Prof. Dr. Levent Seçer

Prof. Dr. Levent Seçer

07 Mart 2025 Cuma

    BEYAZ YEŞİL MOR KADIN

    BEYAZ YEŞİL MOR KADIN
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Konfüçyüs ” kadın aşktır ve aşkı yaratanda odur. İki ayrı dünyayı birleştiren

    Kadındır” diyor. Biz tertemiz aşkı hediye eden yaşatan kadını sokak ortasında hunharca öldürüyoruz. Kadın annedir, kutsallığın adını bile bilmeyenlerin adını koyamadıkları sevgidir. Bildikleri tek şey kadına işkencedir. Acı çektirme duygusu ve narsist duygulara bürünmüş öfkedir. Benim ülkemde bile kadının adının tüm güzelliklerden silindiğini görmek acı veriyor insana. Sürtük tanımıyla anılan kadınların suskunluğuna bakınca, gösterdikleri asaletin büyüklüğü karşısında insanın duygulanmaması mümkün mü? Kadında saflığın adı beyazdır, umudun adı yeşildir, asalet haysiyet ve saygıda mordur. İşte kadını bu dünyanın içinde yaşamak bana göre ona verdiğimiz en kutsal değer bu değil mi? Ama cehaletin tümüyle hâkim olduğu bir toplumsal yapıda bu değerleri görmek mümkün değil. Bu memlekette kadın tümüyle yok hükmünde bırakıldı. Dövüldü, hırpalandı, sokaklarda süründürüldü, öldürüldü, yakıldı. Sokakta özgürlük istediği anda engellendi, sokakta sesini duyurmaya kalkınca kovalandı. Konuşmak istediği anda sesi kısıldı konuşamadı. Bugün siyaset sahnesinde olan kaç kadın milletvekili var? Tüm zamanların yönetiminde idare oluşumlarında kaç girişimci kadın var? oysa dünyada bunun örneklerine bakacak olursak biz sınıfta kalmadık mı? Neden bir kadın cumhurbaşkanı olmasın bu ülkede. Biz hala kadına hakkettiği sevgiyi saygıyı değeri gösteremiyoruz. Belli bir zamanın objesi olarak baktığımız sürece bu asla gerçekleşmeyecektir. Öncelikle kadının adını geri vermeliyiz. Cehaletle körüklenmiş toplumsal yalpının aydınlığa bakışını sağlamalıyız.

    Networkta bir tekstil fabrikasında çalışan 40 bin kadın işçi, daha iyi şartlarda yaşamak adına tepki gösterdi polis kadın işçileri bir fabrikaya kilitleyerek 129 kadın işçiyi diri diri yaktı. 8.mart.1857 birleşmiş milletler 8 martı dünya kadınlar günü olarak her yıl kutlanmaya başladı. Ogün orada diri diri yanan kadınların istedikleri sadece insanca yaşamak ve sosyal haklarının sağlanmasıydı. Âmâ bugün dünyaya ayar vermeye çalışan ABD, insan haklarının resmini sadece ben çizerim diyerek yaşananlar da bir kez daha sınıfta kalmadı mı?

    Bugün keşke her yılda bir defa değil her gün kadınlarımızın önünde saygıyla eğilebilsek, bunu beceremiyoruz bu gidişle de asla beceremeyeceğiz.

    Kadına verilen değer geleceğe yapılan en ciddi yatırımdır. Ama bugün biz kadına sen sus diyoruz ona konuşma hakkı bile tanımıyoruz. Kadın erkek eşitliği konusunda bile kadına tanınan hakları yok sayıyoruz. Yaratılmışlığın en üstün olanı kadındır. Din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, sağlık ve eğitim eşitliği, fikir hürriyetine sahip bir resmin içinde kalmalı kadın. Oysa 2002 yılından 2011 yılına gelinceye kadar 5147 kadın katledilmiş ama biz bunu önleyememişiz.2023- 2024 bu ülkede öldürülen kadın sayısı 1043 kadını koruyamamışız. Sadece verilen sözlerin lafta kaldığı bir anlayışla. Âmâ onun asalet, saygı, haysiyet, saflık, umut, sevgi olan adını biz utancımızdan konuşamayacağız.

