15 Haziran 2025 Pazar
Almanya'da hava sıcaklığının 39 dereceye ulaşması bekleniyor
Hamburg Kültürlerarası Aile Birliği 10. Yılını Açık Havada Coşkulu Bir Şenlikle Kutladı
YANGIN NE KADER, NE DE DOĞANIN İNTİKAMIDIR!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Hamas’ın 7 Ekim 2023’deki Terör saldırısı sonrası İsrail’ in Gazze’de başlatmış olduğu insan avı hala devam ediyor. Netanjahu´nun askerleri şu ana kadar çoluk, çocuk, yaşlı, genç, kadın, erkek demeden 60 bine yakın Filistinliyi katletti, evlerini, işyerlerini yerle bir etti.
İsrail, Suriye’de iktidar değişimi sonrası önemli tepeleri istila edip başkent Şam’ ın 15 kilometre yakınına kadar ilerlemiş, Suriye’nin tüm önemli askeri noktalarını bombalamış, felç etmiş durumda. Suriye’nin yeni Cumhurbaşkanı Müslüman Colani tüm bunlar olurken hiçbir şey demiyor, İsrail’ le karşı koyamıyor, koymuyor.
Şimdi ise İsrail İran’la büyük bir askeri gerilim yaşıyor, İran’ın üst düzey askeri yöneticilerini, komuta kademesindekileri ve İran’ın Atom sanayinde önemli rol oynayan bilim insanlarını katletti.
İran’ın başkenti Tahran’da İsrail saldırıları devam ediyor, çok önemli askeri tesisler vuruldu. Çok kayıp olsa gerek. Netanyahu: İran çok ağır bir bedel ödeyecek diyor hala. Biz bu durumda şiddetle savaşa karşı çıkıp halkların yanında olmalıyız.
İran’ın atom sanayiini geliştirmesi, uranyumu zenginleştirmesi, bundan ilerde nükleer silah yapabileceği ihtimali başta İsrail olmak üzere batı dünyasını, emperyalistleri korkutuyor, endişelendiriyor.
Batı ve İsrail biz Atom silahlarına sahip oluruz ama İran’ a sen sahip olamazsın diyor yani ‘’biz efendi siz kölesiniz’’ duygusu veriyorlar. Tipik tepeden bakan batılı bakış açısıdır bu.
Tüm bunlara elbette İran’ da karşılık vermeye çalışıyor. Tel Aviv’, Hayfa gibi Liman şehirlerine saatte 12 bin kilometre hız yapan süpersonik füzeler atıyor. Tel Aviv de sirenlerin çaldığını duyuyoruz şu an.
İsrail Tahran’ı bombalamaya devam ederken Almanya’ya göre İran asla nükleer silah sahibi olmamalı İngiltere ise İsrail’e destek verebiliriz deyip kayıtsız, şartsız destek sözü veriyorlar. Bu çok tehlikeli bir gerilim, çatışma, bu destek sözleri, gelişmeler bu krizi bölgesel çatışma olmaktan çıkarıp büyük bir savaşa evirebilir, dönüştürebilir ve Türkiye’ de bundan çok negatif etkilenebilir.
Bat Yam kentinde, İran saldırısı sonrası yıkılan binanın yakınlarında incelemelerde bulunan İsrail Başbakanı saldırısı, İran’ın “çok ağır bir bedel” ödeyeceğini dile getirdi
Türkiye yaklaşan tehlikenin, riskin farkında mı?
Savaş Türkiye’yi nasıl etkiler?
İran devlet televizyonu, kentteki Mehrabad Havaalanı yakınlarında patlamalar olduğunu bildiriyor. Bu durumda Türkiye’ deki hükümetin yapması gereken en acil şey özgürlüklerin önünü açması, toplumsal barışı, birliği sağlaması lazım
Ancak, AKP hükümeti içeride tüm gücüyle muhalefeti susturup, halkın seçtiği yerel yöneticileri ve hatta CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu ‘nu bile 3 aydır hapiste tutuyor. Tutuklu siyasetçiler bize düşman hukuku uygulanıyor diyorlar. Bu kabul edilemez ve hemen değişmeli.
