COVID-19 AŞILARI KADINLARDA KISIRLIK RİSKİNİ ARTIRMIYOR

3

BEĞENDİM

ABONE OL

COVID-19’a karşı aşılamanın yan etkileriyle ilgili temel endişelerden biri aşının kadınları kısırlaştırabileceği tezidir. Özellikle sosyal medyada bu iddia, genetik hasar gibi diğer tüm risklerin üzerinde yer alıyor.

İngiltere’de yapılan araştırmalar, özellikle 18-34 yaş arası genç kadınların aşı konusunda çekingen davranmasının ve dörtte birinin aşıya karşı çıkmasının ana nedenlerinden birinin bu olduğunu göstermiştir.

Konuyla ilgili Almanya Jena Üniversite Doğum Kliniği’ndeki Plasenta Laboratuvarı Başkanı ve Avrupa Üreme İmmünolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Udo Markert, Klinik Direktörü ve aynı zamanda Alman Perinatal Tıp Derneği Başkan Yardımcısı olan Prof. Dr. Ekkehard Schleußner ile birlikte Alman Doktorlar Dergisinde (Deutsches Ärzteblatt) bilimsel temelli bir açıklama yayınladılar.

“Maalesef konuyla ilgili asılsız haberlerin kadın hemşireler de dahil olmak üzere birçok kadını aşıyı reddedecek kadar güvensiz hale getirdiğini öğrendikten sonra bu tür temelsiz savlara karşı tıbbi gerçekleri vurgulamak istedik” dediler.

„COVID-19 aşısının kadınlarda kısırlık riskini artırdığı iddiasının temelinde bu aşıların aynı zamanda plasenta dokusuna karşı da yönlendirilebilecek antikorları uyaracağı tezidir. Bu iddiayı öne sürenler plasentanın yapısını bilmemelerinden kaynaklanmaktadır. Şu anda Avrupa’da onaylanan SARS-CoV2 – Comirnaty (Biontech / Pfizer) ve Modern mRNA aşılarıdır. Bu aşılar enjeksiyon bölgesi alanında bulunan vücudun kendi hücrelerini uyararak koronavirüsün yüzeyindeki sivri uçlara benzeyen (spike protein) ve bağışıklık hücrelerini antikorlar üretmesini sağlar.”

Ve şöyle devam ediyorlar: “Korona virüsü üzerindeki hücrelere girmesini sağlayan spike proteini 1.273 yapı taşlarından (amino asitler) oluşur. Bu parçalar arasında beş amino asitten oluşan bir dize (VVNQN) vardır ki benzer bir dize sıralamasıyla (VVLQN) insan plasentasında üretilen ve 538 amino asitten oluşan syncytin-1 proteininde de bulunur. Kısırlık iddiasında bulunanlar aşıların plasenta üzerindeki bu proteine karşı da antikor üreterek plasentayı yok etmesidir. Gerçek şu ki her iki protein arasındaki yapısal benzerlik sadece %0,75 (sıfır virgül yedi beş) dir. Bununla birlikte, plasentada bulunan VVLQN amino asit dizisi hücrenin dış kısmında değil, yüzeyin altındaki trofoblastta ve iki lipid tabakası arasında bulunur, yani antikorlar için doğrudan ulaşılamaz bir konumda. Bu nedenle korona spike proteinine karşı antikor oluşturan herhangi bir aşının aynı zamanda plasentada sinsitin-1’e karşı bir bağışıklık tepkisi oluşturabileceği ve dolayısıyla beş amino asitlik bir diziye olan benzerliği nedeniyle kısırlığa neden olabileceği iddiası açıkçası pek de mantıklı değil. Bahsedilen plasenta proteinine karşı birebir uyan antikorlar bile plasentada bulunan bu proteine ulaşması neredeyse imkânsızdır.” Prof. Markert devam ediyor: “Ayrıca teori bir başka bakış açısından da oldukça mantıksız. Örneğin bu iddia doğru olsaydı COVID-19 hastalığına yakalananlarda kısırlık riski artmış olmalıydı çünkü canlı virüsün kendisi tarafından bir enfeksiyon olması durumunda, spike proteini tarafından tetiklenen antijen yükü ve buna dayalı antikor üretimi, aşılamadan çok ama çok daha yüksektir. Şimdiye kadar elimizde COVID-19 geçiren kadınların daha az doğurgan olduğuna dair veya böyle bir yan etkiyi gösteren bilimsel bir kanıt yoktur.” Ve son olarak “spike proteini tarafından indüklenen antikorların benzerlikleri nedeniyle kısırlığı tetikleyebileceği iddiasına karşı üçüncü bir argüman daha var. Örneğin multipl skleroz veya tip 1 diyabet gibi çeşitli otoimmün hastalıklar HERV-W-env proteinine karşı üretilen temelimab antikoru ile birkaç yıldır tedavi edilmektedir. Kaldı ki bu proteinin amino asit dizisi bahsedilen plasenta proteini insitin-1 ile %81 (seksen bir) benzerlik göstermektedir. Temelimab ile yapılan bilimsel çalışmalar pratikte plasenta proteinin işlevselliğine etki etmediğini göstermiştir – ki bu fizyolojik plasenta gelişimi için önemlidir. Yani %81 benzerliği olan bir proteine karşı üretilen bir antikor ile birkaç yıldır farklı hastalıklar tedavi ediliyor ve plasentaya hiçbir etkisi olmuyor ama %0,75 (yüzde bir bile değil) benzerlik gösteren bir proteine karşı üretilen antikor böyle bir etkiyi gösterecek öyle mi? Bu pek mantıklı değil!”

Sonuç olarak alanlarında uzman iki profesör (Schleussner ve Markert), plasenta araştırmaları ve üreme tıbbı çalışmalarından elde ettikleri bulgulara dayanan argümanlarıyla kısırlık sebebiyle aşı olmaktan çekinen genç kadınları korkularından uzaklaştırabileceğini umuyoruz. Her iki profesör de COVID-19 hastalığından ve büyük ölçüde hala bilinmeyen uzun vadeli sonuçlarından kaçınmak için tüm kadınlara aşılanmayı açıkça önermektedirler.