    PROF. DR. LEVENT SEÇER

    Devamını Oku

    UMUDU TÜKETEN ÖZGÜR ÖZEL VE CHP

    UMUDU TÜKETEN ÖZGÜR ÖZEL VE CHP
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Dünya, küresel güçlerin (güçler savaşı) kendi adlarına yazdıkları senaryolarla felaketin ortasına sürükleniyor. Biz ne yapıyoruz? Felaketin tam da ortasında kalmışız. Siyaset üretemiyoruz, kalmayan saygınlığımızın arayışı içindeyiz. Cehaletin teslim aldığı, toplumsal dengenin olmadığı, kimsenin bakamadığı, göremediği gerçeklerin sonunda yaşanacak olan felaket ise kimsenin umurunda değil. Gördüğüne değil de duyduğuna inanan bir toplum olmak, işte asıl felaket bu. Bunun yanına bir de cehaleti eklersek, işte size asıl tükenmişliğin kalıcı değişmeyen resmi. Eğitimde akıl ve bilimsel değerleri yok sayıp dini değerleri öne çıkarmakta tükenişin başka bir adı var mı? Muhalefet, özellikle CHP hâlâ beceriksizlerin elinde tükenip gidiyor, umudun çoktan gerisinde kaldı. CHP tarihine ihanet edenlerin, sıkıştıklarında Atatürk’e sarılmaları utanç verici değil mi? CHP umut olmaktan uzak, tükenen bir parti görüntüsü çiziyor. Özgür Özel genel başkan olmaktan çok uzakta bana göre.

    İnanç saygınlığının cehaletle bir arada yaşamasını sağlamak, toplumsal çöküntünün, tükenmişliğin ta kendisidir. Dinde akıl ve bilim yoktur, din daima akıl ve bilimi reddeder, oysa tarih boyunca biz akıl ve bilimsel değerleri dinle her zaman kavgalı hale getirmedik mi? Eğitimde aklı bilimi değil de dini değerleri öne çıkarmak toplumsal çöküntüdür. Masun bir kızı hunharca öldürenlerin içinde oldukları cehaleti şimdi nasıl görmeliyiz acaba? Toplumsal çöküntünün geldiği noktada yaşananlara yaşanacaklara bakınca umutsuzluğa kapılıyor insan. Mutsuz ve korkar hale gelmiş bir toplum resminin adı tükeniş değil mi? Sokak ortasında her gün insanlar öldürülüyor ama bir yetkili, sokaklar güvenli diye talihsiz bir açıklama yapabiliyor. Televizyonlardaki reklamlar inandırıcılığını çoktan kaybetmiş, sadece lafta kalıyor. Sanal diziler ve kadın programları toplumsal bunalım noktasında, kendini kontrol edememek, psikolojik dengesizlik ve hayat pahalılığı bunun en bariz göstergesi değil mi? İnsan hayatının sokaklara kaymış haliyle hiçbir önemi kalmamış. Yarınlarının nasıl şekilleneceğini bilemez halde yaşamaya devam eden korkuya kapılan bir halk.

    Siyasetin çıkar adına çirkinleştiği görmek beni gelecek adına endişelendiriyor. Yoksullukla, açlıkla, fukaralıkla, mücadele eden halkın karnını doyurmaktan başka bir düşüncesi var mı? Oysa biz hâlâ kim başkan olacak diye bunu konuşuyoruz. Batıda politikacı kendini başarısız gördüğü noktada istifasını açıklar. Bizde onurlu siyaset adamları var mı? Açıkçası görmek zorlaştı. Hayatın gerçeklerinden korkan mutsuz bir toplum nasıl geleceğe umutla bakabilir? Eğitimde din eksenli sorgusuz, ezberci, dayatmacı bir anlayış hâkim yanlış eğitim sistemi bunun adı. Oysa sorgulayıcı, araştırıcı, yaratıcı, eğitimden uzakta bir sistem hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bugün ABD’de beş milyon, Japonya’da dört milyon bilim adamı yaşarken tüm Müslüman ülkelerde bunun sayısı sadece 230 bin. İnanç saygınlığının siyasetin içinde tüketilmesi din dayatması işte bunun sonucu. Kısacası dinde akıl ve bilimsel anlayışın yok sayılması bunun adı.

