”Türkiye’de Alman İzleri” kitap oldu

”Türkiye’de Alman İzleri” kitap oldu

ABONE OL
01:21 - 16/06/2019 01:21
”Türkiye’de Alman İzleri” kitap oldu
2

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 

 

”Türkiye’de Alman İzleri” kitap oldu

Siyaset ve tarih bağlamında Türk-Alman İlişkileri konularında yaptığı araştırmalar ile tanınan Tarihçi Dr. Latif Çelik’in ikili ilişkilere önemli ölçüde ışık tutacak olan yeni kitabı ”Türkiye’de Alman İzleri” adı altında yayınlandı

Son dönem Osmanlı – Alman ilişkileri ile Cumhuriyet dönemine de mercek tutan kitap İsviçre, Avusturya ve Almanya’daki tüm yayınevlerine aynı anda ulaştı.


Kitabın önsözü ise Prof. Kemal Çiçek tarafından yazıldı.

Tarih ve kültür meraklısı okuyucular ile geçtiğimiz haftalarda buluşan Dr. Latif Çelik’in yeni kitabı ”Türkiye’de Alman İzleri” Logophon Verlag tarafından yayınlandı. "Almanya’da Türk İzleri" adlı kitabı ile sık sık gündeme gelen tarihçi Çelik’in yeni kitabında Haçlı Seferleri sırasında Anadolu Platosunu geçip Kudüs’e uzanmak isteyen orduların ünlü Alman komutanı Friedrich Barbarossa’dan başlayan ve Almanlar ile Türklerin askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri kronolojik bir biçimde okuyucuya sunuluyor. Türkçe ve Almanca olarak iki dilde basılan kitap ile ilgili 2012 yılı Haziran ayına kadar çok sayıda okuma akşamı ve imza günleri tertipleneceğini belirten Logophon Yayınevi yetkilileri ”Türklerin 50. yılında iki önemli eseri Türk ve Alman okuyucu ile buluşturuyoruz. İki millet ve kültürün birbirini tanıması en önemli amacımızdır. Entegrasyona bundan daha büyük bir katkı olamaz” dediler.
 

turk-alm-iz-kit-b.jpg

İki milletin karşılıklı izlerini araştırmak için 20 yılda 130 bin kilometre yol gidip sayısız makale yazan ve 12 ayrı ülkede 120’den fazla konferans veren yazar, ”milletler ilişkide bulunduğu ülkeler ve tarihleri hakkında doğru temel bilgiye sahi olurlarsa geleceği daha iyi okurlar” derken, Türkler ve Almanlardaki geçmiş tarih ile ilgili bilgilerin son derece eksik olduğunu, bunun da gündemdeki baskın entegrasyon tartışmalarında Türklerin aleyhine kullanıldığını belirtiyor.

Almanca konuşan ülkelerdeki kitapçılarda aynı anda satışa sunulan kitap ile ilgili olarak yazar Çelik’in verdiği bilgiler, sert söylemleri ile toplumsal barışa olumsuz etkiler yapan çevrelere karşıda pozitif yönde katkılar sağlayacağa benziyor. 2012 yılı başından itibaren çeşitli üniversite ve kurumlarda 8 okuma aksamı ve kitap tanıtımı planlanmış durumda.
 


Yazar Çelik ile tarihçiliği, araştırma sürecini, güçlükleri ve bir yazarın karşılaştığı bilinmeyen engelleri konuştuk.


ha-ber.com:
Sizce tarih nasıl okunmalı, tarihi okuyan ne anlamalı?
 