İsrail saldırıları devam ederse İran’ da bir iç savaş çıkabilir akabinde milyonlarca İranlı Türkiye’ ye sığınmak amacıyla yola çıkabilirler. Büyük bir göç dalgası daha yaşanabilir. Büyük bir gelir kaynağı olan Türkiye ‘nin turizmini keza çok negatif etkileyebilir, yabancıların turizme taleplerini geriletebilir.
Zaten fiyatlar çok yüksek. Turistler fiyatların kendi ülkelerinde daha ucuz olduğunu söylüyorlar
Olası bir savaş Türkiye ekonomisini çökertir. Enflasyon şu haliyle bile felaket yüksek, halk bunalmış durumda alım gücü çok düşük tam beslenemiyor, gıdasını alamıyor. Kirasını ödeyemiyor.
Bu politikalarla savaş tehlikesinin kapıda olduğu Türkiye ‘de, dış tehditlere karşı gerçek ulusal birliği sağlayamazsınız. Ulusal dayanışma ve birlik için hukukun, yargının bağımsız olması, Anayasa mahkemesinin, Avrupa insan hakları mahkemesinin kararlarına uymak, liderler arasında göz hizasında samimi, etkili bir diyalog gerekiyor.
Türkiye jeopolitik risk yaşıyor hem de ciddi boyutta. Her şey kontrolden çıkabilir. Ülkenin çıkarları için partilerin, liderlerin bir an evvel uzlaşması gerekiyor.
Adaletin olmadığı coğrafyalarda sistemler, kriz anlarında ulusal güvenlik konusunda çok büyük sıkıntılar, riskler yaşarlar.
Türkiye halklarının ezici çoğunluğunun ne ülkelerinde ne de komşularında savaş istemediklerine inanıyorum. Çünkü savaşlarda kazanan kim olursa olsun her kurşun gidip bir ananın, babanın, ailenin yüreğini bulacaktır.
SAVAŞA HAYIR…
Mehmet Tanlı
Son üç gündür Suriye’nin batısındaki sahil şeridinden, Lazkiye, Tartus ve diğer şehirlerden gelen katliam haberleri, videoları kanımızı donduruyor.
Binlerce Alevi, Hristiyan ve hedefteki farklı inançtan diğer insanlar en vahşi biçimde genç, yaşlı, kadın, kız, çocuk demeden cihadist insanlık düşmanı barbarlar tarafından infaz ediliyor.
Bu manzaralar beni, çevremdeki insanları çok üzdü çok… Aklımız hep Suriye’ de onların yaşadıkları bu trajedi aklımızdan hiç çıkmıyor ve çıkmayacak gibi.
Ebeveynleri gözleri önünde katledilen Yavrularımızın anne çığlıkları hala kulaklarım da.
Yürek dayanmaz bu acılara…
Bu çocuklar ve hayatta kalanlar bu travmaları nasıl atlatacaklar hiç bilmiyorum. Ömür boyu bu acılarla yaşayacaklar ona yaşam diyebilirsek elbette.
Suriye’de Alevi katliamını yapanlar kadar onlara cesaret verenlerde en az onlar kadar suçludurlar.
Her kim Colani teröristine destek olup el sıkıştıysa bu cinayetin bu soykırımın sorumlusudur.
Ümmetçi, mezhepçi AKP maalesef hala bunları destekliyor…
Katledilen suçsuz Suriyeli Aleviler rejim kalıntısı filan değiller tam tersi mağdurudurlar. Bu insanlar savunmasız, masumdular, ellerinde silah yoktu. Sadece barış ve huzur içinde yaşamak isteyen uygar, pırıl, pırıl insanlardı. Beşar Esad’ a tek onlar oy vermediler. Aleviler Suriye’deki nüfusun en çok yüzde 10-15 ini oluşturuyorlar. Onlar azınlıktılar hem yönetimde hem de denetimde.
Fatura onlara çıkarılamaz bu büyük bir haksızlıktır. Aleviler, Suriye’de sırf Alevi oldukları için, yönetimi ele geçiren emperyalizmin uşağı şeriatçı iktidarın terörist güvenlik güçleri tarafından soykırıma uğruyorlar.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre 6 Mart’ta başlayan olaylarda 1068’i sivil 1500’den fazla kişi öldürüldü. Bu rakamın çok daha fazla olduğunu söyleyenlerde var.