    Çağdaş, akılcı akıl ve bilime dayalı bir eğitim anlayışı cumhuriyetin yansımasının adıdır. Sosyal bilimcilerin öncüsü KARL MARX ”Din bir afyondur.” diyor. Ezberci, teslimiyetçi din eksenli ve çağ dışı bir anlayışa teslim edilmiş bir sistemde, inanç saygınlığını tüketerek bunu afyona dönüştürmekte ısrar edilmesi tükeniş değil mi? Dilerim geçmiş yıllarda başlayan tükeniş gelecek yıllarda devam etmez. Zira bir ülkenin kendi içinde yaşadığı saygınlığın özünde çağdaş bir eğitim sistemi olmalı. Bu gerçekleşirse uluslararası saygınlığın da adı yazılı. Unutulmamalıdır ki sanat, eğitim bir ülkede saygı görmediği takdirde bunun adı uluslararası tükenmişliktir. Kitabın düşman yaratıldığı bir yerde olmak ne acı, kitap okumuyoruz ve kitabı elde taşımanın ağırlığını konuşuyoruz. Bugün sadece Hristiyan dünyasına bakınca yüzde 90 okuma oranı, ama aydınlığa, çağdaş değerlere, akıl ve bilim düşmanlığına savaş açan İslam dünyasında bu oran sadece yüzde 30. Özde, dolaysız bir demokrasi gerçeği dışında kabile demokrasisinin hâkim olduğu toplumlarda bunun aksini düşünmek mümkün değil. Tüketilmiş demokrasilerde hâkim kılınan sadece otoriter rejimlerdir. Otoriter rejim kendi dışında bir gücün hâkim olduğu sistemi asla istemez. Akıl bilim çağdaşlık insan hakları özgürlük bağımsız yargı erkleri tümüyle bu sitemin dışında kalır. Otoriter rejim konuşan ve karar veren modeli kendisini seçer kendisi karar verir.

    TÜKENEN MUHALEFET VE CHP

    Bütün bunlar yaşanırken sessiz kalan bir CHP ve muhalefetteki tükenmişliği. Son seçimlerde gösterdiği başarıyı aradan aylar geçmesine rağmen sürdüremiyor. Halka gelecek adına bir mesaj veremeyen etkin bir siyasal söylemi yok. Toplumsal dayanışmanın en büyük örneğini gösterdi halk son seçimlerde. CHP halkı meydanlara toplayacağı sesini vura vura haykıracağı zamanı bu heyecanı gösteremedi. CHP beceriksiz Atatürk düşmanları elinde tükeniyor. Sokaklarda insanların öldürüldüğü, açlığın, yoksulluğun sıfır noktasında yaşandığı bir toplumsal tükenmişlik. Ama CHP kendisine altın tepsi içinde sunulan fırsatı kullanamıyor siyaset üretemiyor. Halkın gelecek adına korkularına, yaşadığı mutsuzluğa çare üretemiyor. Aklını yitirmiş, kendine siyaset adamı adını koyan beceriksizlerin elinde tükeniyor. Parti içinde yaşanan sen ben kavgası tükenişi hazırlıyor. Halkla meydanlarda bir arada olması gerekirken bunu yapamıyor. Peki ama neden? İşte bunu onalar özellikle de genel başkan özgür özele somak gerek.

    Özgür Özel umut olmaktan çok uzakta halkı meydanlara toplayamıyor. Parti içi kavgaların, siyaseti bilmeyenlerin beceriksizlerin elinde CHP yaşanan tükenişin partisi olmaya devam ediyor. Alın içinden cumhuriyet ve halkı, geriye kalan yeni partinin adı Tükeniş Partisi. CHP ne yazık ki cumhuriyet saygınlığını temsil edemiyor. Kendisine umut bağlayan halka ihanet ediyor siyaset üretemiyor konuşamıyor beceremiyor. Bu gidişle CHP iktidar olma şansını çoktan kaybetmiş durumda. KEYNES’ mantığında özgür olmayan toplumlarda, eğitim, sanat, demokrasi, tüm çağış değerlerden söz etmek mümkün değil. Bu noktada siyaset üretemeyen CHP tükenişin tek sorumlusu çağdaş anlayıştan çok uzakta.  Siyaset üretemeyen bir muhalefetin en başında CHP geliyor. İnandırıcı olamıyor yarınlar adına güven veremiyor, siyasetin sadece adını konuşan bir anlayış hâkim. Halktan gittikçe uzakta kaldığının bile farkında değil. Köy enstitülerini kapatan, ağalara teslim olan, Atatürk’ün saygınlığını bile yok sayan, onun kazanımlarının arkasına saklanarak tükenen bir parti. Bu tükenişi gören toplumun umut bağladığı bir parti olmak adına birileri hala vardır diye düşünmeden kendimi alamıyorum.

