Okan Bent Önok

Okan Bent Önok

22 Haziran 2025 Pazar

    HEMŞERİM, TOPRAĞIM, KÖYLÜM!!!

    HEMŞERİM, TOPRAĞIM, KÖYLÜM!!!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Günümüzde toplumsal yapının en ciddi sorunlarından biri, mikro milliyetçilik ve buna bağlı gelişen ilkel gruplaşma kültürüdür. “Toprağım”, “hemşerim”, “köylüm” gibi ifadelerle başlayan bu aidiyet biçimi, ilk bakışta masum bir dayanışma gibi görünse de, aslında çağdaş toplum anlayışına açık bir tehdittir. Hatta daha net bir ifadeyle söylemek gerekirse, bu zihniyet açık bir hanzoluktur; geri kalmışlığın, kabileciliğin ve adaletsizliğin modernleşmiş şeklidir.

    İnsanların doğdukları yerlere karşı aidiyet hissetmesi doğaldır. Ancak bu aidiyetin, liyakati, adaleti ve evrensel kuralları hiçe sayacak şekilde abartılması, açıkça ilkel bir kabileciliktir. Birinin sadece “bizim köyden” olduğu için kayrılması, adaleti ve hakkaniyeti ayaklar altına alır. Bu ilkel anlayış, bireyin kişiliğini ve yeteneğini yok sayar; yerine sadece kimlik kartındaki doğum yerini esas alır. Bu da ancak gelişmemiş toplumlarda görülen bir zihniyetin, yani hanzoluğun en tipik göstergesidir.

    Örneğin bir kamu kurumunda işe alım süreçlerinde objektif kriterler yerine “bizim oradan” gelen kişilerin tercih edilmesi, yalnızca bireysel adaletsizliklere yol açmakla kalmaz; kurumsal kaliteyi de hızla çökertir. Yeteneği olan ama yanlış köyde doğmuş bir insanın önü kesilirken, sırf hemşerilik bağı nedeniyle makam işgal eden kifayetsiz tipler ülkenin kaderine hükmetmeye başlar. Bu da yalnızca kişisel trajedilere değil, toplumsal felaketlere de kapı aralar.

    Yerel yönetimlerde ve belediyelerde bu zihniyetin nasıl işlediğine defalarca tanık olduk. Bir belediye başkanının tüm kadroları kendi memleketinden insanlarla doldurması sonucu, hizmetlerin kalitesi düştü, kaynaklar heba edildi, halkın güveni sarsıldı. İşte bu da modern çağda “hizmet” maskesi altında yapılan organize hanzoluğun başka bir tezahürüdür.

    Özellikle mikro milliyetçilikle yoğrulmuş yapılar, üyelerinden mutlak sadakat bekler. Hatalara itiraz etmek “hainlik” sayılır, yanlışları söylemek “düşmanlık” olarak görülür. Eleştiri kültürünü yok eden bu ortam, kaçınılmaz olarak yolsuzlukları, başarısızlıkları ve çökmüş kurumları doğurur. Çünkü hanzoluk, eleştiriden korkar; sorgulayan insanı tehdit olarak görür.

    Sağlıklı bir toplum, bireyleri doğdukları yere göre değil, yeteneklerine ve emeklerine göre değerlendirir. Almanya’da, Japonya’da, İskandinav ülkelerinde insan kaynağı seçilirken kimsenin köyüne, kasabasına bakılmaz. Bu yüzden o toplumlar güçlüdür, o kurumlar işler. Oysa Türkiye’de, birçok bakanlıkta, belediyede ve büyük kamu kurumunda, belirli şehir ve kasabalardan gelen kadroların kritik pozisyonlara yerleştirildiği dönemler yaşandı. Bu dönemlerde, liyakatin yok edilmesiyle birlikte hem hizmetler kalitesizleşti hem de toplumsal adalet duygusu yerle bir oldu.

    Üstelik bu zihniyet, sadece adalet duygusunu değil, ülkenin kalkınma potansiyelini de yok etmektedir. Sırf aynı memleketten oldukları için birbirini kollayan liyakatsizler zinciri, yenilik üretmez, sorun çözmez, aksine mevcut sorunları derinleştirir. Ve sonunda toplum, kişisel çıkar peşinde koşan küçük kliklerin esiri haline gelir. Bu da doğrudan doğruya bir hanzolar düzenidir; modern devlet yapısının değil, ilkel kabile alışkanlıklarının ürünüdür.

    Bugün yaşanan birçok yolsuzluk, adaletsizlik, kamu zararı ve toplumsal çürümenin arka planında işte bu “toprağımcılık” zihniyeti yatmaktadır. Bir şirketin batışı, bir belediyenin iflası, bir kamu kurumunun skandallara boğulması, hep bu ilkel hanzoluk refleksinin kaçınılmaz sonuçlarıdır.

    “toprağım”, “hemşerim”, “köylüm” gibi söylemler, kısa vadede sıcaklık ve güven duygusu verse de, uzun vadede toplumun adaletini, liyakat sistemini ve ortak yaşam kültürünü mahvetmektedir. Gerçek bir ilerleme, insanları kökenlerine göre değil, yeteneklerine ve katkılarına göre değerlendiren bir toplum düzeniyle mümkündür.

    Toplumlar küçük aidiyetlere sığınarak büyümezler. Gerçek büyüme, insanları doğdukları yerle değil, yaptıkları işlerle, ortaya koydukları değerle ölçtüğümüzde başlar. Bugün artık bu ilkel zihniyetten, bu organize hanzoluğun getirdiği bataktan kurtulmak ve daha adil, daha özgür, daha liyakatli bir toplum inşa etmek zorundayız. Aksi takdirde kendi geleceğimizi bile bile heba etmeye devam ederiz.