Prof. Dr. Hakkı Keskin

Prof. Dr. Hakkı Keskin

23 Nisan 2025 Çarşamba

    23 NİSAN MİLLİ EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN

    23 NİSAN MİLLİ EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Mustafa Kemal ve arkadaşları öncülüğünde 19 Mayıs 1919 da Samsun`a çıkışla başlatılan, Erzurum ve Sivas Kongre kararların ışığında sürdürülen ulusal kurtuluş savaşımız, kurucu meclisimizin kararlarına bağlı kalarak yürütüldü.

    Dünya tarihinde, Ulusal Bağımsızlık savaşını Meclis kararlarıyla yürüten bir başka ülke örneği Dünya`da yoktur.

    Atatürk bu büyük bayramı, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinin güvencesi olarak gördüğü çocuklara ve gençlere armağan etti. Dünya`da bunun da bir başka örneği yoktur.

    Tüm sömürge ülkelerin bağımsızlık savaşlarına örnek olan Ulusal Kurtuluş Savaşımız, büyük zorluklar ve engellemeler altında toplanan ulusal meclis tarafından yönetildi. Türk Halkı, ülkenin büyük bir kesimini işgal eden ve bölüşen Emperyalist ülkelere karşı bu bağımsızlık zaferini, dişini tırnağına takarak kazanmayı başarmıştır.

    Cumhuriyetimizin temelleri o denli sağlamdır ki, ABD Emperyalizmi tarafından organize ettirilen askeri darbelere ve din istismarcılığına karşın, Cumhuriyetimiz yine de dimdik ayaktadır. Ve daha yüzyıllarca dimdik ayakta kalacaktır.

    Mustafa Kemal Atatürk Bursa`da 1922 tarihli konuşmasında çocuklarımıza şu sözleriyle sesleniyordu: “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir bahtının aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa çıkaracaklar sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar! “

    UNESCO 27 Kasım 1978 tarihli genel kurulunda 152 ülkesinin oybirliği ile Atatürk’ün doğumunun 100’üncü yılının bütün Dünyada, “1981 Atatürk Yılı” olarak kutlanmasına karar vermiştir. Bu kararın gerekçesi, her zaman övünebileceğimiz bu büyük liderimizi ve ulusal kahramanımızı şöyle tanımlamaktadır:

    “Atatürk; Uluslararası anlayış, iş birliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi, olağanüstü reformlar gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk lider, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün hayatı boyunca insanlar arasında renk, din ve ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu.”

    Devamını Oku

    ALMANYA´DA HÜKÜMET KRİZİ VE SEÇİM

    ALMANYA´DA HÜKÜMET KRİZİ VE SEÇİM
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberal Partilerden oluşan üçlü koalisyon hükümeti sona erdi. Böylece Sosyal Demokratlar ve Yeşiller, parlamentoda çoğunluğu olmayan ikili koalisyonu erken seçime değin sürdürecekler.

    Hıristiyan Birlik Partilerinden (CDU/CSU) ve aşırı sağ parti AfD’den (Almanya için Alternatif) oluşan muhalefet partileri, ivedi olarak parlamentoda güven oylaması yapılarak azınlık durumunda olan Sosyal Demokratlar ve Yeşiller hükümetinin erken seçime gitmesini istiyorlar.

    Başbakan Olaf Scholz ilk açıklamalarında Ocak 2025’te güven oylamasına gidileceğini söylediyse de gelen yoğun eleştiriler nedeniyle Noel tatili öncesinde de bu güven oylamasının yapılabileceğini açıkladı.

    Hükümette Liberal Parti başkanı olarak maliye bakanlığını yürüten Lindner, son aylarda koalisyon ortakları sosyal demokratların ve Yeşillerin kabul edemeyeceği isteklerinde ısrar etti.