    Sözde değil özde dolaysız çağdaş bir demokrasi toplumun beklediği bu bana göre. Korkuların ve gelecek adına mutsuzluğun yaşanmayacağı bir ülke. Düşünen yazan okuyan bir toplum, akıl ve bilimde tüm dünyanın hayranlık duyduğu bir ülke, insanı özgür mutlu bir toplum olmak. En önemlisinde insan ömrünün tükenmediği bir ülke resmi. Bolu’da insan ömrünün tükendiği bir vahşet yaşandı. Yaşanan felaketin bir daha yaşanmaması için tüm siyaset adamlarının. Kavgayı bir tarafa bırakarak insan hayatına değer vermeleri. İnsan hak ve özgürlüklerinin yaşandığı adil bağımsız bir yargı , düşünen yazan konuşan bir toplum olmak, düşüncesinden dolayı kimsenin hapsedilmediği ama fikirlerin toplumsal dayanışma noktasında paylaşımının sağlanması. Değişen dünya düzeninde kenetlenmenin zamanının geldiği hatta geç bile kalındığını görmeliyiz. Dilerim yeni bir yılda bu dileklerim gerçekleşir. Bir süredir ciddi sağlık sorunlarımla uğraştığım için yazılarıma ara vermek zorunda kaldım okurlarımdan özür dilerim.

    Prof. Dr. Levent Seçer

    Devamını Oku

    KAPATILAN KÖY ENSTİTÜLERİ VE AGALARA TESLİM OLAN CHP…

    3

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Atatürk ”yoksulluk ve sefaleti yenmek için önce cehaleti yenmek gerek” Diyor. Bugün onun akıl ve bilim mirasını göremeyen toplumlar. Gördüklerine değil de duyduklarına inanmaya devam ettikleri sürece bu sonu yaşamak zorunda kalacaklardır. Toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder. Adına cehalet dediğimiz tükenmişliğin hızla büyüdüğü bir ülkede, önce akıl sonra insanlık ölür. Atatürk’ün Köy Enstitülerine verdiği önem burada kendini gösteriyor aslında. Ama cumhuriyet ve aydınlığın anlamını kavrayamayan cehalet, yıkımda kendi geleceğini de hazırlıyor ama bunun da farkında değil. Tıpkı aklın Sokrates’ten bugüne kadar cehaleti hala yenemediği gibi. Tıpkı yüz yıl öncesini düşündüğümde köy enstitüleri bugünün aydınlığıydı, geleceğin Türkiye’sinde yaşanacak çağdaşlığın, demokrasinin, adıydı. CHP ağalara teslim oldu gibi bugünde kendini tüketiyor aynı sonu yaşıyor.

    Atatürk Eğitimde kalkınmanın köylerden başlaması konusunda kararlıydı. Bunun içinde köylünün eğitim düzeyinin kalkınmada büyük rol oynayacağını düşünüyordu. Anadolu da başlayacak olan bir eğitim seferberliğinin adını (17, Nisan, 1940) Köy Enstitüleri olarak koydu. Dünyaca ünlü bilim adamı Prof. JOHN DAWAY Türkiye’ye davet edildi. JOHN DAWAY 1924 yılında yaptığı projelerle Köy Enstitülerinde aydınlanma projelerinin adını yazdı. Eğitimde temel felsefenin özünde aydın toplumlar yetiştirmenin öneminden söz etti. Bu projenin içinde Enstitülerin birer yaşam merkezleri haline getirilmesi gereğini vurguladı. Resim yapan, roman yazan, şiir yazan, kitap okuyan, konçerto çalan, aydın öğretmenler çıkarıyordu Köy Enstitüleri. Karanlık geleceğe karşılık aydınlığı gören insanların adıydı. Tolstoy’u, Balzac’ı, okudular Enstitüler de. Koyun giderken Mozart ve Beethoven’i çaldılar dağ başlarında. Moliere’i, Sophokles’i oynadılar, horon teptiler kol kola, halay çektiler el ele Yıldızeli’nde, Türkülere diz vurdular Ortakçılar da. Köy Enstitüleri Türk Rönesans hareketinin adıydı. Yıktılar ağaların saltanatını. 1940-1947 Köy Enstitüleri en etkin bir dönemi yaşadı. Ama ne hazindir ki 1947 de CHP döneminde kapatıldı.

