Okan Bent Önok

Okan Bent Önok

22 Haziran 2025 Pazar

    EMPERYALİZMİN SİLAHI SİYASİ İSLAM

    EMPERYALİZMİN SİLAHI SİYASİ İSLAM
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Alevi-Bektaşi inancı, tarihi boyunca pek çok zorluk ve baskı ile karşılaşmış bir inanç sistemidir. Horasan’dan başlayıp Anadolu’ya yayılan bu inanç, insanı merkeze alarak bir tasavvufi yaşam formu sunmuş, toplumsal eşitliği, hoşgörüyü ve bireysel özgürlüğü savunmuştur. Bu öğreti, her zaman egemen siyasi güçler tarafından bir tehdit olarak görülmüş, özellikle Sünni İslam’ın egemen olduğu coğrafyalarda baskılarla karşı karşıya kalmıştır.

    Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Alevi-Bektaşi inancına karşı baskılar, hem doğrudan şiddet hem de kültürel baskılar biçiminde kendini göstermiştir. Osmanlı’da, özellikle Sünni İslamın egemenliği altında Alevi ve Bektaşi topluluklarına ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmış, toplumsal hayatta her zaman bir ötekileştirme süreci yaşanmıştır. Kızılbaş olarak etiketlenen bu inanç grupları, hem dini hem de kültürel olarak dışlanmış, zaman zaman Osmanlı yönetimi tarafından doğrudan toplumsal baskılara maruz kalmışlardır.

    Cumhuriyetin ilk yıllarında, Alevi-Bektaşi toplulukları, Osmanlı döneminin baskılarına karşı biraz daha fazla özgürlük alanı bulsalar da, Cumhuriyet yönetiminin uyguladığı politikalarla yeniden bir sosyolojik ayırım ve baskı dönemi başlamıştır. Sünni İslam’ın ideolojik hegemonyası Cumhuriyet’in kurulumuyla birlikte de devam etmiş, Alevi kimliği yeniden marjinalleşmiş ve inanç önderleri bir kez daha hedef haline gelmiştir. Cemevleri, ibadet yerleri olarak kabul edilmemiş, Alevi inançları devlet tarafından dışlanmış ve bu kimlik çoğu zaman yok sayılmıştır.

    1968 kuşağı, sadece Alevi-Bektaşi toplumu için değil, Türk sol hareketi açısından da önemli bir dönüm noktasıydı. 68 Kuşağının öğrencileri, özgürlük, adalet ve demokrasi gibi evrensel değerlere sahip çıkarak, hem toplumsal hem de kültürel anlamda büyük bir direniş ortaya koymuşlardır. Alevi gençliği, bu hareketin en önemli önderleri arasında yer almış, aynı zamanda siyasal İslam’a karşı verdikleri mücadeleyi daha derin bir anlam yükleyerek, emperyalizme karşı da bir duruş sergilemişlerdir. Bu gençlerin çoğu, Alevi-Bektaşi öğretileriyle yoğrulmuş, özgürlükçü ve eşitlikçi değerleri savunmuşlardır. Siyasal İslam ve emperyalizm arasında kurulan kol kola ilişkiler, Alevi-Bektaşi gençliğinin bu ideolojilere karşı başlattığı direnişi anlamlı kılmıştır. Bu mücadele, yalnızca bir dini kimliğin savunulması değil, aynı zamanda dünya düzenine karşı bir karşı duruştur.

    Siyasal İslam ve Sünniliğin egemen olduğu bir dünya düzeni kurma çabası, Alevi-Bektaşi inanç sistemine karşı sürekli bir tehdit oluşturmuştur. Siyasal İslam, Alevi-Bektaşi öğretilerinin insana, doğaya ve özgürlüğe verdiği önemi tehdit olarak görmüş ve her dönemde bu inancı yok etmeye yönelik politikalar izlemiştir. 68 kuşağı, bu siyasal İslam’ın baskılarına karşı direnen, emperyalizmle mücadele eden, halkların özgürlüğü için savaşan bir kuşak olarak tarihe geçmiştir.