    Federal hükümetin programını uygulamakta 50 milyar Avro’yu aşan paraya gereksinimi bulunuyordu. Bu açığı Sosyal Demokratlar ve Yeşiller Partileri kredi alarak kapatmayı önerdiler. Liberal Partili Maliye Bakanı Lindner, borç allanmasına kesinlikle karşı çıkarak bütçede Sosyal Demokratların ve Yeşillerin kabul edemeyeceği kısıtlamalara gidilmesinde ısrar etti. Dar gelirlilere ödenen dayanışma desteğinin kesilmesini ve ulusal iklim kriterlerinin yerine gelebilmesi için planlanmış olan parasal desteğe son verilmesini istedi.

    ÜÇ PARTİLİ KOALİSYON BİR İLKTİ

    Liberal Parti başkanının bu önerisini Sosyal Demokrat Parti ve Yeşillerin kabul etmesi, seçmenleri bakamından olası değildi. Anlaşmanın sağlanabilmesi için koalisyon ortakları arasında yapılan üç görüşme de sonuç vermeyince, Kanzler (Başbakan) Scholz maliye bakanını görevden alarak yasa gereği konuyu cumhurbaşkanının onayına sundu. Liberal Parti’nin diğer bakanları da istifa ettiler ve yerlerine yeni bakanlar atandı.

    Almanya İkinci Dünya Savaşı sonrası 15 Eylül 1949’da Konrad Adenauer başbakanlığında kurulan hükümetin koalisyon ortağı Liberal Parti’ydi. Almanya bu tarihten itibaren sürekli olarak iki partiden oluşan koalisyon ortaklarıyla yönetildi. Bu hükümet ortaklığı bazen Hıristiyan Birlik Partileri ve Liberal Parti, bazen Hıristiyan Birlik Partileri ve Sosyal Demokratlarla ve bazen de Sosyal Demokratlar ve Yeşiller Partileri arasında yapıldı. Yani Almanya’da koalisyon hükümetleri hep iki parti arasında yapıldı. Hıristiyan Birlik Partisi ve sadece Bavyera’da seçimlere giren Hıristiyan Sosyal Parti, iki kardeş parti olarak öteden beri adeta bir parti gibi politika uyguluyorlar.

    Bu nedenle üç parti arasında kurulan hükümet bir ilkti ve üç yıl sonra sona erdi.

    Sosyal Demokrat Parti ve Hıristiyan Birlik Partileri, federal seçimlerin 23 Şubat 2025’te yapılmasında anlaştılar. Araştırmalarda yüzde 33 civarında oy alabileceği tahmin edilen ve birinci parti konumunda olan Hıristiyan Birlik Partilerinin de bir koalisyonla hükümeti kurma zorunda olacakları kesin. Bu iki kardeş partinin başbakan adayı seçilen Friedrich Merz, Yeşiller Partisi’yle koalisyonu düşünmediklerini açıkladı. Tercihle koalisyon ortağı olabilecek Liberal Parti’nin yüzde 5’i aşamayacağı, aşsa bile alacağı oyların Merz’le hükümeti kurabilecek çoğunluğa ulaşamayacağı belirtiliyor. Bu nedenle büyük bir olasılıkla Sosyal Demokratlarla yeni bir koalisyon hükümetinin kurulmasına çalışılacağı öngörülüyor.

    Oyları bakamından ikinci parti konumuna gelen aşırı sağ parti AfD ile, Hıristiyan Birlik Partileri’nin de koalisyona gitmeyeceğine kesin gözüyle bakılıyor.

    Hemen söyleyeyim, Friedrich Merz öteden beri Türkiye’ye ve Almanya’da yaşayan Türklerin ve göçmenlerin haklı istemlerine sıcak bakmayan, son olarak 42 yıllık uğraşımız sonucu bu yılın haziran ayında kabul edilen çifte vatandaşlığa da karşı olduğunu açıklayan bir politikacıdır. Yine öteden beri üzerinde önemle durduğumuz Almanya’da bir yaşam gerçeği olan çok kültürlülüğü de kabul etmeyen politikacıdır.

