22 Haziran 2025 Pazar
DMM'den Fatih Altaylı'nın tutuklanmasına ilişkin açıklama:
Hamburg’da Tiyatro 4 Çeyrek’ten Unutulmaz Gala: “Boşver Be Doktor” Ayakta Alkışlandı
FERDİ ZEYREK´İ YAŞATMAK!
HASAN ALİ YÜCEL, CAN YÜCEL VE GAZİ YAŞARGİL´İN YOL AYRIMI
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRELİM!
İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINDA TÜRKİYE´NİN TAKINMASI GEREKEN TAVIR
Dini bayramlar, farklı sosyal kesimlerden insanları bir araya getirerek toplumsal bütünleşmeyi sağlar. Bayram ziyaretleri, komşuluk ilişkilerini güçlendirir ve insanlar arasındaki dayanışma ruhunu artırır.
Dargınlıklar son bulur, küslükler giderilir ve barışma ortamı oluşur.
Bayramlar, aile üyelerinin bir araya gelmesi için eşsiz fırsatlar sunar.
Uzak akrabalarla buluşulur, büyükler ziyaret edilir, sofralar kurulur ve ortak anılar tazelenir.
Özellikle çocukların bayram coşkusunu yaşaması, aile büyüklerinden kültürel ve dini değerleri öğrenmesi, kuşaklar arası bağların güçlenmesine yardımcı olur.
Dini bayramlar, inançların ve manevi değerlerin canlı tutulduğu, gelecek kuşaklara aktarıldığı özel günlerdir. İbadetler, dualar ve şükürler bu günlerde daha yoğun bir şekilde yerine getirilir.
Bireylerin manevi ve kültürel kimliklerinin pekişmesine ve “aidiyet” duygularının geliştirmesine katkıda bulunur.
Her bayramın kendine özgü gelenekleri ve ritüelleri vardır.
Bu gelenekler, kuşaktan kuşağa aktarılarak kültürel mirasın korunmasını ve devam etmesini sağlar.
Bayram yemekleri, giysiler, ziyaret biçimleri gibi unsurlar, toplumun kültürel yapısını gözler önüne serer.
Bayramlar, paylaşma ve yardımlaşma duygularının en yoğun yaşandığı zamanlardır.
Yoksullara zekat ve sadaka verilir, bayram harçlıkları dağıtılır, komşulara ikramlarda bulunulur.
Böylece toplumda empati ve merhamet duygularının gelişmesine katkıda bulunur.
Bayramlarda resmi tatil verilir. İnsanlar aileleri ile birlikte hem dinlenir hem de toplumsal yapının temelini oluşturan değerlerini yaşar.
Bayram geleneklerinde karşılıklı beklentiler vardır; herkes buna göre kimlerin bayram kutlaması ya da ziyareti yapması gerektiğini bilir.
Bayramlarda geleneksel olarak belirli beklentiler ve görgü kuralları oluşur. Kimin kimi ziyaret edeceği, kimin ilk kutlamayı yapacağı gibi konular, genellikle yazılı olmayan ama herkes tarafından bilinen bir düzene tabidir.
Genel kural, küçüklerin büyükleri ziyaret etmesi ve öncelikli olarak onların bayramlarını kutlamasıdır. Bu, hem saygının bir göstergesi hem de kuşaklar arası iletişimin önemli bir parçasıdır.
Anneanne, babaanne, dede gibi aile büyüklerini ziyaret eder, ellerini öper ve bayram harçlığı alırlar.
Genç yetişkinler ebeveynlerini, amca, teyze, hala gibi yakın akrabalarını ziyaret ederler.
Bayramlarda ziyaret edilen tarafın da belirli sorumlulukları vardır.
Konukları ağırlamak, onlara ikramda bulunmak ve hoş sohbet etmek, bayramın ruhuna uygun hareket etmenin bir parçasıdır. Konuk severlik Türk kültüründe önemli bir yer tutar ve bayramlarda bu gelenek daha da belirginleşir.
Günümüzde fiziksel ziyaretlerin her zaman mümkün olmaması nedeniyle telefon ve mesajla bayramlaşma yaygınlaşmıştır.
Küçükler büyüklerini telefonla arayarak bayramlarını kutlar.