Suriye’yi insanlık tarihinin en vahşi yaratıkları olan insanlar yönetiyor bugün.
O masum ve silahsız siviller kitlesel olarak katledilirken tüm Dünya sessiz kalıyor birkaç cılız açıklama dışında bir inisiyatif yok büyük batılı sözde uygar, gelişmiş ülkelerden. Bu yetmezmiş gibi 17 Mart’ ta Colani AB tarafından Brüksel’e Barış konferansına davet edilmiş. Bu asla kabul edilmez.
Batının ticari çıkarları insan haklarının önüne geçmiştir. Bu da onların demokrasi, barış, özgürlük konularındaki inandırıcılığını kaybettirmiştir.
Kral çıplak. Şimdi tüm vicdan sahibi insanların hangi inançtan, etnisiteden olursa olsun bu katliama tavır alması, protesto etmesi, Arap Alevilere sahip çıkması gerekiyor. İnsanlık şu an bir testten geçiyor.
HTŞ terör örgütü, Rus Hmeymim üssündeki Alevilerin üssü terk etmeleri için bir yandan Rusya’ya baskı yapıyor, öbür yandan sözler verip, insani yardım önerilerinde bulunuyor.
Alevi siviller Üssü terk etmemek için direniyor ve uluslararası müdahale çağrısı yapıyorlar. Lütfen seslerini duyuralım.
Ne olursa olsun siviller asla üssü terk etmemeli. Uluslararası müdahale çağrısına devam etmeliyiz.
Bence de kesinlikle uluslararası müdahale şart, Alevilerin olduğu tüm bölge BM’nin kontrolünde olmalı.
2015’te milyonlarca Suriyeliyi Türkiye’ ye kabul eden AKP hükümeti şimdide Hatay’daki Yayladağı, Cilvegözü kapılarını açabilir o insanlar Akdeniz bölgesindeki Alevi ve demokrat Sünni ailelerin yanına yerleştirilebilirdi ama bunu yapmadılar, kılları kıpırdamadı. Hatta katledilen Alevi canları suçlu çıkardılar açıklamalarında.
Ne çabuk unutuldu bu Katiller iki suçsuz emir eri gariban, halk çocuğu askerimizi diri diri yakıp video çektiler, Ezidi kadınları kaçırdılar, tecavüz ettiler, pazarlarda sattılar, binlerce Kürdün kanına girdiler, Türkiye’ de bombalar patlattılar yüzlerce insanımızı katlettiler, Kiliseleri, inanç merkezlerini bombaladılar. Collani ve tayfası katildir, insanlığın düşmanıdır. Aynısını şimdi Alevilere, Hıristiyan ve Dürzilere yapıyorlar…
Susma ve unutma bunu insanlık…Bugün onlara yarın sana. Susarsan sıra sana da gelecektir.
Her yerde ezilenler, zulüm gören insanlar, gruplar için adalet talebimizi haykırmaya devam edelim hem de yılmadan. Sesimiz birlikte çıkınca çok güçlüyüz. Yılmayalım, her yerde sorumluların karşısına çıkalım! Ancak böylece onurlu bir yaşamı ve daha iyi, güzel yeni bir dünyayı kurabiliriz.
Mehmet Tanlı
Türkiye ‘de gündem baş döndürücü bir hızla değişiyor. Daha on gün önce PKK lideri Abdullah Öcalan ‘dan Mecliste örgütünü lav etmesi istenen ülkede dört gün önce İstanbul Esenyurt İlçesi belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer ‘in sabahın çok erken saatlerinde yatak odasında gözaltına alınması ve dün de Mardin, Batman ve Halfeti Belediyelerine Kayyım atanmasıyla siyaset yeni bir boyut kazandı.
Barış sürecinden, yeni açılımdan Kayyıma giden bir süreç yaşıyor ülke.
İktidar ne istiyor ne bekliyor Kürtlerden ve kanaat önderlerinden? Bu nasıl bir açılım?
Türkiye Siyaseti, geçmişten hiç ders almamış görünüyor. Siyaset yönetme ve sorun çözme sanatıdır.
Ama izlenen yol tam tersi.
Siyasi hilelerle, iktidarda kalmak için her şey yapılamaz. Mutlaka hukuk içerisinde kalınmak gerekiyor.
