07 Mart 2025 Cuma
YHT'ler bugüne kadar 97 milyon yolcuya hizmet verdi
Hamburg, Suriye`deki Alevi Katliamını protesto etti
VATAN MI, YAŞAM MI?
IŞIKLAR İÇERİSİNDE UYUSUN YANLIŞI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Kadın olmak Dünyamıza sevgi, emek ve güç katmaktır.
Bazen Annelik gibi kutsal bir sorumluluğu üstlenmek, bazen iş hayatında mücadele üstlenmek, bazen hayallerimizin peşine üstlenmek, bazen durmaya gerektiren bir yolculuktur. Bazen engellere doludur, bazen de büyük zaferlerle taçlanır. Kadın olmak, hayat vermektir. Bir anne olarak, bir öğretmen olarak, bir lider olarak insanlığa katkıda bulunmaktır. Kadınlar, hayatın her alanında var olarak dünyayı daha güzel bir yer haline getirmeye devam ediyorlar.
Kadın olmak, eksiklik değil; aksine hayatın en büyük tamamlayıcısı olmaktır. Bu yüzden her kadın değerlidir, güçlüdür ve eşsizdir.
Bazen sessiz bir direniş, bazen de dünyayı değiştiren büyük bir başarıdır. 8 Mart, yalnızca bir kutlama günü değil, aynı zamanda kadınlarımızın verdikleri mücadelenin, karşılaştıkları engellerin ve elde ettikleri başarıların hatırlandığı anlamlı bir gündür.
Tarih boyunca kadınlarımız özgürlükleri ve hakları için mücadele etti. Eğitim hakkından çalışma hakkına, seçme-seçilme hakkından eşit ücret talebine kadar pek çok alanda seslerini yükselttiler. Bugün hala dünyanın birçok yerinde kadınlar, ayrımcılıkla, şiddetle ve eşitsizlikle mücadele ediyor. Ancak onların gücü, kararlılığı ve azmi, geleceği şekillendirmeye devam ediyor.
Kadınlarımızın gücü, yalnızca fiziksel varlığıyla değil, taşıdığı umutla, gösterdiği sabırla ve dünyaya kattığı güzellikle ölçülür. Annedir, öğretmendir, liderdir, bilim insanıdır, sanatçıdır, işçidir… Her alanda varlığıyla toplumu ileriye taşır. Kadınların güçlenmesi, sadece kadınlar için değil, tüm toplum için bir kazançtır. Çünkü kadın güçlü olursa, aile güçlü olur; aile güçlü olursa, toplum güçlü olur. Kadının değerini anlamak ve ona hak ettiği saygıyı göstermek, daha adil ve gelişmiş bir toplum inşa etmenin en önemli adımlarından biridir.
Ancak kadınlarımızın yalnızca belirli günlerde hatırlanması yetmez. Onların hak ettikleri saygıyı, eşitliği ve sevgiyi her gün göstermeliyiz. Çünkü güçlü bir kadın, güçlü bir toplum demektir. Kadınlara destek olmak, aslında hepimizin geleceğine yatırım yapmak demektir.
Bu 8 Mart’ta yalnızca kadınlarımıza çiçekler vermek yetmez. Kadınların sesi olmak, onların yanında durmak ve eşit bir dünya için adım atmak gerekir. Çünkü gerçek kutlama, kadınların her gün hak ettikleri değeri görmeleriyle mümkündür.
Kadınlar Gününüz kutlu olsun; Güç sizden, ışık sizden, umut sizden eksik olmasın! …
Kalben sevgilerimle…
AHİR ZAMANLARDAN GEÇİYORUZ. DÜNYAMIZ ÇOK DEĞİŞTİ, HER ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİL ARTIK.
Eskiden ne güzeldi her şey. Hayatımız yaşam ve Dünyamız. Şimdi ise,
Günümüzde her şey hızla değişiyor. Teknoloji ilerledikçe insan ilişkileri zayıflıyor, samimiyet yerini yüzeysel iletişime bırakıyor. Eskiden mektuplarla beklenen haberler, şimdi saniyeler içinde cep telefonlarına düşüyor. Ancak hızlanan iletişim, insanları birbirine daha yakın getireceğine, daha da uzaklaştırıyor. Artık bir sofrada yan yana oturan insanlar bile ekranlara bağlı göz göze gelmeden vakit geçiriyor.
