Okan Bent Önok

Okan Bent Önok

22 Haziran 2025 Pazar

    KARDEŞLİĞİ DİNAMİTLEYENLER!!!

    KARDEŞLİĞİ DİNAMİTLEYENLER!!!
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bu topraklarda bin yılı aşkın süredir birlikte yaşayan Türkler ve Kürtler, nice badireyi omuz omuza atlattılar. Aynı cephede can verdiler, aynı sofrada ekmek böldüler. Nehirlere birlikte bakıldı, dağlar birlikte aşıldı. Bu kardeşlik, devletlerin değil milletin iradesiyle inşa edilmişti. Ne var ki bugün, bu kadim kardeşlik masa başında çizilen haritalarla, Pentagon raporlarıyla ve taşeron örgütlerle dinamitlemeye çalışılıyor.

    Amerikan menşeili, gayri milli bir siyaset anlayışı Türkiye’nin kalbine saplanmış bir hançer gibi işliyor. Küresel güçlerin taşeronluğuna soyunan bazı yerli siyasiler, millete hizmet etmek yerine, emperyalizmin planlarına gönüllü hizmetkârlık yapmayı tercih etti. Türk-Kürt kardeşliğini örseleyen, toplumu etnik fay hatlarında kutuplaştıran bu siyaset anlayışı, halkın barış ve birlik umudunu istismar eden kirli bir oyunun parçası oldu. Çünkü bugün artık birçok şey daha net görülüyor: PKK sadece bir terör örgütü değil, aynı zamanda CIA’nın Ortadoğu planlarındaki en etkili taşeronlarından biridir.

    Yıllarca “çözüm süreci” adı altında yürütülen tiyatro, aslında bu taşeron yapının devletle eşit görülmesinden başka bir şey değildi. Silah bırakmayan bir örgüte barış masası kurmak, milyonların gözünün içine baka baka yapılan bir aldatmacaydı. Bu süreçte vatansever sesler bastırıldı, kamu görevlileri kızağa çekildi, teröre karşı kararlı mücadele eden komutanlar, valiler ve savcılar etkisizleştirildi. İşte bu teslimiyet sürecinin geldiği noktada, Tunceli’de görev yapan vatansever bir valinin gözyaşlarıyla görevini bırakmak zorunda kalması, hepimizin yüreğini dağladı.

    Tunceli Valisi, sadece görevini değil, vicdanını da korumak adına istifa etti. Çünkü o biliyordu ki, bu ihanetin bir parçası olmak, yarın milletin karşısında hesap vermek demektir. PKK’ya göz yuman, güvenlik güçlerini pasifleştiren politikaların gölgesinde vatan savunulamazdı. Bu yüzden istifasını gözyaşlarıyla sundu. O bir koltuk adamı değil, bir millet evladıydı.

    Valimizin bu onurlu istifası, aslında bir feryattır: “Bu ülke sahipsiz değil!” O, sadece kendi vicdanına değil, milletin vicdanına seslenmiştir. Her onurlu yurttaş, bu sese kulak vermelidir. Çünkü bugün susturulan bir vali, yarın susturulacak olan bir öğretmen, bir doktor, bir asker, bir gazeteci olabilir. Sessizlik, ihaneti büyütür.

    Bugün ise halkın gözünün içine baka baka yeni “İdris-i Bitlisi” politikaları uygulanıyor. Tarihte Osmanlı’ya hizmet ettiği söylenen İdris-i Bitlisi ismi, şimdi halkı etnik parçalara ayırma stratejisine meşruiyet kılıfı olarak sunuluyor. Yeni Bitlisi’ler, birliği değil ayrılığı, kardeşliği değil düşmanlığı temsil ediyor. Kimlik siyasetiyle milleti kamplara ayırmak isteyen bu anlayış, sadece Kürtleri değil, Türkleri de kandırmaya çalışıyor. Bu insanlar halktan değil, projelerden doğmuş siyasilerdir. ABD ve Avrupa merkezlerinde çizilen planların taşeronlarıdır.

    Ve en önemlisi, “barış” kavramının içini boşaltarak onu sadece üç partinin kendi oylarını konsolide etme aracına dönüştüren bu yaklaşımlar da artık ifşa olmuştur. Barış, birkaç siyasi yapının kendi tabanını memnun edeceği geçici bir pazarlık masası değildir. Barış; tüm insanlığı, tüm halkları, tüm renkleri kucaklamalıdır. Barış, toplumsal hoşgörü ve öngörü ile kurulur. Barış demek; milletin tamamını içine alan, ortak kaderi ve ortak geleceği gözeten bir çabanın adıdır. Yoksa sadece siyasal hesaplar için atılan sahte adımlar, gerçek barışı daha da uzaklaştırır. Gerçek barış, terörü aklayarak değil; toplumsal adaleti, hakkaniyeti ve güvenliği birlikte inşa ederek mümkündür.

    Biz bu milletin evlatları olarak, sahte barış naraları atanlara değil, halkın özünden gelen kardeşlik hukukuna inanıyoruz. Türk-Kürt kardeşliği, Washington’da değil, Çanakkale’de yazılmıştır. Hendek kazanlarla değil, aynı siperde omuz omuza savaşanlarla kurulmuştur. Bu kardeşlik, herhangi bir siyasi partinin ya da dış merkezli projenin değil; halkın iradesinin ürünüdür.

    Bu sebeple, Tunceli Valisi’nin istifasını sadece bireysel bir karar olarak görmemeliyiz. Bu istifa, bir çığlıktır. Bu çığlık, dağlardan, ovalardan, şehirlerden yankılanmalıdır: “Bu vatan sahipsiz değildir!” Vatansever kamu görevlilerine, milletin gerçek temsilcilerine sahip çıkmak hepimizin görevidir.

    Buradan Tunceli Valimize bir kez daha selam gönderiyoruz. Onun gösterdiği cesaret, Türk-Kürt demeden tüm vatanseverlerin yüreğinde bir ateş yakmıştır. Emperyalizmin içimizdeki işbirlikçilerine karşı bu millet ayaktadır. Sahte barış projelerine, bölücü politikalara, etnik hesaplara boyun eğmeyeceğiz.

    Kardeşliğimizi feda etmeyeceğiz. Çünkü biz aynı göğe baktık, aynı toprağa bastık, aynı bayrağın altında yaşadık. Ve aynı bayrağın gölgesinde, aynı istikamete yürümeye devam edeceğiz.