Türkiye ‘de toplumdaki kutuplaşma, kamplaşma bu politikalarla daha da artacaktır. Bununda kimseye, ülkeye hiçbir faydası olmaz. Türkiye‘yi iç çatışmalara, yeni siyasi Cepheleşmelere sürükler.
Ülke yeni Siyasi dinamiklere gebe ve çok zorlu bir sürece girmiş görünüyor.
Türkiye’de maalesef Siyaset Provokasyondan besleniyor.
Siyasetçiler halka, seçmenlere vaad edebildikleri, özellikle yoksul kesime her şeyin daha iyi olacağı umudunu verebildikleri ölçüde var olurlar.
Kürt sorunu bunların en önemlilerden birisi ve belki 100 yıldır devam ediyor. Son 40 yılda 40 binin üzerinde insanımızı kaybettik, milyarlarca para silah, savaş, teröre karşı harcandı.
Sorun çözüldü mü hayır?
Halkın oylarıyla seçilmiş yerel yöneticileri görevden almak ne kadar demokratik ve hukuka uygun?
Siyasetin, işleyişini belirleyecek olan halkın kalitesidir, siyasete katılım derecesidir.
Biat, İtaat kültürüyle büyümüş,” birey ya da kendi” olamamış, insanlar için umut ve korku daha etkendir.
Geçim sıkıntısı, yoksulluk yaşayan İnsanlar çaresiz olunca, özgürlüğünü kaybetme korkusuna kapılınca o derece mücadele ve gerçeklerden koparlar.
Türkiye ‘deki siyaset, sistem yönetenlerin kendilerinin dahi uymadığı ama ısrarla kullandığı, ne yazık ki içi boş söylem ve duygularla insanları bilim ve düşünceden uzak tutarak, istediği korku iklimi yaratıyor.
O zaman oturup konuşmak lazım. Hayat birlikte yaşama ve bir uzlaşma sanatıdır.
CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel ‘in normalleşme çabaları da boşa gitti bu arada. Bu politikaları eleştirenlerde bir yerde haklı çıktılar.
Despotizm devlet, yönetenlerin veya bir liderin sınırsız bir yönetim uyguladığı bir yönetim biçimidir. Günümüzde despotizm terimi “güç ve zorbalıkla sınırsız yönetimi” tanımlamak için kullanılmaktadır. (Vikipedi)
Bu yol çıkmaz sokaktır, mutsuz bir toplum yaratır, barış, kardeşlik ve birlikte yaşamı tehlikeye atıp, ülkeye aidiyeti azaltır. Bu yanış yoldan dönülmesi ülkenin geleceği açısından en akılcı tutum olacaktır.
Mehmet Tanlı
Almanya Şansölyesi AB liderler zirvesi ve ABD Başkanı Joe Biden’ in Almanlara veda ziyareti sonrası dün Türkiye’ ye bir günlük kısa bir ziyarette bulundu.
Olaf Scholz’ un bu ziyaretinde ana konu göç, Türkiye’ ye gönderilmesine başlanan 15 bin T.C vatandaşlarının yanı sıra iki ülke arasındaki diğer konular silah ticareti, 40 Eurofighter savaş uçağının alımı, Ortadoğu’daki İsrail-Hamas ve Rusya- Ukrayna savaşları da konuşulmuş olsa gerek.
Scholz hükümetindeki üç partide Almanya’daki kamuoyu araştırmalarında 30 puana yakın oy kaybetmiş görünüyor. Irkçı AfD ise (Almanya için Alternatif Partisi) şu anda Scholz’ uın Sosyal Demokrat Partisi SPD`yi geçerek 2. Parti konumunda artık. Gelecek yıl sonbaharda Federal ve Yerel seçimler var. Almanya’ da birçok nedenle bir Mülteci-Göçmen düşmanlığı tırmanışta. En son birisi Afganlı diğeri Suriyeli iki radikal İslamcı mülteci terörist birisi polis 4 kişiyi öldürdü. Bu eylemler göçmenlere olan nefreti artırdı. Ülke kaynıyor. Scholz büyük bir toplumsal baskı altında. Türkiye’nin stratejik ve jeopolitik öneminin bilincinde her ne kadar İsrail’in Filistinlilere uyguladığı katliam ve diğer birçok konuda Erdoğan’ la çok farklı düşünseler de.