    Bugün yaşananlara bakınca toplumsal tıkanmanın tek sorumlusu. Atatürk ve onun kazanımlarına tarihe ihanet eden bir parti olan CHP’dir. Daha o yıllarda bugünün tükenmişliğini hazırlamış sanki. Kendi içindeki hainleri ve sen ben kavgalarının yaşandığı bir partinin, artık topluma inandırıcı olmaktan çok kendisini tükettiğinin ne zaman farkına varacağını merak ediyorum. Ne yaptığı belli değil, adeta Atatürk ve onun değerlerine ihanet eden bir anlayış içinde. Siyaset üretemiyor topluma vereceği umudu yansıtan projesi bile yok. Birilerinin kazanımları doğrultusunda elinden gelen ne varsa yapıyor, halkın beklediği çağdaş değişim adına umut olmaktan çok uzakta, sadece zamanı kurtarmak için ayakta kalmaya çalışıyor. Demokrasiden, cumhuriyetten, çağdaşlıktan anlamıyor. Hala sessiz ve sokağa çıkmaktan korkuyor, çıksa da kendisine hala umut bağlayan halka söyleyecek bir sözü yok. Belediye başkanları seçimlerinde bile ne yaptıkları belli değil. Yarın derinden daldıkları uykudan uyandıklarında tüm belediye başkanlıkları ellerinden gidince ne yapacaklar acaba? Yanlış siyaset anlayışı, kendilerini yok ederken Atatürk’e cumhuriyete ihanet ettiklerinin farkında bile değiller. Sefaletin, açlığın, yoksulluğun, çaresizliğin, içinde boğulup kalan halka umut olmaktan çok uzakta kalan bir parti CHP. Geleceğine korkuyla bakan bir toplum olmak kimin umurunda merak ediyorum. Siyaset yapmanın tam zamanı değil mi? Peki kendi içinde tükenen bir siyasi parti ne zaman umut olarak ortaya çıkacak acaba? Aklın ve vicdan değerlerinin tükendiği bir yerde o toplumlar büyük acılar yaşar. Yaşamsal değerlerin, özgür düşüncenin, çağdaş değişim anlayışının, aydınlığın karanlık iradeye teslim olduğu zaman. Orada aydınlıktan insan hak ve özgürlüklerinden söz etmek mümkün değildir. Gittikçe kendisini tüketen bir partinin halkın umudu olmak adına yapacağı bir şey kalmamış. Ama hala bunun farkında olmayan anlayışın sanal gösterilere zaman ayırmasını anlamak mümkün değil. Karanlıklara sürüklenmenin tek sorumlusu CHP. Bunun başka bir adı yok. Her şeye rağmen hala cumhuriyete sahip çıkacak birilerinin var olması da tek umudum. Yazımın başında bahsettiğim gibi, bugün keşke köy enstitüleri kapanmasaydı CHP buna seyirci kalmasaydı. Tüm dünyanın hayranlıkla seyrettiği bir ülke olmak sanırım çok güzel olacaktı.

    Prof. Dr. Levent Seçer

    Devamını Oku

    CHP’NİN TÜKENİŞİ VE MIRILDAYAN MUHALEFET…

    3

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    ABD ve İngiltere Avrupa Birliğini istemediği gibi bitirmek istiyor. Buna karşılık ( AB ) NATO harici güçlü bir Avrupa ordusu kurma amacında. NATO 90 bin askerle olası bir savaşa hazır tatbikat yapıyor. Dünyanın küresel bir felakete dönüşünü seyrederken biz ne yapıyoruz acaba? Barışın silah baronlarının elinde yazıldığına bakınca, yaşanacak dehşeti düşünmek korkutuyor insanı. Biz hala sanal şovlar peşindeyiz, siyasetin anlamını bilmeyenlerin elinde makam ve koltuk kavgalarıyla uğraşmaktan öte yaptığımız bir şey yok. Hırs vicdan ve aklın devreden çıktığı anda yaşanacak felaketin adını kimse koyamayacak.
    Sorgulayamayan korkak bir toplum olmaksa bunun diğer bir adı değil mi? Başta CHP olmak üzere, hala konuşamayan korkan siyaset üretemeyen muhalefetse koltuk kavgasında. Böyle olmaksa birilerinin işine yarıyor ve cehaletin pençesinde yaşayan halkın büyük kısmı buna inanıyor. Türk toplumunun eğitimi düşük profildeki seçmeni, sorgulamayan duyduğuna inanan yaratılan din korkusuyla kararını veriyor. İnanca saygınlığının bile tüketildiği zamanın içinde değişen bir şey kalmıyor geriye.

    MASALIN ADI CHP’NİN TÜKENİŞİ.

