22 Haziran 2025 Pazar
Antalya'da 220 kuş türü gözlemlendi
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Seküler sözcüğü, bizim dilimize yerleşmiş laiklik sözcüğü anlamındadır.
Dinin kurallarını, biz ona şeriat diyoruz, devletin işlerine karıştırmayan devletler seküler, laik devletlerdir.
Almanya örneğin seküler bir devlettir.
Türkiye de, 1950 seçimlerine değin, Demokrat Parti’nin yönetime geldiği yıla değin yani, laiklik sistemini uygulayan bir devlettir.
Sonrasında, kimileri laiklik karşıtı partilere el verdiler. Çıkarları gereği…
Bu sistem Demokrat Parti’nin yönetiminden başlayarak günümüze sistematik bir biçimde çiğnenmiştir, çiğnenmektedir.
DP’nin başbakanı Adnan Menderes’in “Siz isterseniz hilâfeti bile yeniden getirirsiniz.” herzesini Türkiye siyasetini izleyenler çok iyi bilirler.
Türkiye’yi 1950’den bu yana, bir iki kısa dönem dışında, bu anlayış yönetmiştir.
Bu; bir iki kısa dönem 1960 ihtilâlinden sora İsmet İnönü’nün başbakanlık yaptığı, 1974’te ve 1977 de Bülent Ecevit’in ülke yönetiminde olduğu dönemler ve yine Bülent Ecevit’in başbakan olduğu üçlü koalisyon dönemleridir.
Gerçi Sayın Ecevit; DSP’yi kurarken ve kurduktan sonra büyük düş kırıklıklarının yaşanmasına da neden olmuştur ama, gene de…
O son döneminde Fetullah Okulları’nı savunma noktasına kadar geldiğini siz de anımsayacaksınız.
Ecevit yönetimi; o zaman da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin marifetiyle tepe taklak edilince ülkenin yönetimi Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tekeline geçmiştir.
Şunun da anımsanmasında yarar var.
AKP’nin o zamanki ve şimdiki genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan yasaklıdır. Seçilme hakkını yargı kararıyla yitirmiştir.
CHP’nin o zamanki genel başkanı Deniz Baykal, akıllara durgunluk veren bir aymazlıkla bu yasağın kaldırılmasında baş rol oynamış, RTE yeniden seçilme hakkına kavuşmuştur.
Bugün bize ve ülkemize yaşatılan bu haktan, hukuktan, adaletten ve laiklikten uzak durumun sorumlusu, tek başına, Deniz Baykal’dır.
Laiklik sistemini ihlâl ettiği bu partinin, AKP’nin yani, Anayasa Mahkemesi kararıdır.
Bu kararına karşın yüksek yargının, her nasılsa, kapatılmamış, kapatılamamıştır AKP.
Türkiye’yi dinin kurallarını esas alarak yöneten bir kadro birilerinin çok işine geliyor olmalı ki; o birilerinin de desteğiyle rejim değiştirildi Türkiye’de.
Yeryüzünde bir örneği olmayan, bize özgü(!) bir başkanlık sistemiyle yönetiliyor ülke.
Ülkeyi yöneten sistemin adını da bu çıkar çevreleri koydular. Ilımlı İslam diyorlar bu sisteme.
Baş rollerde gene, bir kez daha, MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli var.
Türkiye’nin bu garip sistemle yönetilmesinde çıkarı ve yararı olanlar, çok büyük olasılıkla hem AKP’yi hem de MHP`yi ellerine geçirmişler ve onlara her istediklerini yaptırıyorlar.
Bir görev veriyorlar bu iki partiye. Her ikisinin de verilen bu görevi tartışma hakları yok.
Tam bir “tak şak” sistemi…
“Tak!” diyor o okyanus ötesi güç; “Şak!” diyorlar bizim taraftakiler ve verilen görev layıkıyla yerine getiriliyor.
“Memleket dahilinde iktidara sahip olanlar, şahsî menfaatlerini müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhîd edebilirler.” diyor ya gençliğe seslenirken Kurtarıcı ve Kurucu.
Durum budur.
Millet fakr-ü zaruret içinde harap ve bitaptır.
Görev gene, bir kez daha, kuvva-i millînindir.
Ulusal bir güç birliğiyle yeniden, bir kez daha, kurtaracağız cumhuriyetimizi bu çağa ve aydınlığa düşman işbirlikçilerin elinden.
Türkiye; yeniden, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olacak.
Kurtarıcı ve Kurucunun yaktığı aydınlık ışığını söndürmeye kimsenin gücü yetmez!
Yapabilir miyiz?
Evet yapabiliriz!
Yapacağız!