Şansölye Alman basınında çıkan haberlere göre Türkiye’ye daha fazla silah ihracatı yapılacağını açıkladı Şansölye’nin Türkiye ziyareti sırasında Orta Doğu’daki çatışmalara ilişkin görüş ayrılıkları bir kez daha ortaya çıktı. Scholz yine de Türkiye’ye silah ihracatını “tabii, doğal bir mesele” olarak nitelendiriyor.
Almanya üstün nitelikli bu savaş uçaklarını Türkiye’ ye satma konusunda kısa bir zaman öncesine kadar İspanyollar ve İngilizler den farklı olarak çok çekinceliydi. İtalya da bu ortak üretilen uçak projesinin 4. Ayağı. Siyasi gözlemcilere göre Almanya’ da artık Türkiye’ e silah satışlarına izin verme aşamasında bulunuyor ama Türkiye’deki AKP hükümetinden tavizler kopararak. Nedir tavizler?
Yeni mülteci alımı Türkiye’ de sosyal kaos yaratabilir
Olaf Scholz, Eurofighter savaş uçaklarının Türkiye’ye satışına izin verilmesinin karşılığında, Almanya’da topluma uyum sağlayamayan, çalışmayan, devletten aldığı sosyal yardımla geçinen ya da suç işleyen sığınmacıların Türkiye’ye iadesi veya Türkiye üzerinden Suriye’ye iadesini istiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Olaf Scholz’un bu talebine net bir cevap verdimi bilemeyiz ama bunu kabul etmemeli çünkü Türkiye bu kadar mülteciyi kaldıramaz taşıyamaz. Onların barınak, i, eğitim, sağlık masrafları milyarlarca Avro bütçe gerektirir tüm bunların yanında demografik yapıda uzun vadede negatif değişecek yerli halk ile onlar arasında sosyal çatışmalara neden olacaktır. Şehirlerimizde gettolar, paralel toplumlar oluşacaktır. Bu bir toplumsal sosyal intihardır.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, ortak basın toplantısında Türkiye-Suriye sınırının açık olduğunu, sığınmacıların gelmeye devam ettiğini ve kapımız Lübnan’dan göç edenlere de açık olacaktır diyerek bir türlü Scholz’ un muhtemel talebine açık kapı bırakmış oldu.
Almanya Ortadoğu’da aktif rol alıyor
Özet olarak: Almanya Başbakanı Olaf Scholz, bizdeki sığınmacıları size yollayalım karşılığında da savaş uçaklarının Türkiye’ye satışının görüşmelerini başlatalım diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasi bazda da darda, büyük baskı altında. Ekonomi iyi gitmiyor, halkın alım gücü düşmüş durumda. Yeniden bir çözüm süreci, açılım başlatmak istiyor. Gündem Türkiye’ de her saat değişiyor, skandalların ardı arkası kesilmiyor. ABD ve Batı ise Ortadoğu’yu yeniden dizayn ediyor. Almanya İsrail’in en büyük destekçisi olarak artık en önemli ihtilaflarda aktif rol alıyor, tarafını belirliyor.
İsrail kimseyi dinlemiyor, Gazze’ de, Filistin’de suçsuz günahsız 43 bin Filistinli insan öldürüldü. Keza Hamas ve Hizbullah liderleri tek tek öldürülüyor, İsrail İran’da saldırmak, molla rejimini yıkmak istiyor. O coğrafyada orta vadede yeni ittifaklar kurulup, küçük uydu devletler ortaya çıkabilir.
Almanya, Türkiye ile ilişkiler konusunda ikiye bölünmüş durumda. Bir kesim’’ evet Türkiye de gerilim bölgesinde bulunuyor, bunlar bizim NATO’daki müttefikimiz elbette onlara silah satabiliriz, verebiliriz derken başka diğer bir grup Türkiye artık güvenilir bir müttefik değil, her an BRİCS’ e geçebilirler, ülke demokrasiden sapmış laik cumhuriyetten ve reformlarından uzaklaşmış durumda ve artık güvenilmez eski bir müttefiktir’ demektedir. Tüm bu olumsuz tutuma rağmen Almanlar ülkede yaşayan 4 milyona yakın Türkiye insanının varlığını, onların Almanya’ ya katkılarını ise hiç unutmamaktadır.