    CHP de değişim adıyla yapılan son çırpınışlar da tükenişi durduramadı. Kendi içinde yuvalanan karanlık sahte yüzleri dalkavukları temizlemeden diriliş mümkün olmayacak. Hala millete sokağa halka açılmayı beceremeyenlerin masal anlatmaya devam etmeleri yakışmıyor Atatürk’ün partisine. Seçimlere kısa bir zaman kalmışken üretici olamamak, toplum yararına olacak bir yapılanmadan uzak siyaseti yapıyor olmanın bilincinde değil. Sadece makam ve geleceklerini korumak adına siyaset yapmanın tipik bir örneğini gösterenlerin bu partide ne işi var merak ediyorum? Etkin biçimde siyaset üretemeyenlerin konuşamayanların suskun kalanların korkularının yüzlerine vurduğunu görmek acı değil mi? Halka güven vermenin yoksulluğun, fukaralığın, açlığın, yaşandığı bir zaman da toplum için siyaset yapmanın tam da sırasıyken CHP nerede? CHP kendi içindeki kirlenmeyi nasıl temizler bilinmez. Ama değişim adı dedikleri tükenmişlik kimsenin umurunda değil. Yeni Başkan Özgür Özel’de kurtarıcı olmaktan çok uzak, oysa bunca zaman içinde ortaya etkin kalıcı bir programla çıkamadı, sanal söylemlerle kendisini göstermeyi bile başaramıyor. Muhalefet olmanın bile sorumluluğundan uzak bir partinin halka verebileceği ne kalıyor geriye? Özellikle Belediye Başkanlarının seçimlerinde bile ortaya çıkan tablo kaygı verici. Korkularım odur ki çok sayıda belediye başkanlıklarını kaybedecek bunu görüyorum. Belki ben göremeyeceğim ama CHP böyle giderse asla iktidar olamayacak. Atatürk’ün adını koyduğu parti bu sonu yaratanların umurunda bile değil. Seçimlere bu kadar kısa bir süre kalmışken hala konuşamayanların yuvalandığı hainlerin koltuklara yerleştikleri bir parti. Bu kısa zaman içinde halka nasıl inandırıcı olabilirler merak ediyorum. Kısacası CHP artık bundan sonrasında halkın umudu olarak yaşayacağını sanmıyorum.

    MIRILDAYAN MUHALEFET.

    CHP si kendi içinde birbiriyle kavga ederken, muhalefetin de siyasete getirdiği bir değişim anlaşışı plan ve programı yok. Meral Akşener bunca zamandır siyaseti neden yaptığının farkında bile değil. Yaptığı boş konuşmalarla inandırıcı olmaktan çok sahip olduğu partinin geleceğini de yok ettiğini bilmiyor. En önemlisi de kendi siyasi geleceğini de tüketiyor. Diğer partilere bakınca iyi parti için söylediklerimden farklı bir resim yok. Tüm bu yaşananlar birilerinin işine yarıyor, gördüğüne değil duyduğuna inanan bir toplum ülkenin kaderini çiziyor farkında olmadan. İşte asıl tehlike burada ortaya çıkıyor, beceriksiz siyaseti bilmeyenler kendi içinde kavga ederken. Birileri de buna uzaktan bakarak gülüyor. Halkın bir umut bir kurtarıcı beklerken ağladığını kimse görmüyor. Akşamları semt pazarlarından kalanları toplamak için dondurucu soğukta bekleyenleri kimse görmüyor. Hala naylondan barakada donmamak için battaniye sarılan sabahta soğuktan ölenler kimsenin umurunda değil. Otuz milyon insan gelecek korkusuyla yaşıyorsa. CHP ve adları muhalefet olan masal partilerinin hala ne işi var anlamak mümkün değil. Atatürk’ün bile akıl ve bilim mirasının yok sayıldığı, inanç saygınlığının bile siyasete alet edildiği, aydınlığın cumhuriyetin değerlerinin çağdaş düşünce anlayışına, insan hak ve özgürlüklerinin korunmasına sahip çıkamıyorsanız hala neden siyasetin içindesiniz? Burada en çokta (ADD) Atatürkçü düşünce derneklerinden söz etmek isterim. Bütün bunlar yaşanırken acaba ne yapıyorlar merak ediyorum. Özellikle yurtdışına bakınca sadece tabela olarak kapıdaki yazıdan başka bir yansımaları yok. Bunları kapatın gitsin o zaman en doğrusu bu derim. Bugün her zamankinden daha çok üretici olmaları gerekirken suskun kalmalarının adını koymak mümkün değil. Aynı biçimde Türkiye’de de (ADD ) ortaya çıkardığı bir toplumsal çalışma var mı? Nerede başkanları üyeleri ne yapıyorlar aydınlığın akıl ve bilimin savunuculuğunu nasıl yapıyorlar bilen var mı? Bugün aydınlığın, çağdaşlığın, cumhuriyetin, demokrasinin, vazgeçilmezliğini dünden daha çok savunacak kurumlar ayakta kalmalı. Türkiye cumhuriyetin yüzüncü yılında, tüm dünyanın bakışını çevirdiği bir ülke olmalı derim. Türkiye’nin bunu yaratacak gücü var aslında, yeter ki inanca saygıyla birlikte aklı savunan insanların yaşıyor olmaları.