Eskiler sık sık “Dünya çok değişti, artık eskisi gibi değil” derlerdi. Aslında her çağda insanlar benzer davranışlarda bulunmuş, geçmişe özlem duymuştur. Ancak bugün yaşadığımız değişimler, geçmişin nostaljisinden çok daha derin ve köklü bir dönüşümü işaret ediyor.
Eskiden insanlar daha mutluydular. Mahalle kültürü vardı, insanlar birbirine daha çok güvenirdi. Şimdi kapılarımızı kilitlemeden uyuyamıyoruz. Yediğimiz içtiğimiz tüm gıdalardan, her şeyden şüphe duymaya başladık. Zehirlimi? hormonlumu? diye. Komşuluk ilişkileri, dostluk bağları zayıfladı. Eskiden mektuplar beklenirdi, telefon başında saatlerce haber alınır mı diye umut edilirdi. Şimdi bir mesajla dünyanın öbür ucundaki biriyle anında konuşabiliyoruz ama samimiyet ve derinlik kayboldu.
Teknoloji hayatı kolaylaştırdı ama bizi daha da yalnızlaştırdı. Eskiden sokaklarda oynayan çocuklar vardı, şimdi ise sanal dünyaya hapsolmuş, ekran karşısında büyüyen bir nesil var. Dijital dünya, iletişimi artırırken gerçek bağları zayıflattı.
Ekonomi deseniz, o da başka bir mesele. Geçim sıkıntısı büyüdü, para kazanmak zorlaştı, hayat pahalılığı arttı. Eskiden azla yetinmek mümkündü, şimdi ise tüketim kültürü insanları sürekli daha fazlasını istemeye zorluyor.
Doğa bile eskisi gibi değil. İklim değişikliğiyle mevsimler şaştı, doğal afetler sıklaştı. Eskiden dört mevsimi net bir şekilde yaşarken, şimdi ani sıcaklık değişimleri, kuraklık depremler ve sellerle karşı karşıyayız.
Savaşlar, göçler, kutuplaşmalar… Dünya her geçen gün daha da zor bir hale geliyor. Eskiden de savaşlar vardı ama insanlar bugün daha büyük bir güvensizlik içinde.
Belki de asıl sorun, değişimin hızına yetişememek. Dünya değişti ama biz bu değişime nasıl ayak uyduracağımızı tam olarak bilemiyoruz. Eskisi gibi değil çünkü değerler, alışkanlıklar, yaşam biçimleri dönüşüyor. Ancak unutulmaması gereken bir şey var: Dünya nasıl değişirse değişsin, insan olmak, vicdanlı olmak, iyiliği ve doğruluğu savunmak her zaman elimizde.
Dünya eskisi gibi olmayabilir ama onu daha iyi hale getirmek hâlâ mümkün…
Bilgi çağında yaşıyoruz ama hakikate ulaşmak her zamankinden zor. Gerçek ile yalanın iç içe geçtiği, algıların yönlendirildiği bir dönemdeyiz. İnsanlar birbirine yabancılaşıyor, bireysellik yüceltilirken toplumsal bağlar kopuyor. Aile yapısı çözülüyor, değerlerimiz kayıp gidiyor. Eskiden ayıp sayılan şeyler normalleşirken erdemli olmak neredeyse bir yük haline geliyor.
Ne olursa olsun, insanlık tarihte pek çok kriz atlattı ve yeniden ayağa kalkmayı başardı.
Ahir zamanlardan geçiyor olabiliriz ama unutmayalım: Her karanlık dönemin ardından bir aydınlık gelir. Önemli olan, bu süreçte insan kalabilmek, doğruluk ve iyilikten vazgeçmemek…Dünya eskisi gibi olmayabilir ama onu daha iyi hale getirmek hâlâ mümkün…
İnsan sadece nefes alan bir varlık değildir. Bizler Her anımızla, düşüncelerimizle, hislerimizle ve çabalarımızla hayatımızı şekillendirebilen değerlere sahip varlıklarız. İşte bu noktada “Kendine emek veren bir insan, aslında tek bir hayat yaşamaz; kendi içinde sayısız hayatın kapısını aralar.