Almanya-Türkiye ilişkileri yeni bir döneme giriyor. Bundan hangi devlet, toplum daha karlı çıkacak bunu iyi görmek lazım. Almanya milyarlarca Avroluk silah satacak, belki Suriyeli-Afganlı mülteciler Türkiye’ye yollanacak ama bizim vatandaşların vize sorunu, sorunsuz Almanya’ ya gelip çalışma, yaşaması gibi hayati konularda ise hiçbir kolaylık sağlanmayacak. Bu da kabul edilebilir bir durum değildir. İşin en üzücü tarafı insanların siyasi pazarlık konusu yapılmasıdır. Ve bu pazarlıklarda her zaman ekonomisi güçlü, markaları olan büyük ülkeler hep karlı çıkmış, domine etmiş istediklerini almışlardır.
Mehmet Tanlı
Almanya’nın Bielefeld şehrinde Türkiye’ den işgücü göçünün 60. Yılı anısına Ravensberger parkta 2021 yılında törenle dikilen çınar ağacı bilinmeyen kişiler tarafından kesilmiş bulundu. Anma kültürünün sembolü: Kimliği belirsiz kişiler anıt ağacı kesti Kimliği belirsiz kişiler Bielefeld’de kesilen bu ağaç Türk-Alman dostluğunun bir sembolüydü.
Doğu Almanya’ ın bazı eyaletlerinde 1. Ve 2. parti olan AfD adlı ırkçı partinin rüzgarına kapılan ırkçılar artık eylem üstüne eylem yapıyorlar. Sokakta göçmenlere, inanç kurumlarına, büstlere, sembollere saldırıları artarak devam ediyor. Bunlardan en son olarakta Bielefeld’ te 3 yıl önce dikilen ve boyu 4 metreyi aşan Amber ağacı nasibini aldı. Irkçı oldukları tahmin edilen bazı kişiler yanında ünlü İsviçreli yazar Max Frisch’ in ‘’ işgücü çağırdık insanlar geldi ‘sözünün bulunduğu metal tabelaya dokunmadan bu ağacı kestiler.
Bizde 2 yıl önce yıllarca çalıştığım Ahlen Belediyesi ve Uyum meclisinin öncülüğünde ırkçı NSU’nun cinayetleri ve dünya çapında ırkçılığa kurban gidenlerin anısına 11 ağaçtan oluşan bir anıt ağaçlık kurmuş, oradaki sütuna katledilen Türklerin ve Yunanlı bir göçmen ile Alman kadın polis memurunun ismini yazdırmıştık. Umarım onlar yerinde duruyordur.
2024 yılındayız ama hala “Derinizin rengi, ırkınız, etnik kökeniniz, inancınız size olan bakışı etkiliyor”
Çoğu göçmen kökenli Almanya’yı ülkesi olarak görse de Alman olarak kabul edilmiyor. Bunda buraya uyum sağlayamayanlar, çalışmayıp sadece devletten aldıkları sosyal yardımla geçinen ve son Mannheim’da bir Afganlının Alman polis memurunu, bir Suriyeli mültecinin ise Solingen’ de 3 suçsuz Almanı bıçaklayarak katletmesinde yani ‘’ İslamcı terör’’ de mutlaka önemli rol oynuyor.
Irkçılık insanlık suçudur, kabul edilemez, faşizmin kardeşidir! Dünyanın neresinde olursa olsun alçaklıktır, haysiyetsizliktir ve buna karşı çok kararlı biçimde topluca Alman, göçmen ve diğer demokratlarla kararlı biçimde mücadele etmeliyiz. Başka bir alternatif göremiyorum!
