22 Haziran 2025 Pazar
DMM'den Fatih Altaylı'nın tutuklanmasına ilişkin açıklama:
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Ama öyle kutlama afişleriyle, belediyenin sponsor olduğu sahnelerle, kürsüye çıkan protokol konuşmalarıyla değil. Gerçek, köklü, sarsıcı bir 1 Mayıs yaşanmalı. Meydanlarda yalnızca marş değil, öfke yankılanmalı. Emekçinin yeniden görünür olduğu, sınıf bilincinin küllerinden doğrulduğu, o meşhur zincirin bir halkasını daha kırmaya niyetli bir gün olmalı. Çünkü başka türlü bu sömürü düzeniyle baş edemeyiz.
Bugün her şeyin olduğu gibi, sınıf kavramı da metalaştı. Kavram yerinde duruyor ama içeriği eridi, anlamı buharlaştı. Hâlâ sömürenler var, hâlâ sömürülenler. Ama artık herkes aynı hayatı yaşıyormuş gibi yapıyor. Sınıf ayrımı, görünmez ama yakıcı bir duvar gibi aramızda. Üst sınıflar, sefalarını “başarı hikayesi” diye pazarlıyor; alt sınıflar ise açlığını bile mahcubiyetle saklıyor. Eskinin yoksulu, bugünün tüketim makineleri arasında kendi yoksulluğunun farkında bile değil. Bir yandan cep telefonuna gelen indirim bildirimleriyle mutlu olmaya çalışıyor, öte yandan kölelik sözleşmelerine imza atıyor.
Artı değer kavramı da sistemin içinde çözülüp gitti. Kapitalizm öyle bir akıllandı ki, yalnızca emekçiyi değil, emek kavramının kendisini de dönüştürdü. Marx’ın artı değeri bugün TikTok izlenmeleri, veri akışları, otomasyon yazılımları arasında boğulmuş durumda. Eskiden artı değer, fabrika duvarları arasında üretilirdi; şimdi ise Instagram’daki bir gülümsemede, YouTube’daki bir “sponsorlu içerikte” dolaşıyor. Oysa gerçek emekçi, hâlâ sabahın köründe yola düşüyor, hâlâ sendikasız çalıştırılıyor, hâlâ fazla mesainin ücretini alamıyor. Ama görünmez. Çünkü vitrin başka, gerçeklik başka.
Ve biz? Biz de bu sistemin oyununa geldik. Liberal düzenin o cilalı kavramlarına kandık. “Özgür birey” dediler, yalnızlaştırıldık. “Fırsat eşitliği” dediler, eşitsizliğin daha zarif ambalajlarda sunulduğu bir dünyaya sürüklendik. “Demokrasi” dediler, oy pusulasının dışında söz hakkımız kalmadı. Kendi hayatımıza bile yabancılaştık. Hamasi cümlelerle sokaklara çıktık belki, pankart tuttuk, slogan attık. Ama sistem çoktan önlem almıştı. Sözümüzü duymazdan geldi, sesimizi düzenin sesine eklemleyerek etkisizleştirdi. Öfkemizi ticarileştirdi; isyanımızı logoların, kampanyaların parçası haline getirdi. Döndük. Hep bir yerlerden geri döndük.
Ama hâlâ bir gerçek var: Bu çürümüş düzenin payandası haline gelmiş çıkar odaklı kitlelerin, dalkavukluğu meziyet sayan kalabalıkların, sistemin çarkını sorgulamadan döndüren sessiz çoğunluğun hâlâ devrime ihtiyacı var. Çünkü bu kitle yalnızca kendi ahlaksızlıklarını değil, çocuklarının geleceğini de teslim ediyor. Üstelik bunu marifet sanıyorlar. Onlara göre sistem kusursuz işliyor. Çünkü o sistemin diliyle konuşuyor, onunla besleniyor, onunla anlam buluyorlar. Başkaldırı onlara uzak bir dil gibi geliyor. Çünkü başkaldırmak, risk almak demek; oysa onlar sadece konfor istiyor.
Ama biz biliyoruz. Hiçbir düzen sonsuz değildir. Hiçbir çürüme kendiliğinden iyileşmez. Ve hiçbir sınıf, eğer kendi kaderine sahip çıkmazsa, kurtulamaz. İşte bu yüzden bir 1 Mayıs yaşanmalı. Gerçek, somut, dönüştürücü bir 1 Mayıs. Artık lafla değil, icraatla. Örgütlenerek, bilinçlenerek, cesaretle.
Sokaklar yeniden emekçilerin sesiyle dolmalı. Grev pankartları susmamalı. Sendikalar, tabanın iradesiyle yeniden inşa edilmeli. Tüm bu çürümüş yapının karşısına dikilecek bir irade, bir cesaret, bir örgütlülük yaratılmalı. Çünkü bu düzenin alternatifini yaratmak için zaman daralıyor. Sermaye kazanıyor, sistem derinleşiyor, emek ise her geçen gün daha fazla yok sayılıyor.
Ve evet: Bu kanla beslenen, hoyratlıkla ayakta duran, baskıyla kendini yeniden üreten düzene karşı başka yol yok. Ne sosyal medya tepkileriyle, ne bireysel öfkelerle, ne de nostaljik anmalarla mücadele edilemez. Ancak örgütlü, kararlı ve bilinçli bir sınıf hareketiyle. Bu yüzden, bu kez başka bir 1 Mayıs yaşanmalı.
1 Mayıs, yalnızca bir tarih değil; bir kararlılık anıdır. Ya kazanacağız… ya da sonsuza kadar susacağız. Ve o suskunluk, yalnızca bugünü değil, yarını da karanlığa gömecek.