Peki, kendine emek vermek ne demektir? Bu, özümüzü keşfetmek, kendimizi tanımak ve potansiyelimizi, yeteneklerimizi keşfederek, güçlü zayıf yönlerimizi ve neyi başarmak istediğimizi belirleyerek ortaya çıkarmak için çaba göstermek demektir. Bunun için belirli hedefler koymak, bu hedeflere, ulaşmak için bir yol haritası olusturmak önemlidir. Bu süreç, öğrenmek, denemek, hata yapmak ve her hatadan bir ders çıkararak yeniden ayağa kalkmaktır. Kendi iç dünyamızda yaptığımız her yolculuklarımız bizleri yeni bir hayatla tanıştırır. Her öğrenilen bilgi, her kazanılan deneyim, insanın içinde yeni bir benlik ve kişilik yolculuklarımız bu gelişim bir gecede gerçekleşeceği bir şey değildir, düzenli ve istikrarlı bir şekilde çalışarak, olmaktadır.
Kendine emek vermenin en güzel tarafı, bunun bir sınırının olmamasıdır. Her şeye rağmen karşılaşılan zorluklardan pes etmemek Kendimize verilen emeğimizin ve kendimize olan güvenimizin daha çok artmasının göstergesi olmuştur. Kendini geliştiren insanlar çevresinde olumlu etkilerde çevresinde okuyan biri, binlerce yazarın düşünce dünyasında gezinti yapar. Yeni bir dil öğrenen kişi, farklı bir kültürün kapılarını aralar. Birçok sanat dalıyla resim ve müzikle ilgilenen kişi, her çizgide, her notada, her adımda kendini yeniden yaratır. Bu, insanın sadece bedensel varlığını değil, ruhunu da doyurur.
Elbette bu süreç, Hepimiz için hiç kolay değildir. Emek vermek sabır, özveri ve kararlılık ister. Bazen zorluklarla yüzleşmek, bazen de konfor alanından çıkmak gerekir. Ancak bu zorluklar, bizleri güçlendirir ve bizi gerçek anlamda yaşadığımızı hissettirir. Her bir çaba, bir ödül; her bir başarı bizler için yeni bir hayattır.
Sonuç olarak, insanın kendine emek vermesi, sadece bir hayata sıkışıp kalmamak demektir. Hayatı dolu dolu yaşamak, yeni deneyimlere açık olmak ve her anı değerli kılmaktır. Çünkü insan, kendini keşfettikçe çoğalır; kendine emek verdikçe büyür. Ve en önemlisi, her çaba, insanın içindeki hayatları daha anlamlı kılar.
Unutmayalım ki, Kendimize verdiğimiz emek, yaşayabileceğimiz en büyük zenginliktir. Bu zenginlik, bizi sadece bir ömürle sınırlı kalmaktan kurtarır ve içimizde sonsuz bir yaşam enerjisi oluşturur. Kendimize emek verelim ki, her gün yeni bir hayat yaşayalım.
Sevgilerimle…
Hepimiz acılarıyla, sevinçleri ve hüzünleriyle neşeleriyle, doğumlarıyla, ölümleriyle, savaşlarıyla, felaketleriyle koskoca bir yılı daha geride bırakmaya hazırlanıyoruz.
Gelecek olan yeni yılda ümit ediyoruz ki, kötülüklerden, savaşlardan, insan, kadın ve hayvan cinayetlerinden, felaketlerden uzak, tüm insanlığa barış, sevgi dostluk, mutluluk, huzur getirsin.
Yeni bir yıl yeni bir umut demektir.
Bir yıl daha geride kalırken, zamanın hızla akıp gittiğini bir kez daha fark ediyoruz. Takvim yapraklarının değişmesi, sadece bir tarih değişikliği değil; aynı zamanda umutların, hedeflerin ve hayallerin yenilenmesi için bir fırsat oluyor bizlere.
Yeni yıl, bizlere her zaman yeni bir başlangıç şansı sunar.
Peki bu şansı bizler nasıl değerlendirebiliriz? Tabii ki de geçmişten ders alarak.
Geride bıraktığımız yıl boyunca yaşadığımız deneyimleri gözden geçirerek, hangi konularda ilerlediğimizi ve nerelerde başarısız kaldığımızı anlayabilmek gerekiyor.
Geçmişe saplanıp kalmadan, geleceğe daha güçlü adımlarla yürüyebilmek için geçmişi fazla düşünmeden anı yaşamalıyız.
Her yıl aslında, bizlere geride bıraktığımız yıl boyunca Yeni bir yıl, hedef koymak için mükemmel bir fırsattır. Ama bu hedeflerin gerçekçi, ölçülebilir ve bize anlam katan hedefler olmasına özen göstermeliyiz.
Belki daha sağlıklı bir yaşam, belki yeni bir beceri öğrenmek ya da daha fazla insanın hayatına dokunabilmek… Hedeflerimiz, bizi daha iyi bir versiyonumuza dönüştürmeli.