    Prof. Dr. Levent Seçer

    Devamını Oku

    AYDINLIK İÇİN SANAT

    3

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    L’ART POUR LA LUMİNOSİTE ( AYDINLIK İÇİN SANAT )

    Cesaret ayakta durmak, uygarlık bilim aydınlık araştırmak, korkaklık cehalettir. Bilim, akıl, sanat, itibar görmediği toplumlarda yaşamaz terk eder. Cehaletin teslim aldığı bir toplumda, çağdaş değerlerin sanat ve sanatçının yaşaması mümkün değildir. Gördüğüne değil duyduğuna inanan bir toplumun. Bir gün gerçeklerle yüz yüze kaldığında, işte o zaman sanat sanatçı ve aydınlık özgür kalacaktır. Ama bunu korkan bir cehaletin yapması mümkün mü? Bunu da zaman gösterecek biliyorum. Çünkü sanat, çağdaşlığın toplumun nefes alışıdır. Bugün sanata en çok zarar verenler de sanatın saygınlığını tüketen magazinsel dünyanın boyalı şarlatanlarıdır. Sanat ve değerleri onların umurunda değil. Tek becerebildikleri şey sanatı Televole kültürüne kurban etmek.

    Sanatı tüketen anlayışın bilmediği bir gerçek var ”sanat için sanat” 19 yüzyılda. Fransızcadaki ” I’art pour I’art ” sloganının Türkçeye çevrilmiş halidir. Sanatı tanımlamak için tümünü görmek lazım. Resim, heykel, müzik, edebiyat, şiir, opera bale, dans ve diğerleri bu resmin içinde yer alır. Bugün ne yazık ki sanat, tümüyle toplumsal değerleriyle kendini tüketenlerle savaşma gücü bulamıyor. Onlar sanatın çağdaşlığını aydınlığını istemiyorlar. Sosyal kültürel yapıyı şekillendirmede ve sanatın önemini hala göremeyenler, karanlıklara sürüklenmenin adını nasıl koyacaklar acaba? Sanat ve sanatçı bir ülkenin uluslararası saygınlığı değil mi? Batı’da birçok ülke sanatçısına sahip çıkar, yatacak yer verir sanatını toplumla paylaşmak adına onu destekler. Benim ülkemde sanata ”ucube içine tükürürüm böyle sanatın” diyen bir anlayıştan, sanatın kurtulup kendini özgür bırakması ne zaman mümkün olacak acaba? Bakar kör bir toplumsak sanatın çağdaş değerlerini nasıl göreceğiz!.. ” okumamış insan” oranı ilkokul mezuniyetiyle eşdeğer tutuluyorsa o toplum bakar ama göremez. Acı ama gerçek bu. Birileri toplumun aslında böyle kalmasını istiyor. Böylesine körleşmiş bir toplum, doğası gereği duyarsızdır sanata bakışının farklı olması beklenemez. Okumamış körleşmiş ve duyarsız toplumlar korkak ve unutkandır! Bu bir kısır döngüdür aslında. Okumayan araştırmayan sorgulayamayan toplumlar körleşir. Burada sanatın ne denli önemli olduğu gerçeği yaşanmaz sanat daima öksüz kalır.

    MEDYA VE TELEVİZYONLAR

    Bugün sanatı tüketen yok sayan anlayışın yanında, televizyonlar ve aynı dili konuşan medya geliyor. Sabahtan akşama kadar içi boş anlamsız programların adını koymak mümkün değil. Sabahın sultanı, gelin kaynana ve yemek programları. SURVİVOR masalı ve sabahtan akşama kadar kurgulanarak sergilenen sabah kuşağının kadın programları. RÜTÜK hala bu tür programları nasıl denetlemez merak ediyorum. Televizyon dizileri sanatı toplumla buluşturmaktan çok uzak, aynı konular ve sanatın adını göremeyeceğimiz ucuz senaryolarla kurgulanmış hikayeler. Sabahtan akşama kadar Türk toplumu 8-9 saat televizyon başında zaman tüketiyor. Bunu yaparken de aydınlıktan, çağdaşlıktan, cumhuriyetten, uzakta kaldığının farkında bile değil. Televizyon dizileri inadına kırsal kültür anlayışını sergilemek için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Bunların yanında asıl önemlisi de din üzerinden narkoz lanmış bir toplum yaratmanın getirdiği tükenmişlik. Uyuyan bir toplumun bir türlü uyanamadığı yerde sanata bakışını beklemek mümkün mü? Televizyonlar ve diziler özellikle bunu çok iyi beceriyorlar. Halkın cehalete ve sefalete teslim olduğu bir yerde Seçtikleri yöneticiler bir gün yok olsa dahi, kendileri sefaletten yokluktan köle olmaktan kurtulamayacaklardır. Çağdaş değerlerin aydınlık ve özgür yaşamın yok sayıldığı yerde sanatın gücü burada kendini gösteriyor. Ama kafese kapatılmış sanat özgü kalmadığı sürece sefaletin, açlığın, köleliğin, ortadan kalkacağını düşünmek mümkün olmayacaktır.