Eşitler arasında, genellikle daha yaşlı veya sosyal statüsü daha yüksek olanın beklentisi olabilir, ancak bu durum daha esnektir.
Bu karşılıklı beklentiler, bayramların düzenli ve huzurlu geçmesini sağlar.
Herkesin bu geleneklere uyması, hem toplumsal uyumu pekiştirir hem de bireyler arasında saygı ve sevgi bağlarını güçlendirir.
Bayramlar genellikle bir araya gelme, barışma ve neşe zamanları olarak görülse de, bazı “kişilerin” hiçbir belirgin olumsuzluk olmamasına “rağmen” akrabalarının bayramını kutlama konusunda “isteksizlik” yaşaması görülen bir durumdur.
Bu ise oldukça üzücüdür.
Bunun altında yatan birçok psikolojik ve sosyal neden olabilir:
Bazı insanlar için kalabalık sosyal ortamlar, aile toplantıları veya sürekli sohbet etme gerekliliği yüksek düzeyde “sosyal kaygı” yaratabilir.
Bu durum, bayramlaşma ritüellerini bir “yük” olarak görmelerine neden olabilir.
Samimi veya derinlemesine sohbet etme baskısı, kişisel sorulara maruz kalma ihtimali ya da genel bir huzursuzluk hissi, onları bu tür etkileşimlerden uzak durmaya itebilir.
Özellikle bayram tatilleri, birçok kişi için dinlenmek ve kişisel alan bulmak anlamına gelir.
İş yaşamının veya günlük yaşamın getirdiği yorgunluk, bireyleri sosyal enerjilerini korumaya yönlendirebilir.
Bayram ziyaretlerinin getirdiği koşturmaca ve kalabalık, dinlenme gereksinimini karşılamalarını engelleyebilir ve bu nedenle toplumdan ayrı olmayı tercih edebilirler.
Bazen akrabalar arasında görünürde bir tartışma veya kavga olmasa bile, “duygusal” bir uzaklaşma yaşanmış olabilir.
Ortak ilgi alanlarının azalması, farklı yaşam biçimleri, zamanla oluşan kopukluk, bireylerin birbirlerine karşı “ilgisizleşmesine” yol açabilir.
Bayramlaşma olan ilgiyi düşürür ve sadece bir “görev” olarak algılanmasına neden olur.
Bazı insanlar içe dönük yapıya sahiptir ve kalabalık ortamlardan yerine yalnız zaman geçirmeyi ya da sadece çok yakın birkaç kişiyle olmayı tercih ederler.
Bayramdaki yoğun sosyal etkileşimler, onların enerji seviyelerini düşürebilir ve bu nedenle kendilerini bu tür kutlamalardan geri çekebilirler.
Bir akrabaya karşı düşmanlık değil, seçilmiş kişisel bir tercih olarak da düşünebiliriz.
Açıkça ifade edilmese de, geçmişte yaşanan ufak tefek hayal kırıklıkları, yanlış anlaşılmalar veya beklentilerin karşılanmaması gibi durumlar, zamanla birikerek bayramlaşma arzusunu “azaltabilir”.
Büyük kavgalara yol açmasa bile, bireylerin o akrabalarla daha az etkileşim kurma isteği duymasına neden olabilir.
Yaşamın getirdiği yoğunluk, bazı kişilerin bayram ziyaretleri için yeterli zamanı bulamamasına neden olabilir.
Birden çok akrabayı ziyaret etme zorunluluğu veya diğer kişisel planlar, bayramlaşma geleneklerini bir zorluk haline getirebilir, isteksizlikten çok, zaman yönetimiyle ilgili bir problemden kaynaklanabilir.
Dışarıdan bakıldığında “neden kutlamak istemiyorlar” sorusunu akıllara getirse de, genellikle kişinin kendi içsel durumu, tercihleri veya yaşam koşullarıyla ilgili karmaşık nedenlere dayanır.
Karşılıklı anlayış ve empati, bu tür durumlarda köprü kurmanın anahtarı olabilir.
Ben artık bu durumlarda üzülmemeyi, kızmamayı öğrenmiş gibiyim; yine de bir “burnu büyüklük” yapıldığı sezgisine kapılıyorum…
(Kurban bayramının üçüncü günü)
Gönen Çıbıkcı