Hayatın telaşı içinde çoğu zaman küçük mutlulukları gözden kaçırıyoruz. Oysa ki İçtiğimiz bir fincan kahvenin sıcaklığı, bir dostumuzla yapılan sohbetin samimiyeti ya da doğanın sessizliği, mutluluğun gerçek kaynaklarıdır.
Yeni yılda bu anların kıymetini bilmek, hayatımıza daha fazla anlam katabilir.
Geçtiğimiz yıllar, dünyanın ne kadar hızlı değişebileceğini ve dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Yeni yılda bireysel ve kendi mutluluğumuzun yanı sıra, çevremizdeki insanların da yaşamlarına dokunmaya çalışalım. Paylaşmak, en büyük zenginliktir.
Yeni bir yıla başlamak, yeni bir umut demektir.
2025 yılı, hepimiz için sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir yıl olsun. Her yeni gün, yeni bir başlangıç; her yeni yıl, yepyeni bir umut demektir. Bu umutla yeni yıla “Merhaba” diyelim.
Mutlu yıllar! DEĞERLI DOSTLAR…
Hepimiz biliyoruz ki, hayat yalnızca nefes alıp vermek ya da zamanın akışı içinde var olmaktan ibaret değildir. Hayat, anlam arayışı, seçimlerimiz ve bu seçimlerin yarattığı etkilerdir. Her an, Bedenimizle, ruhumuzla ve zihnimizle verdiğimiz kararlarla şekillenir ve derinleşir.
İnsanlar Doğa’nın en muhteşem varlıklarıdır. Bizi biz yapan, sadece fiziksel ve bedensel varlığımız değil; Ruhumuzun derinlikleri, zihnimizin karmaşık yapısı ve bu üçlü arasındaki uyumdur.
Hayat yolculuğumuz boyunca, bu üç unsurun dengede olması, sağlıklı, huzurlu ve anlamlı bir yaşam sürmemizi sağlayan en güçlü anahtarlardır.
Bedenimiz, yaşamla kurduğumuz fiziksel bağdır. Ona nasıl davrandığımız, nasıl koruduğumuz, aslında hayata ne kadar değer verdiğimizin bir göstergesidir. Sağlıklı bir beden, yaşam enerjimizi yükseltir, hayallerimizi gerçekleştirme yolunda bizi güçlü kılar enerjik ve üretken olmamızı sağlar. Fiziksel sağlığımıza dikkat etmediğimizde, bu ihmal yalnızca bedenimizi değil, ruhumuzu ve zihnimizi de olumsuz etkiler. Unutulmamalıdır ki, bedenimiz bize verilen bir emanettir; ona iyi bakmak, hayatımızı değerli kılmak demektir.
Ruhumuz ise, hayatımızın duygusal ve manevi boyutunu temsil eder. Sevgi, mutluluk, acı, umut gibi duygular, ruhumuzun derinliklerinden yükselir. Ruhumuzu beslemek; sanatla, doğayla, müzikle, sevgiyle ve içsel huzurla mümkündür. Ruhsal denge, yaşamın anlamını bulmamızda bize yol gösterir.
Zihin, düşüncelerimizin merkezi, hayatı nasıl algıladığımızın belirleyicisidir. Pozitif düşüncemizle sorgulama yetkisi ve öğrenme arzusu ile zihnimiz daha güçlü hisle gelir. Zihnimizi beslemek, yaşamı anlamlandırmamızı sağlar ve geleceğimizi şekillendirir.
Hayatımızın gerçek zenginliği, bu üç unsurun yani — beden, ruh ve zihin —sağlığının uyum içinde çalışmasıyla ilgilidir. Bu dengeyi kurduğumuzda, hayat yalnızca var olmakla değil, Mutlu bir şekilde yaşanır hale gelir.
Yaşamda bedenimize iyi bakmalı, ruhumuzu beslemeli ve zihnimizi sürekli geliştirmeliyiz. Çünkü sağlıklı bir beden, huzurlu bir ruh ve berrak bir zihin, gerçek anlamda dolu dolu bir yaşamın anahtarıdır. Hayat yolculuğumuzda bu dengeyi kurduğumuzda, sadece var olmakla kalmaz, gerçekten sağlıklı, huzurlu ve Mutlu bir şekilde yaşamamızı sağlamış oluruz.
Kalben sevgilerimle…