    Prof. Dr. Hakkı Keskin

    Devamını Oku

    DEMOKRASİ VE CHP

    DEMOKRASİ VE CHP
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan ve çok partili yaşama geçmeyi de sağlayan CHP’nin, siyasi partilerde parti içi demokratik işlerliğin sağlanmasına da öncülük yapması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle de CHP parti içi demokrasiyi uygulayan ilk siyasi parti olmalıdır.

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, son olağan kurultayda parti içi demokrasiye ilişkin verdiği sözü yerine getirmelidir. Genel Başkan olarak kendi yetkilerinde yapılacak önemli kısıtlamalara karşın CHP ve Türkiye tarihine parti içi demokrasiyi gerçekleştiren lider olarak geçmiş olacaktır. Bu tarihi bir görevdir ve yapılması durumunda başkanın başarısı olacaktır.

    Sonsuza uğurladığımız değerli dostum CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, bu konuya büyük önem verdiğinden, benden parti içi demokrasiye ilişkin olarak Almanya’daki sol eğilimli siyasi partilerin tüzükleriyle CHP tüzüğünü karşılaştırmamı istemişti. Ben de Almanya Sosyal Demokrat Partisi, Sol Parti ve Yeşiller/Birlik Parti tüzükleriyle CHP tüzüğünü karşılaştırarak kapsamlı bir çalışma yapmıştım. Bu konuyu görüşmek için Kasım 2018 İstanbul’da 140 kadar partilinin katıldığı bir değerlendirme toplantısı yaptık. Türkiye’de seçimler gündeme gelince bu önemli konu ertelenmiş oldu.

    KARŞILAŞTIRMALI ÖRNEK

    Gerçekten de incelediğim Almanya Sosyal Demokrat Partisi, Sol Parti ve Birlik 90 /Yeşiller Partisi’yle, CHP tüzüğünde başkanın yetkileri karşılaştırıldığında, CHP’de lidere dayalı bir durum görürüz.

    Almanya’da sol eğilimli partilerden olan, örneğin SPD ’de 45 kişiden oluşan parti yönetim kuruluna veya dokuz kişiden oluşan parti yürütme kuruluna, Almanya Sol Partisi’nin 44 kişiden oluşan parti yönetim kuruluna ve 12 kişiden oluşan parti yürütme kuruluna tanınan yetkiler, CHP’de yalnızca genel başkana verilmektedir.

    CHP’de parti içi demokratik işlerlik bakımından, incelediğim Alman siyasi partilerinde olduğu gibi önemli karar yetkileri, CHP’de de kurultaya ve merkez yönetim kuruluna verilmelidir.

    CHP’de parti içi demokratik işlerliği bakımından aşağıdaki değişikliklerin yapılması, ivedi olarak gerekmektedir.

    YAPILMASI GEREKENLER

    – CHP genel başkanı tarafından kullanılan bazı yetkiler, demokratik işlerlikle bağdaşmadığından, CHP Kurultayı’na ve merkez yönetim kuruluna verilmelidir.

    – Örneğin genel başkan tarafından seçilen genel başkan yardımcıları, genel sekreter ve sayman, CHP Kurultayı tarafından seçilmelidirler.

    – Merkez yönetim kurulu üyelerinin görevden alınabilmesine genel başkan değil, parti meclisi karar vermelidir.

    – CHP’de öteden beri önemli tartışma ve eleştirilerden biri de milletvekili, belediye başkan adayları ve kurultay delegelerinin seçimidir. Özellikle milletvekili adaylarının, il ve ilçe belediye başkan adaylarının, genellikle genel başkan tarafından belirlenmesi büyük tartışma ve kırgınlıklara neden olmaktadır. Oysa parti içi demokrasilerde en önemli yöntem, milletvekili adaylarının, il ve ilçe belediye başkan adaylarının kural olarak CHP’ye düzenli aidat ödeyen parti üyeleri tarafından önseçimle belirlenmesinin sağlanmasıdır.

    – Öte yandan CHP’de milletvekillerinin üç kereden fazla aday olmalarının kural olarak önlenmesi gerekir. Böylece daha geniş kesimlerin partiye etkin olarak katılmaları da sağlanmış olacaktır.

