YENİ MODA IRKÇILIK

0

BEĞENDİM

ABONE OL

Aman dokunmayalım, tepki vermeyelim, bizi de Irkçı diye yaftalayacaklar topuna girmeyeli, çok oldu…

On yıldır sustuk, ağırladık. Eh artık evli evine, köylü köyüne. Herkesin vatanı toprağı kutsaldır. Evi, yurdu güzeldir. Biz daha fazla alıkoymayalım…

Demek isteriz de pek açıktan diyemeyiz.

Çünkü bugünlerde Irkçılık yeni bir tanıma büründü. Hem de gelenlerle hesaplaşma diye bir derdimiz zaten yok ki. Savaş ya da başka nedenler yüzünden topraklarından çıkan insanları da suçlamıyoruz. Ancak, Misafire evi teslim etmeyen, eve sığandan çok misafir kabul etmeyi istemeyenin *Irkçılık gibi ağır yükü yüklenmesini de kabul etmiyoruz.

Irkçılık tanımı bu denli kolayca her kılıfa uydurulunca, milyonlarca insanı göçe zorlayan gerçek nedenlerle mücadele etmek fikrini dillendirmek bile haliyle cesaret istiyor.

Irkçılık kavramı aslında sınıf ve özellik betimlemeyi aşarak, bir halkın ya da bir insan gurubunun kendilerini ötekilerden üstün gördüğü bir özsel farklılık öğretisi olduğu halde, artık bir siyasi tahakküm ve ekonomik sömürü kılıfı haline sokulmaya başlandı. Irk kavramı, büyük insanlık ailesinin farklı kollarını tanımlamak, toplumların birbirleriyle tanışmalarını sağlamak bağlamında kullanılabilecekken, birçok kereler, insanların en büyük günahına dönüşebildi. Bu günah insanlık tarihi kadar da eskidir.

Tee Antik Yunan’da “ötekilerin” barbar olarak tanımlanması bunun ilk somut örneklerindendir aslında. Irk kavramı Avrupa’da 16.yüzyılda kültür ve doğa; uygar ve yabani, saf ve katışık; insanlar ve hayvanlar, siyah ve beyaz gibi ayrılıkları istismara yönelik olarak kullanarak bir nevi meşrulaştırılmıştır. Irk ayrımcılığı kurgusu zaman içinde ne yazık ki güçlüler ve kazananların üstün olduğunun ve diğerlerine baskı uygulama hakkının gerekçesi olarak da kullanılmıştır. Yapılan haksızlıklar bu yolla normalleştirilmiştir.

Yani basit bir anlatımla, başkasından nefret etme fikri olan Irkçılık, ilkel formları ile dünyanın her tarafında görülmüş, âmâ kurumsallaşmış bütünlüğü ne yazık ki Avrupa’da gerçekleşmiştir. Yani Avrupa’da ki aydınlanma, ya da çağdaşlaşma hareketleri Irkçılığa maalesef kurumsal bir kimlik kazandırmıştır. Bu ırkçılığın sahte bir kılıfı haline gelmiştir.

Irkçılık temel anlamı ile böyle kavram karmaşası bir perspektif sunabilir. Bu yönde sayfalar dolusu tarihsel gelişiminden bahsetmek mümkün. Bu nedenle bugün bize dayatılan tanımla da hakiki gerçekliği arasında bir bağ kurmak zaten mümkün değil.

Kaldı ki, Anadolu ve üzerinde yaşayan kadim ve köklü geçmişe sahip insanlarımız için, ne kurumsallaşmış nede utancımızdır deyip yüzlerini kızartacak kitlesel bir ırkçı maziden bahsedebiliriz. Anadolu insanının ne geleneğinden göreneğinde ne inancında kendisine sığınanı geri çevirmek yoktur, olmamıştır. Tarihi bunun muhteşem örnekleriyle doludur zaten. Gelenin, geldiği topraklara, ırkına, inancına bakmadan mağduriyetini gidermiş, yuva olmuştur. Yeter ki, samimi olunsun, gerçek olunsun, iyi niyetli olunsun. Ekmek bölüşülür, sofra paylaşılır. Eğer bir ard niyetse buda çabuk anlaşılır. Yani, gönlümüz bol, âmâ aklımız kıt değiliz çok şükür.

Akın akın, yolu belirlenmiş, hedefe kilitlenmiş, eli silah tutan, taşı sıksa suyunu çıkaracak güçte kuvvette yağız delikanlılar binlerce kişilik kafileler halinde, dünyada tek sığınacak limanmış gibi, binlerce kilometrelik dağı, taşı aşarak, geliyorlarsa, bu geliş mağduriyetten çok mağdur etmeye yöneliktir.   Biz iyi insanlar olacağız derken, bize düşünülen *iyiliklere maruz kalacağız bu gelişlerle.

Ülkedeki ekonomik kriz bir şekilde geçer, birileri gider, birileri kalır, sorunlar çözülür, çok gelişemezsek az gelişiriz, birilerinin gerisinde kalırız bir süre, dert etmeyiz. Ancak bize kurgulanan oyunlarla, bir arada, kendi topraklarımızda, huzur içinde, ülkemiz elimizde çok şükür der ve yaşayabilir miyiz? Aslında düşünecek derdimiz bu olmalı bence…

Bizi dünyanın sığınma evi haline getirenler, bize kontrolsüz biçimde kapılarımızı açtırıp, hedeflerini ve kim olduklarını anlayamadığımız yığınları ülkemize salanların çok da insani düşündüklerine inanmak pek akıllı işi olmasa gerek. Tüm bu olanlara seyirci kalmak istemediğinizde, “Irkçılık” yaftasını kılıf olarak kullananların aslında, kendileri için ekonomik ve siyasi sömürü alanı yaratan gerçek ırkçılar olduğunu söylemekte çok yanlış olmasa gerek.

Bunu anlamak için yapacağımız ilk şey, çok değil, son on yılda, ülkemizde ve etrafında yaşanan gerçekler, bölge devletleri ve üzerimizde oynanan oyunlar, buna neden olan basiretsiz siyasetimizin sonuçları ile yüzleşmemizdir.    Sorunu çözmemiz ise gerçek suçlunun ülkesinden kaçanların ardına saklanmasına göz yummaktan vazgeçmemizle başlayacaktır.