    İnadına sergilenen medya ve televizyonlardaki programlar diziler gelinen tükenmişliğin resmini yansıtmıyorlar mı? Sanatın tek bir anlamda çağdaş değerlerinin verilmediği mistik diziler, inadına topluma narkoz lanmış bir senaryonun yansıtılması görevini yapmıyor mu? Burada sanatın aydınlık yüzünü değil soytarılığı sanat adına sergilediklerinin farkındalar mı acaba? Tarihe bakınca sarayda kralı eğlendiren soytarılar vardı, şimdi bu soytarılara bakınca sanatın asıl anlamının arkasına sığınarak sanata ihanet eden soytarılar demek daha doğru olacak sanırım.

    Kitap okumayan bir toplum var önümüzde. Bugün parlamento üyelerine sorsanız en son hangi kitabı okudunuz diye. Bunun yanıtını alamazsınız biliyorum. Siyasetin bile tükenmiş haliyle topluma yansıtıldığını görmek bu sorunun cevabı değil mi? Yeni bir yılda sanat ve sanatçı her zaman olduğu gibi yine karanlıklara sürüklenecek çarklar arasında kalacak. Ancak sanat kendini çarkların arasından kurtarıp özgür kalmadığı sürece çağdaş özgürlüğün adı yazılı olamayacak. Sanat özgür kalırsa, işte o zaman insan hak ve özgürlükleri ve aydınlık hayatta kalabilir. Sanatın aydınlık gücünden yoksun bırakılmış toplumlar üçüncü bir ülke olmanın adıdır. LORD ACTİON ” Totaliter yönetime giren toplumlar da insan hayatı ve onun aydınlık ve özgür kalması hiçbir şey ifade etmez, burada en başta kişisel çıkarlar ve makam sevdası yatar” diyor. Sanat ve sanatçının görevi bir toplumu modern anlamda değiştirmektir. Eğer sanat bu görevini yapmaktan geri bırakılıyorsa, evrensel kültür değerlerinden kopartılan toplumlarda sanat barınamaz kendisini tüketir. Sanat la dini karşı karşıya getirmenin de burada acı gerçeğini görmek mümkün. ” Din cahil bir toplumu teslim almak için kullanılan bir narkozdur, cahil toplumlar evrensel sanatın varlığından habersizdir. Şimdi KARL MARX sözlerindeki bu gerçeği görmek mümkün değil mi?

    Cumhuriyetin yüz yılında insan hak ve özgürlüklerinin tükendiği, çağdaş aydınlık değerlerin demokrasinin kilitlendiği, en acısı da yoksulluğun hızla büyüdüğü bir toplumda sanat sanatçı nasıl özgür kalabilir? İspanyalı şair POUL ELVARD 1936 ” Benim ülkemde sanat ve sanatçı özgür bırakılmadıkça özgür olmaktan söz edemezsiniz, sanata asıl zarar verenler ondan korkanlar ve değerlerini anlamını bilmeyenlerdir” dediği için idam edilmişti. Ama bugüne bakınca açlık, yoksulluk, fukaralık, tüm hayatın tükenmişliği kimin umurunda? Siyasetin teslim aldığı bir yaşam biçiminin içinde sanat ve sanatçı biteviye sürüklendiği çarkın ortasında sarılmış durumda. Halide Adıvar’ın unutulmayan sözleri ” bir ülkede şerefsizce yaşamaktansa toprağın altında ölmek isterim ” Birgün sanat ve sanatçının, özgürlük ve demokrasinin, aydınlık ve cumhuriyetin tükendiğini görmektense. Şerefi.de yaralayanlara inat ölmekten korkmamak gerektiğini anladığımızda zaman tükenmiş olacak.

    Prof. Dr. Levent Seçer

    Devamını Oku