Okan Bent Önok

Okan Bent Önok

22 Haziran 2025 Pazar

    EKMEK KÜÇÜLÜRKEN ALKIŞ BÜYÜYORSA!!!

    EKMEK KÜÇÜLÜRKEN ALKIŞ BÜYÜYORSA!!!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Ekmek küçülüyor. Fırıncı gramaja, vatandaş kredi kartı limitine bakıyor. Ama her şeye rağmen birileri hâlâ alkış tutuyor. İşte o noktada mesele artık ekonomi değil; sosyoloji, psikoloji ve biraz da kara mizah meselesidir. Çünkü bir toplum, açken şükrediyorsa, ekmeği değil; aklı tükenmiştir.

    2024 yılının son çeyreğinde asgari ücretin açlık sınırının bile altında kalmasına rağmen, meydanlarda hâlâ “dünya bizi kıskanıyor” deniyorsa, orada gerçeklikle bağlar kopmuş demektir. Bir vatandaş, pazarda 5 tane limon almak yerine 2 tane alıp “idare eder” derken, aynı vatandaş akşam televizyon karşısında oturup, Cumhurbaşkanı’nın “ekonomi uçuyor” açıklamasını alkışlayabiliyor. Nasıl mı oluyor? Zihinler doymamışsa, mide açlığını fark edemez. Çünkü bu ülkede artık açlık da kutuplaşma üzerinden okunuyor.

    İktidarın en büyük icraatı yollar, köprüler değil; yoksulluğa estetik katmasıdır. Fakirliğe şan, yoksunluğa hikmet, çaresizliğe “kader planı” etiketi yapıştırıldı. Market poşeti dolmadığı halde, “Ama Ayasofya açıldı” diyen insan tipi üretildi. Kendi çocuğuna et yediremeyen anne, sosyal medyada Somali’ye giden yardım tırını görünce gözyaşına boğuldu. Çünkü milliyetçilikle süslenmiş yoksulluk, sorgulamayı köreltti.

    Peki neden böyle? Çünkü sistem, düşünmeyi tehlike, biatı fazilet sayıyor. Ekmek küçülürken alkışın büyümesi; halkın gerçekleri değil, gösteriyi satın aldığını gösteriyor.

    Birkaç Gerçek Olay

    1. Zamlara Rağmen Şükür Mitingi – 2022:

    Elektrik faturaları üç katına çıkmış. Doğalgaz yok. Evde kombi yerine battaniyeyle ısınılıyor. Ama aynı sokakta yapılan bir mitingde, mikrofon uzatılan bir teyze şöyle diyor: “Allah devletimizden razı olsun. Açız ama vatan sağ olsun.” Alkışlar. Gözyaşları. Ve bir ülke daha bilinçsizce karanlığa yürüyor.

    2. Sıfır Et, Sonsuz Gurur – 2023:

    Kars’ta yaşayan bir vatandaş, et alamadığı için sosyal medyada “Artık mercimeğe bile ulaşamıyoruz” diye isyan ediyor. Cevap bir bakan yardımcısından geliyor: “Bu bir lüks değil mi artık? Et mi yemeli illaki?” Aynı hafta Beştepe Sarayı’nda diplomatik resepsiyonda üç çeşit kırmızı etli menü sunuluyor. Ekmek küçülürken sofralar büyüyenler için hazırlanıyor.

    3. Kömüre Oy – Her Seçim Öncesi:

    Seçimlere haftalar kala kömür torbaları, erzak kolileri dağıtılır. Devlet yardımı değil; sadaka siyaseti. Karşılığında bir oy istenir. İnsanlar “Bu adamlar hiç olmazsa dağıtıyor” diyerek oy verir. Oysa o dağıtılan şey, zaten o insanların vergilerinden kesilen parayla alınmıştır. Ama algı ustaca yönetilir: Lütuf gibi sunulur. Ve evet, alkış tutulur. Çünkü unutulmuştur: Devlet, yardım ederken değil, adalet sağlarken yücelir.

    Propaganda, Zekâya Karşı Üstünlük Sağladıysa…

    Halkı aç bırakıp, onu bunu bahane ederek iktidarını sürdüren yönetimler tarihte çoktur. Ancak Türkiye’deki durum bir başka boyutta: Aç bırakılan halk, açlığı sorgulamak yerine muhalefeti suçluyor. Çünkü sürekli bir “dış düşman”, “iç hain”, “üst akıl” parmakları gösteriliyor. Halk da bu yapay düşmanlara bakarken, kendi cebine değil, hayali cephelere odaklanıyor.

    Düşünün: Tencerede yemek yok ama “Bayraktar SİHA yaptı” diye övünüyoruz. Genç işsiz, ama “yerli otomobil Togg yolda” diye gururlanıyoruz. Emekli aç, ama “uzaya astronot gönderiyoruz” diye seviniyoruz. Bu, sadece ekonomik bir açlık değil; zihinsel bir felçtir. Bir halk, bu kadar uzun süre düşünmeden yaşayabiliyorsa, orada eğitim bitmiştir. Zekâ ölmüştür. Ahlak ise çoktan cenaze namazını kılmıştır.

    Kim Bu Alkışlayanlar?

    Alkışlayanlar üçe ayrılır:

            1.      Korkanlar: İşten atılırım, dışlanırım, fişlenirim korkusuyla yaşayanlar.

            2.      Yararlananlar: İhale alanlar, ballı maaşlarla doyanlar, torpille koltuk kapanlar.

            3.      İnananlar: Her şeyi kaybetmiş ama hâlâ “bir bildiği vardır” diyenler.

    Ama esas sorun şu: Bu üç grup dışında kalan büyük sessiz çoğunluk, alkışlamadığı halde susuyor. Çünkü bu düzende düşünmek, konuşmaktan da tehlikeli hale geldi.

    Alkışın Susacağı Gün Gelecek mi?

    Elbet gelecek. Ekmek küçüle küçüle yok olurken, bir gün halk da “Yeter artık” diyecek. Çünkü hiçbir propaganda, sonsuza kadar açlığı gizleyemez. Çocuğuna mama alamayan baba, günü geldiğinde sandıkta sadece oy değil, hesap da verecek olanları arayacak.

    Ve o zaman, artık alkış değil; adalet, eşitlik, liyakat, özgürlük konuşulacak. Çünkü halk; bayrakla değil, ekmekle yaşar. Kuru sloganla değil, doyurucu bir politika ile var olur. Ve bir gün o gerçek sahneye çıktığında, bugünün yalancı kahramanları alkış beklerken yuhalanacak.

    Ekmek küçüldü, evet. Ama mesele sadece bu değil. Bu küçülen ekmeğin, bir siyasi gösteriye malzeme edilmesi; bu açlığın halkın aklına değil, duygularına hitap edilerek yönetilmesi esas problem. Alkış büyüdükçe, akıl susuyor. Ama susan her akıl, yarın bir öfke olarak geri döner.

    Ve unutulmasın: Her boş tencere, bir gün dolmak zorundadır. Ama o tencerenin dolması için önce yalanların boşalması gerekir.