Okan Bent Önok

Okan Bent Önok

22 Haziran 2025 Pazar

    NE MHP, NE DEM, NE AKP!!!

    NE MHP, NE DEM, NE AKP!!!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Türkiye, uzun süredir üç temel siyasi hattın arasında sıkışmış bir ülke görüntüsü veriyor: Siyasal Türkçü MHP, siyasal Kürtçü DEM ve siyasal İslamcı AKP. Her biri, kendi ideolojik kabuğuna hapsolmuş durumda. Her biri, halkı temsil ettiğini iddia ediyor ama aslında sadece kendi dar çevresine sesleniyor. Bu üç siyasi yapı da Türkiye’nin çok sesli, çok kimlikli, çok sorunlu ve çok umutlu gerçek halkını temsil etmiyor. Çünkü onlar halkın tamamını değil, sadece kendi seçmenlerini düşünüyor. Geri kalanı ya yok sayıyor, ya düşmanlaştırıyor.

    Milliyetçi Hareket Partisi, yıllardır “millet” adına konuştuğunu iddia etse de aslında devletçi refleksleri milletin önüne koymuş bir yapıdır. “Türk milletinin çıkarları” diyerek, sosyal adaletsizlikleri, ekonomik yoksunlukları, ifade özgürlüğü üzerindeki baskıları meşrulaştırma görevini üstlenmiştir. MHP’nin milliyetçiliği, yoksul Türk gençlerinin uyuşturucuya, işsizliğe, eğitimsizliğe itilmesine çözüm üretmiyor. Aksine, bu acıların üstünü örten hamasi nutuklarla siyaset yapıyor. Halkın gerçek sorunlarına sırt çevirip, semboller ve söylemler üzerinden oy devşirmeyi sürdürüyor.

    DEM Parti ise Kürt kimliği üzerinden siyaset yapıyor. Kimlik haklarının yıllarca bastırılması karşısında verilen mücadelenin tarihsel bir meşruiyeti olabilir. Ancak bu mücadele, ne yazık ki halkın günlük yaşantısındaki sorunlara dokunmayan bir ideolojik körleşmeye dönüşmüş durumda. DEM, yıllardır yönettiği belediyelerde şeffaflık, hizmet, halkla doğrudan ilişki gibi konularda sınıfta kalıyor. Kürt halkının sorunlarını sadece kimlik düzeyine indirgeyen bu yaklaşım, açlıkla, susuzlukla, işsizlikle boğuşan halkın esas sorunlarını görmezden geliyor. Ayrıca siyasi kadrolar içinde yer alan birçok ismin, halktan çok örgütlere sadakatle hareket ettiği de göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik.

    AKP ise artık bir siyasi partiden çok, bir iktidar aygıtı. Dindar bir halkın değerlerini araçsallaştırarak büyüdü. Ancak geldiği noktada yolsuzluk, kayırmacılık, baskı ve keyfilikle anılır hâle geldi. İslam’ı halkın vicdanı olmaktan çıkarıp iktidarın sopası hâline getirdi. Saraylarda sürdürülen debdebe, sokakta büyüyen açlıkla zıt bir tablo oluşturuyor. Halk, tenceresini kaynatamazken; iktidar, her şeyi tozpembe gösteren ekranlarla gerçekliği bastırmaya çalışıyor. Bu parti, halkın değil, kendi çıkar çevresinin hizmetindedir artık.

    Bu üç siyaset tarzının ortak noktası şudur: Hiçbiri halkın gerçek gündemini merkeze almıyor. Hepsi, kendi kimlik politikası içinde anlam buluyor. MHP için milliyetçilik, DEM için etnikçilik, AKP için dindarlık… Oysa bu ülkenin halkı sadece Türk ya da Kürt değil, sadece dindar ya da seküler değil. Bu halk, işçi, emekli, çiftçi, işsiz genç, kadın, engelli, öğrenci… Bu halk kira ödeyemeyen, doğalgaz faturasını erteleyen, kredi kartıyla hayatta kalmaya çalışan milyonlardan oluşuyor. Ama bu gerçek halk, siyasetin hiçbir yerinde görünmüyor.

    Temsilsizlik, Türkiye’nin en büyük sorunudur bugün. Halk ne Meclis’te temsil ediliyor, ne belediyelerde, ne medyada. Her alanda örgütlü bir azınlık, geniş bir çoğunluk adına karar veriyor. Ve bu kararlar, çoğu zaman o halkın aleyhine işliyor. Halk yoksullaşırken onlar zenginleşiyor, halk susarken onlar bağırıyor, halk ezilirken onlar koltuklarını koruyor.

    Bu ülkede “gerçekleri anlamak” ağır bedellerle mümkün oluyor. Çünkü gerçekler, her siyasi yapının topluma yalan söylediğini ortaya çıkarıyor. MHP’nin şiddeti meşrulaştıran dili, DEM’in ideolojik körlüğü, AKP’nin çürümüş iktidarı… Bunlar yalnızca hatalı siyasetler değil, aynı zamanda bu halkın umutlarını yok eden anlayışlardır.

    Türkiye’nin artık yeni bir siyasete, yeni bir dile, yeni bir ahlaka ihtiyacı var. Bu siyaset, kutuplaştıran değil birleştiren; kimlik değil emek merkezli; bağıran değil anlayan; çıkar değil ilke odaklı olmalıdır. Halk için siyaset, halkın her kesimini dinlemeyi, ihtiyaçlarına çözüm üretmeyi gerektirir. Sembollerle değil, ekmekle; hamasetle değil, adaletle; tehdit değil güvenle yönetmeyi esas almalıdır.

    Bugün MHP, DEM ve AKP, hâlâ halk adına konuşuyor gibi görünse de; halk bu yapılarla kendini temsil edilmiş hissetmiyor. Çünkü bu üç parti de halkı değil, kendi çıkarını savunuyor. Ve bu halk, bir gün kendi sesini bulduğunda, ne bu üç partiye, ne onların boş vaatlerine, ne de dayattıkları kutuplaşmaya yüz vermeyecek.

    Gerçek temsil, hâlâ bu ülkenin en büyük özlemidir.