Tekrar anıt ağaca dönecek olursak o ağacı diken 3 insanın görüşlerini, duygularını size aktarmak istiyorum. Bakınız bu insanlar bu konuda neler söylediler;
Kötü bir insan ağacı kesti
Bielefeld Belediyesi Sosyal İşler Müdürü İngo Nürnberger olaya büyük tepki gösterdi ve bundan dolayı hayli üzüldüğünü dile getirirken, ‘‘Yaklaşık üç yıl önce- 20 Ekim 2021’de- Almanya ve Bielefeld’deki 60 yıllık “misafir işçi tarihini” anmak için Ravensberger Park’a bir ağaç diktik. Şimdi çok kötü bir insan onu kesmiş. Bu beni hayrete düşürdü ve öfkelendirdi. Polise haber verildi. Ve elbette oraya yeni bir ağaç dikilecek. ‚ ‘‘dedi
Göçmenlerin Köklerini Yok Sayamazsınız
Bielefeld Belediyesinin Sosyal Demokrat Partili Meclis Üyesi Birol Keskin ise kesilen ağaçla ilgili olarak duygularını şöyle paylaştı; ‘‘. O ağaç, sadece toprakla buluşan bir fidan değildi; geçmişin, emeğin ve kimliğin yeşeren bir simgesiydi. Göçmenlerin elleriyle toprağa kök salan, alın teriyle can bulan bir anıt… O ağacın dalları, yalnızca göçmenlerin değil, Alman toplumunun da hikâyesini taşır. Çünkü o göçmenler, bu ülkenin kalkınmasında, ekonomisinde ve sosyal dokusunda silinmez izler bıraktı. Onlar artık buranın bir parçası; toprağın, havanın ve suyun.
Fakat üzüntüyle öğrendim ki, birileri bu ağacı kesti. Birileri, göçmenlerin köklerini yok saymaya, anılarımızı silmeye çalıştı. O ağaç sadece bir fidan değildi; geçmişin ve geleceğin buluşma noktasıydı. Bu, hafızanın, emeğin ve kimliğin bir saldırıya uğramasıdır.
Bir ağacı kesebilirsiniz, ancak insanların hafızalarını, emeklerini, bu topraklardaki varlıklarını silemezsiniz. Göçmenler köklerini toprağa gömdü; bu kökler ne kadar kesilse de yeniden filizlenecek. İnsanları bu şekilde yok saymaya çalışanlar, yalnızca kendi tarihlerini de inkâr ederler.
Her ne kadar bu acı olayı yaşamış olsak da bizi birleştiren değerlerin, kardeşliğin, emeğin gücüyle yeniden filizleneceğiz. Çünkü göçmenlerin varlığı bir ağacın çok ötesinde. Toprakla, toplumla, insanlarla iç içe geçmiş bir kimlik bu. Ve hiçbir balta, bu bağı kesemez. ‘‘dedi
Anma kültürünün sembolü yok edildi
Bielefeld şehri Uyum meclisi Başkanı Murisa Adiloviç kendisinin de bu ağacın dikiminde hazır bulunduğunu: “Bu ağaç, göçü anma kültürünün bir sembolü olduğu kadar geleceğe yönelik bir perspektifin de simgesiydi.” Diyor. Yabancı düşmanı bir arka plandan şüpheleniyoruz. Murisa Adiloviç’in aklına da başka makul bir neden gelmediği için endişeli: “Bir sonraki adım ne olacak hiç bilmiyoruz.
Yeni ağaç dikilecek
Ravensberger Park’taki müzeler bu olayı yabancı düşmanı eğilimlere ve sağcı şiddete karşı bir örnek oluşturmak için bir fırsat olarak değerlendirmek istiyor. Müzelerin müdür yardımcısı Christian Möller şöyle diyor: “Şimdi olumlu bir örnek oluşturmak istiyoruz ve yeni bir ağaç bağışlıyoruz, çünkü bizi aşağı çekmelerine izin vermeyeceğiz.” Mümkünse yeni kehribar (amber) ağacı sonbaharda dikilmeli- belki 21 Ekim’e bile yetiştirebiliriz bunu- çünkü şu anda kesilen ağaçta 2021’de dikilmişti. ‘‘dedi
Irkçılık, her ülkede birliği bozucudur, birliğe engel olucudur. Sosyal ve toplumsal barışı dinamitler, insanları ayrıştırır, kutuplaştırır. Irkçılık karşı ırkçılığı tetikler
Irkçılık belasından, içerisinde mutlaka hoşgörü ve sevgi olgularının bulunduğu insani değerleri yükseltip insanda buluşarak kurtulabiliriz.
Mehmet Tanlı, Bielefeld