendi işine bakması gerekiyor. Gerçek yolsuzluklar nerede dönüyor, kimler milyon dolarlık saatler takıyor, kimler beş maaş alıyor, kimlerin çocukları torpille kurumlara yerleşiyor? Bu sorulara cevap veremeyenlerin, İstanbul halkının oyuyla göreve gelmiş bir başkanı hedef alması, artık kimseyi ikna etmiyor.

    Bugün Türkiye’de yargıya, emniyete, bürokrasiye olan güven tarihin en dip seviyelerinde. Çünkü iktidar, bu kurumları adalet dağıtmak için değil, kendi bekasını sağlamak için kullanıyor. Bu ortamda halkın gerçekleri görmesi, yargının siyasallaşmasına itiraz etmesi ve demokrasiyi savunması bir zorunluluk haline gelmiştir.

    Kısacası, kurgulanmış iddialarla bir halk iradesini çiğnemeye çalışanlara kargalar bile gülüyor. Çünkü bu senaryo artık kimseyi kandırmıyor. Siyaseti kumpasla değil, sandıkla yapmak zorundasınız. Yoksa tarih, bugün susanların yüzüne bir gün mutlaka bu gerçekleri haykırır.