    Alevi-Bektaşi toplumu, Cumhuriyet döneminde de kitlesel şiddet olaylarına maruz kalmıştır. Maraş Katliamı (1978) ve Madımak Katliamı (1993), bu tür olayların en bilinen örneklerindendir. Maraş Katliamı’nda, Alevi vatandaşlar, Sünni radikal gruplar tarafından hedef alınmış, onlarca insan yaşamını yitirmiştir. Aynı şekilde, Madımak Katliamı’nda da Alevi aydınlar Sünni grupların saldırılarına uğramış, çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. Bu tür kitlesel olaylar, Sünni İslam’ın Alevi-Bektaşi inancına karşı ne denli büyük bir tehdit algısı oluşturduğunu göstermektedir.

    Çorum Olayları (1980), Maraş Katliamı’nın ardından yaşanan bir diğer önemli kitlesel şiddet olayını oluşturur. Çorum’da, 1980 yılında Sünni grupların örgütlü saldırıları sonucunda Alevi vatandaşlar büyük bir soykırıma uğramış, onlarca insan yaşamını yitirmiştir. Çorum’daki bu olay, Alevi-Bektaşi toplumuna yönelik kitlesel saldırıların sadece bir örneğidir ve bu tür olaylar, Alevi halkının maruz kaldığı baskıların ne denli tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini göstermektedir. Maraş ve Çorum’daki olaylar, siyasal İslam’ın hoşgörüden ve eşitlikten uzak, katı bir ideolojiye dayalı zulmünü gözler önüne sermektedir.

    Günümüzde, Suriye’deki iç savaş sırasında, radikal Sünni örgütler tarafından sistematik bir şekilde Nusayri (Alavi) toplumu hedef alınmıştır. Bu grup, Alevi-Bektaşi inancına benzer öğretiler taşıyan Nusayriler, Sünni radikalizm tarafından büyük bir tehdit olarak görülmüş ve katliamlarla karşı karşıya kalmıştır. IŞİD ve diğer radikal gruplar, Suriye’de Nusayri köylerine yönelik büyük bir soykırım gerçekleştirmiş, binlerce Nusayri’yi öldürmüş, öldürmeyede devam ediyorlar.Bu katliamlar, siyasal İslam’ın hoşgörüsüz ve katı ideolojisinin toplumsal barışı nasıl yok ettiğini, farklı inançlara karşı nasıl bir ötekileştirme ve şiddet anlayışını benimsediğini göstermektedir.

    Kitabım Gölgedekiler (Dört Kapı Kırk Makam) Bu eserimde, Alevi-Bektaşi inancının tarihsel sürecini ele alırken, siyasal İslam’a karşı verilen mücadelenin nasıl şekillendiğini ve bu kültürün direncini derinlemesine inceliyorum. Aleviliğin sadece dini bir kimlik değil, aynı zamanda toplumsal adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesi olduğunu anlatırken, özellikle 68 kuşağının bu değerleri savunarak, emperyalizme karşı nasıl bir duruş sergilediklerine de yer veriyorum. Bu kitap, siyasal İslam’ın, Alevi-Bektaşi kültürünü hedef alan ve yok etmeye çalışan bir tehdit olarak nasıl işlediğini, bu tehdit karşısında Alevi-Bektaşi halkının gösterdiği direncin tarihsel önemini vurguluyor.

    Alevi-Bektaşi kültürü, tarihi boyunca her türden baskıya rağmen varlık göstermeye devam etmiştir. Sünni İslam’ın ve siyasal İslam’ın egemen olduğu bir coğrafyada, Alevilik ve Bektaşilik, özgürlük, eşitlik ve adalet gibi evrensel değerleri savunmuş, toplumsal barış ve hoşgörüye katkı sağlamıştır. Sünni emperyalizmi, tarihsel olarak Alevi-Bektaşi inancını hep bir tehdit olarak görmüş ve bu inanç sistemine yönelik çeşitli baskılar uygulamıştır. Ancak bu kültür, her dönemde toplumsal hafızayı koruyarak, özgürlükçü ve eşitlikçi bir yaşam biçimini savunmayı sürdürmüştür.

    Günümüzde, Alevi-Bektaşi kültürü, toplumsal barışın sağlanmasında önemli bir rol oynamakta Siyasal İslam’a karşı en güçlü panzehir, insanın değerini yücelten, hoşgörüye dayalı bir anlayıştır. Alevi-Bektaşi kültürü, bu panzehiri hem tarihsel olarak hem de günümüzde sunmaya devam etmektedir.