22 Haziran 2025 Pazar
DMM'den Fatih Altaylı'nın tutuklanmasına ilişkin açıklama:
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Türkiye’de gerçek konuşmak cesaret işi. Çünkü bu topraklarda artık sahtecilik ödüllendiriliyor, doğruluk cezalandırılıyor. En büyük yalanlar en tepeden başlıyor; gerisi ise çorap söküğü gibi geliyor.
Gıdada sahtecilik.
Evrakta sahtecilik.
Seçimde, parada, inşaatta, sağlıkta, yargıda, eğitimde…
Her alanda bir kandırmaca, her köşede bir aldatmaca.
Ama hepsinden büyük olan var: Devlet eliyle yapılan sahtecilik.
Türkiye’de artık yalnızca mallar değil, değerler de sahtedir.
Adalet sahtedir.
Ekonomi sahtedir.
Eğitim sahtedir.
İnanç sahtedir.
Demokrasi sadece ambalajdır; içi çoktan boşaltılmış bir kutudur.
Bu düzende en büyük yalanlar sarayda yazılır.
Parlak törenlerde, cam binalarda, kürsülerden dökülen cümlelerde…
Yalanın en rafine hali orada üretilir; medya yoluyla halka pompalanır.
Yoksulluğun adı “büyüme süreci”, işsizliğin adı “geçiş dönemi”, yolsuzluğun adı “yatırım” olur.
Çürümüş düzenin üzeri süslü kelimelerle örtülür.
Halk, her gün biraz daha gerçeği gömülmüş bir ülkede yaşamaya mahkûm edilir.
Seçimler artık bir demokrasi bayramı değil, tiyatrodur.
Senaryo bellidir, roller dağıtılmıştır.
TRT ekranları sadece bir tarafı gösterir.
Sandık kurulur, halk çağrılır ama sonuçlar çoktan yazılmış gibidir.
Sandığa inanç kalmamıştır çünkü millet bilmektedir:
Devletin olanakları, bir partiye hizmet ederken; muhalefete ekran, sokak, hatta nefes bile verilmemektedir.
TÜİK, artık veri değil masal yazar.
Yargı, hak değil talimat dağıtır.
Diyanet, Allah’a değil saraya kulluk eder.
Üniversiteler, bilgi değil propaganda üretir.
Devletin kurumları sadece birer dekor olmuştur.
İçerisi boş, dışı parlaktır.
Gerçek işlevleri değil, iktidara hizmet etmeleri istenir.
Artık kim neyi ne kadar bildiğiyle değil, kime ne kadar sadık olduğuyla değerlendirilir.
İhaleler liyakate göre değil, yalakalığa göre verilir.
Makamlar bilgiyle değil, biatla kazanılır.
Gerçekler değil, kişisel bağlılıklar belirleyicidir.
Gerçek söyleyen gazeteciler ya işsiz ya hapiste.
Sorgulayan akademisyenler ihraç edilmiş.
Bağımsız hâkimler sürgünde.
Muhalif sanatçılar, iş insanları, kanaat önderleri hedef tahtasında.
Bu ülkede artık yalan kutsal, hakikat lanetlidir.
Gerçeği dile getiren “hain”, yalanı yücelten “yerli ve milli” olur.
Devletin resmi dili yalanla iş görür.
Yalanla inşa edilen bir düzen, yalanla korunur.
Ve bu düzenin bekçisi de, dağıtıcısı da mevcut iktidardır.
Sahte evrak düzenlemek artık sadece dolandırıcıların değil, belediyelerin, bakanlıkların işi.
Sahte imzalarla sözleşmeler yapılıyor.
Sahte başarı belgeleriyle bürokratlar atanıyor.
Sahte unvanlarla bilim konuşuluyor.
Yalan, sadece iletişim aracı değil; artık bir yönetim aracıdır.
İktidar, gerçekliği değil algıyı yönetir.
Ve bu düzen içinde ne kadar iyi sahtekârsan, o kadar refah içinde yaşarsın.
Ne kadar dürüstsen, o kadar sürülür, cezalandırılırsın.
Bugün Türkiye’de gerçek olmak, başlı başına bir direniş halidir.
Çünkü gerçek, bu çürümüş yapının düşmanıdır.
Gerçeği savunmak; sadece bir fikir değil, bir meydan okumadır.
Ama yalan sonsuza dek sürmez.
Yalanla kurulan her iktidar, bir gün mutlaka çöker.
Tarih bunu yazmıştır.
Ve halk, zamanı geldiğinde mutlaka hakikatin tarafını tutacaktır.
Ve maalesef artık!
“Türkiye’de gerçek olmak cesaret, sahtekârlık ise kariyer kapısıdır.”