22 Haziran 2025 Pazar
Berlin'de on binlerce kişi "Gazze için birlikte" yürüyüşüne katıldı
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
İnsan doğumundan ölümüne kadar değişir. Değişmek, bir zayıflık değil, bilakis hayatın en temel hakikatlerinden biridir. Fikirlerimiz, inançlarımız, değerlerimiz; yaşadıkça, gördükçe, öğrendikçe değişir. Değişti diye kimseyi yargılamam. Hatta değişmeyen insanları daha tehlikeli bulurum. Bir insanın, hayatı boyunca aynı fikirlere sıkı sıkıya sarılması, değişimi reddetmesi bana hep garip gelmiştir. İnsan aklı ve kalbi değişime açıksa gelişebilir. Aksi hâlde bir dogmaya dönüşür ve artık düşünme kabiliyetini kaybeder.
Bu yüzden omurga, ilke gibi tabirlerle insanları değerlendirmek bana anlamsız gelir. Herkesin değişebileceği gerçeğini göz ardı eden bu tür kavramlar, insanı kalıplara sokar. Birkaç evrensel doğru dışında katı ilkelerle yaşamayı gereksiz bulurum. Evet, dürüstlük, merhamet, adalet gibi temel değerler her zaman önemlidir, fakat insanın kendi düşünceleriyle kendini sınırlandırması, değişimin önünü kesmesi bana göre yanlıştır. İlkelerle donanmış, her konuda katı tavırlar sergileyen insanlardan hazzetmem. Çünkü böyle insanlar genellikle kendi dogmalarını sorgulamaktan kaçınır ve zaman içinde taşlaşır.
Benim için önemli olan, insanın anlık fikirlerini bile sorgulayabilmesi, hatta yanlış olabileceğini bilerek konuşmasıdır. Fikirlerinin çöpe gidebileceğini bilen ve bunu hissettiren insanları önemserim. Çünkü hayat, düşüncelerimizin sınandığı bir süreçtir. Bugün doğru bildiğimiz, yarın bize yanlış gelebilir. Değişimin ve öğrenmenin doğasında bu vardır. Ama ne yazık ki bazı insanlar, savundukları fikirler uğruna başkalarının hayatlarını mahvederken, kendileri yıllar sonra “Ben değiştim” deme lüksüne sahip oluyorlar. Onların değişimi, geçmişte savundukları fikirler yüzünden hayatı mahvolanları geri getirmiyor.
Tarihte ve günümüzde bunun sayısız örneği var. Can Yücel, “Gerillanın El Kitabı”nı Türkçeye çevirdiğinde genç, idealist ve muhtemelen romantik devrimci bir bakış açısına sahipti. O kitap, içindeki birçok yanlış bilgiyle insanları yanlış yönlendirdi, birçok kişinin hayatını kararttı. Kolunu bacağını kaybedenler, ölenler oldu. Ama Can Yücel değişti. Yıllar içinde farklı evrelere geçti, belki de geçmişte savunduğu şeyleri sorguladı. Sonunda, Datça’da sakin bir köy evinde, onlarca değişimden sonra hayata veda etti. Eğer o kitabı çevirme sürecini daha sonra yaşasaydı, belki de çevirmezdi. Ama değiştiği için, geçmişte çevirmenliğini yaptığı o kitabın yol açtığı sonuçlar silinmedi. O kitap yüzünden değişmeden ölenler oldu.
Hülasa, değişelim tabii ki ama değişebileceğimizi de bilelim, bildirelim. İnsanları, değişime açık olmaktan korkmamaya teşvik edelim. Çünkü aksi takdirde pek bir şey değişmiyor. Değiştiğimizi söylüyoruz ama geçmişin yükünü sırtımızdan atmadan ilerliyoruz. İnsan, değiştiğini söylerken, değişimin bedelini başkalarının ödediğini unutmamalı.
Mesela, hayatı boyunca “Benim kitaplarımı okuyanlar yoksulların yanında olsun” diyen bir yazarın cenazesi burjuvazinin övgüleriyle berhudar olabiliyor. Yani kitaplarında devrimci söylemler savunan, halkın yanında olduğunu söyleyen biri, öldüğünde tam tersini temsil edenler tarafından sahiplenilebiliyor. Ölmeden önce söylediklerinin, öldükten sonra nasıl şekilleneceğini kontrol edemiyoruz. Ama belki de bu, insanın değişimi kadar, çevresinin de değişimini gösteren bir durumdur.
Velhasıl kelam, değişmek kaçınılmazdır. Ama önemli olan, değişimin sadece bir sözden ibaret olmaması, gerçekten neyi değiştirdiğimizi görebilmemizdir. Eğer bu farkındalık olmazsa, değişim dediğimiz şey sadece kelimelerde kalır.
Okan Bent Önok