Okan Bent Önok

Okan Bent Önok

22 Haziran 2025 Pazar

    TAVŞANIN SUYUNUN SUYUNA KADAR GİDER BU İŞ ADALET KOMEDİSİ!!!

    TAVŞANIN SUYUNUN SUYUNA KADAR GİDER BU İŞ ADALET KOMEDİSİ!!!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Türkiye’de hukuk sisteminin geldiği nokta artık sadece bir çöküş değil, alay konusu olmuş durumda. Yargıya olan güvenin diplerde seyrettiği, mahkemelerin siyasi direktiflerle karar verdiği, savcıların adeta birer memur gibi davrandığı bir ülkede yaşıyoruz. Eskiden “adalet mülkün temelidir” denirdi. Şimdiyse mülk sahipleri adaleti kendi mülkü gibi kullanıyor. Hal böyle olunca da, bırakın adaleti aramayı, insanlar artık adalet kelimesini duyunca acı acı gülüyor.

    Artık bir kişinin tutuklanması için suç işlemesine gerek yok. İktidarın hoşuna gitmeyen bir söz mü söylediniz? Bir derneğe üye mi oldunuz? Bir arkadaşınızın sosyal medyada yaptığı paylaşımı beğendiniz mi? Hemen bir dosya açılıyor. Gerekirse yıllar öncesine ait hiçbir bağlamı olmayan birkaç söz cımbızlanıyor, bir tanık uyduruluyor, gizli tanık bile bulunsa yeterli oluyor. Yetmezse “örgüt üyeliği” gibi muğlak ve her yere çekilebilen bir suçlama devreye giriyor. Böylece insanlar hiçbir gerçek delil olmadan hapse atılıyor.

    Üstelik iş artık öyle bir boyuta vardı ki, insanlar sadece kendi yaptıklarından dolayı değil, tanıdıklarının yaptıklarından dolayı da cezalandırılıyor. Bir avukat tutuklanıyor, sonra onu savunmaya çalışan başka bir avukat daha tutuklanıyor. Yani artık avukatın avukatı da güvende değil. Bu ülkede hak aramak bir cesaret işi değil, intihar gibi bir şey haline geldi. Çünkü mahkemeler artık hukuk temelinde değil, siyasi iklimin yönüne göre karar veriyor. Kimi zaman bir tweet bile yeterli görülüyor; kimi zaman ise apaçık suçlar görmezden geliniyor.

    Çocukların kumbaralarına el konulduğu bir düzenden bahsediyoruz. Savunma hakkının, mülkiyet hakkının, özgürlüklerin yerle bir edildiği bir dönemden geçiyoruz. Orta Çağ’daki kadı düzeni bile bugünkünden daha sistemliydi. En azından orada bir ahlak anlayışı vardı. Bugün ise ne hukuk ne ahlak kaldı. Sadece sadakat var: İktidara sadakat, bürokratik çetelere sadakat, “bizden misin?” sorusuna verilen cevaba göre şekillenen bir sözde adalet sistemi…

    Kendilerini “devletin sahibi” olarak gören bazı odaklar, tüm yargı sistemini bir sopa gibi kullanıyor. Mahkemeler artık suçla değil, muhaliflerle mücadele etmek için çalışıyor. Hakkında tek bir somut delil olmayan insanlar yıllarca tutuklu yargılanıyor. Suçlu olduklarına karar verildikten sonra değil, suçsuz oldukları kanıtlanıncaya kadar içeride tutuluyorlar. Masumiyet karinesi tersine çevrilmiş durumda.

    Bugün yargı salonları, adaletin tecelli ettiği yerler değil, birer tiyatro sahnesi gibi işliyor. Senaryo baştan yazılmış, roller dağıtılmış, karar çoktan verilmiş. Mahkeme salonuna sadece prosedür tamamlamak için giriliyor. Avukatlar konuşsa da, belgeler sunulsa da fark etmiyor; çünkü karar çoktan yukarıdan gelmiş oluyor.

    Hukukun olmadığı bir yerde hiçbir şey güvenli değildir. Ne can, ne mal, ne fikir özgürlüğü… Herkesin başına her şeyin gelebileceği bir kaotik ortam yaratılıyor. Ve bu ortam, toplumu sindirmek, susturmak ve hizaya sokmak için bilinçli bir şekilde sürdürülüyor.

    Bugün yaşananlar sadece bugünü değil, yarını da karartıyor. Gençlerin bu düzende adalet umudu kalmadı. İnsanlar artık çocuklarına “çalış, başarılı ol” değil, “aman dikkat et, kimseye görünme” demeyi tercih ediyor. Çünkü adaletin olmadığı yerde başarı değil, bağlantı önemli. Bilgi değil, biat makbul. Gerçek değil, yalan geçerli.

    Kısacası bu iş, tavşanın suyunun suyuna kadar gider. Adalet artık sadece şekilsel, içi boş bir kavram haline getirildi. Geriye kalan tek şey, bir gün gerçek adaletin yeniden tesis edileceği umududur. Ama o gün gelene kadar bu karanlık düzenin içinde, daha çok adaletsizlikle yüzleşeceğimiz açıktır.