22 Haziran 2025 Pazar
DMM'den Fatih Altaylı'nın tutuklanmasına ilişkin açıklama:
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Sırrı Süreyya Önder, Türkiye siyasetinin belki de en sıra dışı ve kendine has figürlerinden biri. Kimi zaman güldüren, kimi zaman düşündüren ama en çok da dik duruşuyla takdir toplayan bir isim. Son yaşadığı ağır sağlık sorunu — kalp krizi ve ana aort damarının yırtılması — milyonlarca insanı derinden sarstı. Çünkü o sadece bir politikacı değil; vicdanın, muhalefetin ve halktan yana duruşun sembolü hâline gelmiş bir halk adamı.
1962 yılında Adıyaman’da doğan Sırrı Süreyya Önder’in hikâyesi, tam anlamıyla bir Anadolu çocuğunun hikâyesidir. Türkmen bir ailenin evladı olan Önder’in babası, Türkiye İşçi Partisi’nin Adıyaman İl Başkanıydı. Yani sol gelenekle tanışıklığı çocuk yaşlarda başlamıştı. Hayatı boyunca inandığını söylemekten, doğru bildiğinden dönmekten hiç çekinmedi.
12 Eylül darbesi döneminde genç bir üniversite öğrencisiyken cezaevine düştü. Mamak ve Ulucanlar gibi zorlu cezaevlerinde yattı ama yılmadı. Mücadele onun için bir tercih değil, hayattı.
Önder’in adı sadece siyasetle değil, sanatla da özdeşleşti. 2006’da yazıp yönettiği Beynelmilel filmiyle hafızalara kazındı. Mizahla harmanladığı siyasi taşlamaları, sinema perdesinden sokaklara taşır gibiydi. Hem güldürdü hem düşündürdü.
O zamanlardan beri halkın içinde, halkın diliyle konuştu. Sahiciydi, halktan kopuk bir dili hiç olmadı. Hatta bazen bu doğallığı başına da iş açtı…
2024 yılında, bir televizyon programında sarf ettiği “Ben Cumhuriyetten hiçbir şey görmedim” sözü, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Aslında kastettiği şey; kendi ailesinin, kendi sınıfının Cumhuriyetin nimetlerinden yeterince faydalanamadığıydı. Ama bu cümle tek başına alınınca ciddi tepkilere neden oldu.
Kimi insanlar bu sözü “Cumhuriyet karşıtı” bir duruş gibi algıladı, kimisi de onu savunarak “adam sınıfsal bir eleştiri yaptı” dedi. Bu olay, onun ne kadar netameli bir zeminde siyaset yaptığını ve bazen ne kadar sivri dillendiğini gösteren örneklerden biri oldu. Ama o, yine de lafını esirgemedi. Çünkü Sırrı Süreyya Önder, sözüyle var olan bir adamdı.
2011’de Meclis’e girdiğinden beri, kürsüde yaptığı konuşmalar adeta edebi birer eser gibiydi. Mizahı, ironiyle buluşturur; karşısındakini hem sarsar hem güldürürdü. Meclis salonunda bile “ne diyecek acaba?” diye dikkatle dinlenirdi.
Gezi direnişinde gençlerle kol kola durdu. O meşhur portatif sandalyesiyle parka oturup halkla sohbet etti. Polis şiddetinin ortasında, cesaretin en sade hâlini temsil etti. Daha sonra aldığı cezalara rağmen, “ben geri adım atmam” diyerek yoluna devam etti.
Sırrı Süreyya Önder, siyasi rakiplerine bile sevdiren bir dile sahipti. Onun nüktedan üslubu, kırıcı olmadan muhalefet edebilmenin kitabını yazdı adeta. Bu yüzden sadece kendi partilileri değil, farklı siyasi görüşten birçok kişi de onu takdir etti. Çünkü onun derdi polemik yaratmak değil, gerçekle yüzleştirmekti.
15 Nisan 2025 gecesi geçirdiği kalp krizi ve sonrasında ortaya çıkan aort yırtılması, onu hayati bir mücadeleyle baş başa bıraktı. 10 saat süren zorlu ameliyatta kalbi birkaç kez durdu ama doktorlar onu yeniden hayata döndürdü. Şu an hâlâ yoğun bakımda, yaşam mücadelesi veriyor.
Ama biz onu tanıyoruz. Yıkılmadığı onca baskı, onca zorluktan sonra, bu zorluğu da aşacağına inanıyoruz. Çünkü o sadece bir siyasetçi değil; bir duruş, bir karakter ve bu toprakların en mizah dolu vicdanıydı.
Dileriz, yeniden o kürsüye çıkıp, “nerede kalmıştık” diyerek başlar söze. Çünkü bu memlekette hâlâ onun gibi dobra, zeki, adaletli insanlara ihtiyaç var. Hem güldürüp hem düşündürebilen ender seslerden biri olan Sırrı Süreyya Önder’in yeniden aramızda olması, sadece siyaset için değil; hepimiz için bir kazançtır.