    – CHP genel başkanının önerisi ve merkez yönetim kurulunun onayıyla, partiye önemli katkı ve yarar sağlayacağına inanılan bilim insanları, sanatçılar ve yazarlar kontenjandan büyük kentlerde aday gösterilebilirler. Ancak bu adayların gösterilecekleri ilgili şehrin parti toplantısında onaylanmaları gerekir. Tüm kontenjan adaylarının sayısı, TBMM’deki parti vekili sayısının yüzde üçünü geçmemelidir.

    – Kurultay delegeleri, düzenli aidat ödeyen ilgili il ve ilçedeki parti üyeleri tarafından seçilmelidir.

    – CHP’de kadın ve gençlik kollarına yüzde 35 kontenjan tanınmalıdır.

    Hakkı Keskin

    Devamını Oku

    YENİ ANAYASA İSTEMİ ERDOĞAN´IN YENİDEN SEÇİLMESİNİ ÖNGÖRÜYOR!

    YENİ ANAYASA İSTEMİ ERDOĞAN´IN YENİDEN SEÇİLMESİNİ ÖNGÖRÜYOR!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Uzun süreli olması gereken Anayasalar, toplumdaki en geniş kesimlerin katılımı, onayı ve desteğiyle uzlaşılarak yapılanmak zorundadır. Sadece en büyük siyasi partilerin onayıyla yapılan anayasaların uzun ömürlü olamadıkları, Türkiye`de açıkça kanıtlanmıştır. Oysa uzun ömürlü olması istenen anayasaların, parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin, hukuk kurumlarının, sendikaların, toplumsal örgütlerin ve sivil toplum kuruluşlarının görüş ve önerileri de dikkate alınarak, toplumsal uzlaşma anlayışıyla hazırlanmaları gerekir. Bu anlayışla 23 Mayıs 1949 da hazırlanan Almanya Anayasasının, sadece birkaç maddesinde yapılan değişiklikle 75 yılı günümüzde kutlanmaktadır.

    Türkiye`deki siyasi partilerin çıkarlarına dayalı önerileri göz önünde tutulmaksızın, 9 Temmuz 1961’de halkoylamasına sunulan 1961 Anayasası önemli bir istisnadır. 1960 askeri darbesi sonunda görevlendirilen Kurucu Meclis tarafından oluşturulan anayasa metni, Türkiye`nin en saygın hukuk profesörleri tarafından, herhangi bir siyasi partinin görüş ve önerileri olmaksızın hazırlanmıştır.
    Dünya’nın en ileri ve gelişmiş anayasalarından olan ve partiler üstü bir anlayışla hazırlanan 1961 Anayasasıyla, Türkiye`de yasama-yürütme-yargıda güçler ayrılığı ilkesi benimsenerek, temel hak ve özgürlüklere en ileri düzeyde yer verilmiş, sendikal haklar güvence altına alınmış, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Hakimler Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu oluşturulmuştur. 1961 Anayasası, Halkın yüzde 61,7 onayıyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

    İktidardaki merkez sağ eğilimli siyasi partiler, 1961 Anayasasının tanıdığı ileri demokratik, özellikle de sendikal haklarla ülkenin yönetilemeyeceğini belirterek, Türkiye`nin Dünya genelinde gurur duyabileceği bu anayasaya karşı tavır aldılar.

    Amerika Birleşik Devletleri güdümlü 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle, Türkiye`nin hukuk devleti ve demokratik haklar bakımından bu örnek 1961 Anayasası büyük ölçüde değiştirildi. Kendilerini “Milli Güvenlik Konseyi” olarak adlandıran faşizan generaller, 12 Eylül 1980’de devletin organlarının işlemediğini ileri sürerek, yönetime el koydular. Sıkıyönetim ilanıyla birlikte parlamento lağvedildi, dokunulmazlıklar kaldırıldı, siyasi partiler yasaklandı ve parti liderleri tutuklandı.

    Demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alındığı bir ortamda hazırlanan yeni Anayasa, 7 Kasım 1982’de halk oylamasına sunuldu ve büyük baskı altında yapılan oylamada yüzde 91,4 oyla kabul edildi. 1961 anayasasının tam aksine 1982 Anayasası Demokratik hak ve özgürlükleri önemli ölçüde sınırlayan, Yürütmenin, Cumhurbaşkanının ve Milli Güvenlik Kurulunun yetkilerini büyük ölçüde artıran 1982 Anayasası 23 kez değiştirildi ve 223 yerinde değişiklik yapıldı.

    Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilerek Parlamenter Demokrasi ve Hukuk Devleti askıya alındı

    AKP ve Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sisteminin örnek olarak ABD`de uygulanmakta olduğunu, Türkiye`de de bunun uygulanabileceğini savunuyordu. Oysa ABD`de Başkanın Anayasa Mahkemesi, Senato ve özgür basın tarafından gereğince kontrol edilmekte olduğu, bilerek görmemezlikten geliniyordu. Ocak ve Mart 2017 de Almanya’nın bazı büyük kentlerinde konuşmacı olarak katıldığım toplantılarda, ABD`deki uygulamanın aksine, başkanlık siteminin Türkiye`de demokrasiyi, hukuk devletini ve özgürlükleri baskı altına alacağına ısrarla vurgu yaptım.
    1982’den günümüze yapılan ve parlamenter demokrasi yerine tüm yetkilerin ve kararların tek kişi yönetimine geçmesini sağlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni getiren anayasa değişikliği, 16 Nisan 2017’de yapıldı. Bu denli köklü sistem değişikliği halkın sadece yüzde 51,41`ninin “evet”, yüzde 48,59`unun „hayır” oylarıyla sağlandı. 1982 Anayasası’nın 18 maddesi daha değiştirildi. Milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkarıldı, milletvekili seçilebilme yaşı 25’ten 18’e indirildi.

    22 yıldır iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan, özellikle Başkanlık Sistemine geçilmesinden bu yana, anayasayı, yasları, yargı bağımsızlığını, anayasa mahkeme kararlarını, basın ve fikir özgürlüğünü tanımayan siyasi bir anlayışı sergiledi. Erdoğan’ın bu uygulamalarını hükümet ortağı olarak destekleyen MHP Genel Başkanı Bahçeli, açıkça Anayasa Mahkemesinin bile kaldırılması gerektiğine vurgu yapmayı sürdürdü.

    Anayasayı, Anayasa mahkeme kararlarını ve yasaları uygulamayan Erdoğan ve ortağı Bahçeli’nin önereceği yeni Anayasanın, gerçek demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, basın ve fikir özgürlüğünü öngörmeyeceği, yılların uygulamalarıyla kanıtlıdır. Bu nedenle başta CHP olmak üzere demokrasi ve hukuk devletini savunan siyasi partilerin ve kuruluşların, Erdoğan, AKP ve MHP tarafından önerilen yeni bir Anayasa önerisine kesinlikle karşı çıkmaları gerekmektedir.

    Prof. Dr. Hakkı Keskin

    Devamını Oku

    SEÇİM SONUÇLARI VE TÜRKİY`DE YENİ LİDERİN DOĞUŞU

    SEÇİM SONUÇLARI VE TÜRKİY`DE YENİ LİDERİN DOĞUŞU
    3

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Aşağıdaki yazımı Ekrem İmamoğlu İstanbul Belediye Başkanlık seçimini 5 yıl önce kazandıktan hemen sonra Cumhuriyet Gazetesinde ve internet sitesi Dünya Türk Forumunda yayınlamıştım. Yanılmadığıma çok seviniyorum. Çünkü Türkiye’mizin gerçekten de geniş kitlelerde güven duyulan yeni bir lidere gereksinimi var.

