22 Haziran 2025 Pazar
Berlin'de on binlerce kişi "Gazze için birlikte" yürüyüşüne katıldı
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Bazı yaralar vardır, ne kadar zaman geçerse geçsin kabuk bağlamaz. Üzerine ne yazlar gelir, ne kışlar geçer… Ama o yara oradadır. Hayatın kalabalığında unutulur gibi olur ama biri bir söz söyler, bir bakış atar, bir mimik yapar ve siz yeniden o acıya düşersiniz. İçiniz sızlar, ruhunuz yanar. Çünkü bazı yaralarla yaşanmaz; o yaraların içinde yaşanır.
Eğer çocukken takdir edilmeden büyüdüyseniz mesela…
Yaptığınız her şeyin yetersiz bulunduğu, hiçbir şeyin beğenilmediği, sadece hatalarınızın yüzünüze vurulduğu bir evde büyüdüyseniz… O yaranın adı “değersizliktir”. Ve o yara, bir ömür sizinle gelir. Ne zaman bir topluluğa girseniz, ne zaman bir başarı elde etseniz içinizde hep bir ses konuşur: “Sen buna layık değilsin.” O ses sizin değildir aslında. O, annenin hayal kırıklığıdır. Babanın sessizliği. Öğretmenin küçümseyen bakışlarıdır. Ama artık sizde kalmıştır.
Eğer hep horlandıysanız…
Küçükken ağladığınızda “abartma” diyenler olduysa, korktuğunuzda “bundan da mı korkulur” diyenler, üzüldüğünüzde “ağlamaya değer mi” diye küçümseyenler… Duygularınızı bastırmak zorunda kaldıysanız… İçinizde fırtınalar koparken yüzünüzde sahte bir gülümseme taşıdıysanız yıllarca… İşte o yara, “görülmeme” yarasıdır. İnsan görülmediğinde, duyulmadığında, yok sayıldığında kendini yavaş yavaş silmeye başlar. Ve bir gün gerçekten görünmez olur.
Yarı aç yarı tok büyüdüyseniz…
Başkasının eskileriyle okula gittiyseniz… Kantin kuyruğunda hep geride kaldıysanız… Bayramlarda alınmayan bayramlıklar, sınıf gezisine götürülemeyen çantalar, alınamayan oyuncaklar… Yoksullukla birlikte gelen eksiklik duygusu insanın içine siner. Zamanla daha çok kazanırsınız belki. Ama o ilk “benim de olsun” haykırışını bastıramazsınız. Hep biraz daha, biraz daha istersiniz. Çünkü yoksunluk duygusu, sadece cebinize değil, ruhunuza işler.
Sizi hep yok saydılarsa…
Konuştuğunuzda lafınız kesildiyse, fikirleriniz dinlenmediyse, ne dediğinizin kimse için önemi olmadıysa… O yara, “önemsizlik”tir. Ve bu yara, insanı sessizleştirir. Sonra içinizde dolup taşan cümleleri kendinize söylemeye başlarsınız. Başkaları için konuşmaktan vazgeçersiniz. Bir gün biri size “fikrin nedir?” diye sorduğunda şaşırırsınız. Çünkü o kadar uzun süredir kimse sormamıştır ki…
Günahlarla korkutularak büyüdüyseniz…
Küçük yaşta, neyin günah neyin sevap olduğunu tam bilemeden, her davranışınız için cezayla tehdit edildiyseniz… Yaşama sevinci yerine korkuyu öğrendiyseniz… Hayatın tüm renklerini birer suç gibi algılayarak büyüdüyseniz… O yara, “kendinden utanma” yarasıdır. İnsan kendi doğasından utanarak büyürse, kim olduğunu hiç öğrenemez. Ve yıllarca başkalarının istediği bir kimliği taşımak zorunda kalır.
Özgüveninizi hiç tanımadıysanız…
Bir işe girişmeden önce kendinizi “yetersiz” hissettiyseniz, başarılı olduğunuzda bile bir gün her şeyin ortaya çıkacağından korktuysanız… Çünkü içinizde bir yer hep “Sen aslında bunu hak etmiyorsun” diyorsa… O yara, özgüven eksikliğinden çok daha derin bir şeydir. Kendini küçültme, gölgeden ibaret hissetme, hep geri çekilme hali… Ve bu da çocuklukta atılan temellerle ilgilidir.
Göre göre ıskaladıysanız büyük fırsatları…
Kendinize inanmadığınız için bir teklifi geri çevirdiyseniz, “ben kimim ki” deyip bir ilişkiye başlamadıysanız, yola çıkmak yerine köşenizde kalmayı seçtiyseniz… O fırsatların ağırlığı yıllar sonra çöküverir omzunuza. Ve insan en çok, cesaret edemediği şeylerin pişmanlığını taşır içinde.
Bu yaralar kolay kolay geçmez.
Bazıları zamanla hafifler.
Bazılarına denk gelir bir el, bir kalp, bir insan…
Ve o kişi sizin ilacınız olur.
Ne söyleyeceğini bilir, ne zaman susacağını da…
O açık yaraya usulca yaklaşır.
Dokunmadan sarar.
İyileştirmeye değil, sizinle birlikte taşımaya gelir.
Şanslıysanız böyle bir insan girer hayatınıza.
Ve artık kimseye göstermezsiniz o yaranızı.
Sadece o bilir.
Sadece o anlar.
Sadece onun yanında ağlarsınız.
Ama ya şanslı değilseniz?
O zaman susarak yaşarsınız.
Kimseye göstermeden, anlatmadan.
Gülümseyerek, güçlü görünerek.
Ama içinizde, kanayan bir yara ile.
Bazı yaralar kapanmaz.
Ama sizi zayıflatmaz da.
Tam tersine, sizi derinleştirir.
Sizi başkalarının anlayamadığı yerden güçlü yapar.
Bir bakışta hissedersiniz birinin acısını.
Çünkü siz de oradan geçtiniz.
Ve bilirsiniz…
Dayanmanın, susmanın, yürümeye devam etmenin ne demek olduğunu.
Bazı yaralar kapanmaz.
Ama o yaralarla da güçlü olunur.
Çünkü bazı insanlar, o acılardan geçerek büyür.
Ve hayat, o yaralara rağmen değil,
O yaralar sayesinde anlam kazanır.