Okan Bent Önok

Okan Bent Önok

22 Haziran 2025 Pazar

    MAHİR, HÜSEYİN, DENİZ, ULAŞ… KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!

    MAHİR, HÜSEYİN, DENİZ, ULAŞ… KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Onlar, bu toprakların asi çocuklarıydı. Kimi devrim şarkılarıyla büyümüş, kimi kitap sayfalarında hayatı öğrenmiş, kimi sokaklardan geçmişti. Ama hepsinin yüreğinde aynı ateş yanıyordu: Adalet, özgürlük ve halkın iktidarı. Ve hepsinin kaderi, darağaçlarında, kurşun yağmurlarında, zindan duvarları arasında kesişecekti.

    Bu hikâye, Mahir Çayan’ın, Hüseyin İnan’ın, Deniz Gezmiş’in, Ulaş Bardakçı’nın ve onlarla aynı yolu yürüyenlerin hikâyesidir. 1968’in rüzgârı sadece Paris’i, Prag’ı değil, Türkiye’yi de sarsıyordu. Üniversite amfilerinde, meydanlarda, işçi grevlerinde yankılanan bir ses vardı:

    Kurtuluşa kadar savaş!

    Mahir, teorisiyle, inadıyla, örgütçü ruhuyla bir devrimciydi. O, şehirlerin kalbinde gerilla mücadelesini savunuyordu. Hüseyin, sabır ve bilgelikle hareket eden bir liderdi. O, işçi sınıfına inanıyordu. Deniz, Anadolu’nun asi rüzgârıydı. Boynundaki puşisiyle, elindeki silahıyla, içindeki inancıyla… Ulaş ise korkusuzdu. O, mücadeleyi yalnızca sözle değil, eylemle de anlamlı kılanlardandı.

    Devrimin Yolları

    Türkiye’de 60’ların sonunda, sol hareketler birbirinden farklı yolları benimsemişti. Kimi reformları savunurken, kimi doğrudan silahlı mücadeleye yönelmişti. Mahir ve yoldaşları, sömürge tipi faşizme karşı gerilla savaşının kaçınılmaz olduğuna inanıyordu. Deniz ve arkadaşları ise, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) ile anti-emperyalist bir direnişin bayrağını kaldırmıştı.

    Deniz Gezmiş ve yoldaşları, Amerikan emperyalizmine karşı mücadele ediyordu. 6. Filo’yu protesto eden öğrencilerin en önünde o vardı. Üniversite işgallerinde, işçi grevlerinde hep en öndeydi. Sadece slogan atan değil, eyleme geçen bir devrimciydi.

    Ama devlet, onları susturmak için harekete geçti. 1971’deki 12 Mart Muhtırası, sadece hükümeti değil, devrimcilerin de kaderini değiştirdi. Peş peşe gelen operasyonlarla birçok devrimci yakalandı. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, idama mahkûm edildi. Mahir, bu durumu kabullenmedi. Arkadaşlarını kurtarmak için Kızıldere’ye kadar gidecek bir mücadeleye girişti.

    Kızıldere: Son Direniş

    Kızıldere, bir direnişin ve trajedinin adıdır. Mahir Çayan ve yoldaşları, Denizleri kurtarmak için Ünye’de bir İngiliz ve Kanadalı teknisyeni rehin almışlardı. Amaçları, tutsakları takas ederek serbest bırakmaktı. Fakat devletin cevabı kanlı oldu. 30 Mart 1972’de Kızıldere köyünde kuşatıldılar. Teslim olmadılar. Mermileri bitene kadar savaştılar. Ve sonunda hepsi katledildi.

    Son sözü Mahir söylemişti: “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik!”

    O gün Kızıldere’de devrimciler öldürüldü ama onların inancı, mücadeleleri yaşamaya devam etti. Kızıldere’nin dumanı henüz tüterken, Deniz Gezmiş ve arkadaşları darağacına yürüdü.

    Üç Fidan: Deniz, Yusuf, Hüseyin

    Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de idam sehpasına çıktı. Deniz, “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Kahrolsun emperyalizm!” diye haykırarak idam sehpasına yürüdü. Hüseyin ve Yusuf da aynı inançla son nefeslerini verdi. Onlar, Anadolu’nun bağrına düşen üç fidandı.

    Deniz’in darağacındaki son sözleri hâlâ kulaklarda:

    “Ben hiçbir şahsi çıkar gözetmeden, halkımın mutluluğu için savaştım ve bu yolda ölümü seçiyorum!”

    Devrimin Gölgesinde

    Bugün Mahir’lerin, Hüseyin’lerin, Deniz’lerin, Ulaş’ların isimleri duvarlarda, şarkılarda, sloganlarda yaşıyor. Onların hayalleri, kimi zaman bir işçi grevinde, kimi zaman bir üniversite anfisinde yankılanıyor. Kimileri onların mücadelesini romantize eder, kimileri eleştirir, kimileri unutturmaya çalışır. Ama gerçek şu ki, onlar, bir kuşağın vicdanıydı.

    Onlar için devrim, yalnızca bir hayal değildi; yaşamlarının, inançlarının, kanlarının bir parçasıydı. Bugün onların adlarını anarken, mesele sadece geçmişi hatırlamak değil, onların hangi koşullarda, hangi idealler uğruna mücadele ettiğini anlamaktır.

    Ve bugün hâlâ o slogan yankılanıyor:

    “Mahir, Hüseyin, Deniz, Ulaş… Kurtuluşa kadar savaş!”