    “Siyasette hiç umulmadık ve beklenmedik durumlarda önemli değişikliklerin olabileceğini unutmamak gerekir. AKP’nin ve Cumhurbaşkanı’nın tüm devlet olanaklarını sonuna dek kullanmalarına karşın, Ankara ve İstanbul’da seçimi kaybetmeleri bunun en somut örneğidir.

    Ekrem İmamoğlu

    İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, daha ilk günden yönetim anlayışını, “mutlak demokrasi, mutlak şeffaflık, mutlak katılımcılık” olarak tanımladı. Bu üç kavram amaca yönelik çok önemli içeriklere vurgu yapmaktadır. Bunların uygulanması, Türkiye’de özlemi duyulan bir yaşam biçimini tanımlamaktadır.

    Ekrem İmamoğlu seçim sürecinde önemle ve sürekli olarak toplumsal barışın sağlanabilmesi için, toplumun tüm kesimlerini kucaklamayı amaçladığına vurgu yaptı. Kullandığı dil, üslup, inandırıcı yaklaşımıyla, toplumu ayrıştırma politikalarının aksine, barışçı ve birleştirici bir politikayı amaçlamaktadır. Siyasi çizgisi CHP’ye yakın olmayan ve hatta karşı olan bazı seçmenleri de, izlediği bu politikaya inandırarak kazanmayı başardı İmamoğlu. Bana öyle geliyor ki, Türkiye Ekrem İmamoğlu ile gerçek demokrasiye, hukuka, laikliğe, çağdaşlığa bağlı karizmatik yeni bir lidere kavuştu. Dilerim yanılmam. (…).”
    25 Mart 2024 tarihinde aşağıdaki çağrıyı yapmış ve on binlerce kişiye ulaştırmıştım!

    Lütfen bu çağrıyı destekleyiniz ve çevrenize yayınız!

    Türkiye`de Demokrasinin Geleceği Bakımından, İstanbul Başta Olmak Üzere, Büyük Şehir Belediye Seçimleri Mutlaka Kazanılmalıdır!
    Halkın özgür iradesinin kanıtı olarak her seçim önemlidir. Ancak Türkiye`de büyük baskı altında bulunan Demokrasi, Hukuk Devleti ve Özgürlüklerin yok olmalarının önlenmesi bakımından, 31 Mart 2024 Seçimleri büyük öneme sahiptir.

    Özellikle de İstanbul seçimi bu anlamda çok daha büyük öneme sahiptir. Çünkü İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun yeniden seçilmesi, tek kişiye dayanan otoriter yönetime karşı, demokrasi iradesinin direnişi ve güvencesi olacaktır. Çünkü seçmenlerde büyük sempatisi bulunan Ekrem İmamoğlu’nun, bir sonraki seçimlerde Cumhurbaşkanı olabilmesinin de önemli bir adımı ve kanıtı olacaktır.

    Çünkü İstanbul`da İmamoğlu’nun seçimi kazanması, bitme aşamasına gelen demokrasi, hukuk devleti ve özgürlüklere ilişkin güvencenin ve umudun, yeniden filiz vermesi ve bu yöndeki özgüvenin yeniden doğmasını sağlayacaktır. Türkiye`nin ve Türk halkının tamda bu aşamada böyle bir umuda ve özgüvene büyük gereksinimi vardır.
    Türkiye`de Demokrasi, Hukuk Devleti, Özgürlükler ve Laiklik temel ilkelerinden yana olan ve bunların yeniden güvenceye alınmasını isteyen herkesin, mutlaka oyunu bu amaç doğrultusunda kullanması, vazgeçilemez bir yurtseverlik görevidir.

    CHP`nin 1977’den bu yana yeniden Türkiye`nin en büyük Siyasi Partisi olması, Türkiye`nin geleceği bakımından son derece önemli bir gelişmedir. Türkiye yeniden Cumhuriyetin Kuruluş değerlerine, Atatürk İlkelerine, Demokratik, Laik Hukuk Devleti Anayasal Prensiplerine yeniden dönecektir.

    Çok ama çok mutluyum. Halkımıza ve ülkemize hayırlı olsun!

    Devamını Oku