Dr. Latif Çelik:
Tarih geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini yer ve zaman bildirerek, sebep-sonuç ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır. Bir defa tarih geçmişte yaşanan olmuş ile bitmişlerin hikâyesi olarak görülmemelidir. Tam tersi tarih, geleceğin üzerine bina edilmesi gereken çok önemli bir bilim dalıdır. Milletlerin karşılıklı bakış açıları bazen 2-3 asırda netleşir. Bu uzun zaman dilimini ancak tarih ilminin bilimsel merceği ile ortaya koyabilirsiniz. Tarihin geçmişinde kalan ilişkiler aslında günümüzün ve geleceğimizin temellerinin atıldığı malzemeler yumağıdır. Günümüzde siyasi kararlar verenlerin ilk önce bilmesi gereken en önemli konuların ambarıdır tarih. Gelecek ile ilgili yapılacak planlamalar da temelini tarihe dayandırmak zorundadır. Kısacası tarih bir millet için otomobilin dikiz aynası kadar önemli ve ileriye giderken arkada olup bitenleri kontrol edebilecek önemli bir mekanizmadır.
 

ha-ber.com:
O zaman tarih bilimi Türkler ve Almanlara ya da iki milletin arasındaki ilişkiler için ayrı bir önem arz ediyor olsa gerek?
 

Dr. Latif Çelik:
Elbette. İki milletin birbiri ile olan ilişkisi çok eskilere dayanır. Zaten günümüze yorum getirebilmek için çok eskilerden beri alıp getirerek yasanmış ilişkileri mercek altına almakta fayda var. Günümüzde Alman toplumunun Türklere, Türkiye’ye ve Türk Milletine olan bakış açısı geçen 50, 100 hatta 300 yıldan bu yana şekillene gelmiştir. Bu tespit Türkiye için de böyledir. Bunları sıralarken tarih ilmini önemini anlatmaya çalışırım. İnsanlar bana göre ne kadar iyi tarih bilirlerse günümüzdeki gelişmeleri o derece de iyi ve sağlıklı analiz ederler.
 

Türk – Alman ilişkilerine gelince, elbette iki millet ve devletin tarihi içerisinde inişli çıkışlı ilişkileri oldu. Ama bu ilişkiler hiç bir zaman donma ya da kopma noktasına gelmedi. Türk – Alman ilişkileri hiç bir zaman hükümetler arası siyasi masalarda al – ver ilişkisi olarak şekillenmedi. Halktan halka da bir ilişki aşırlar boyu ola geldi. Hatta en alttakiler, onların içinden gelen işadamları, halkın içindeki elitler zaman zaman siyasileri yaptıkları yanlışlarda uyara geldiler.
 

turk-alm-iz-kit-c.jpg

ha-ber.com:
İyi tarih bilmenin sizce entegrasyona olumlu bir katkısı olur mu?
 

Dr. Latif Çelik:
Kesinlikle evet cevabi alırsınız benden. Kişiler tanımadıklarına tepki gösterirler, oysa tanımak kendileri içinde bir insanlık görevidir ama kimse ”tembel olduğumdan ilgilenmem gereken çok önemli konuları kaçırıyorum” da demek istemez. Günümüzün baskın gündemi entegrasyon tartışmaları açısından Türk – Alman tarihi oldukça önemlidir. Bir defa bu konu iki milletin ortak geçmişidir. Yasayan nesiller tarafından ne kadar iyi bilinirse entegrasyon tartışmalarındaki sertleşmelerin o derece yumuşak söylemlere yerini bırakacağına inanıyorum. Her iki taraftada tarih bilgisi çok eksik olan büyük bir kitle var. Bir defa Türk – Alman ilişkilerinin günü birlik ve 20 – 30 yıl önce kurulan bir ilişki olmadığını her şeyden önce Alman dostlarımıza biz anlatmalıyız. Türkler Alman arkadaş ve komşularına tarihi süreç içinde nasıl bir dostluk ilişkisi sergileyerek onların zor ve sorunlu günlerinde yanlarında olduklarını anlatırlarsa bundan millet olarak da büyük fayda sağlarlar. Birbirini yeteri kadar tanımamak zaten entegrasyon probleminin beslendiği kaynaktır. Karşılıklı tanıma derken bunun başlangıcı için ilk müracaat edilecek yerlerdir tarihi vesikalara.
 

ha-ber.com:
Sayın Çelik 20 yıldan bu yana günlük Avrupa basınında yazılarınız çıkıyor. Gazetecilik yönünüzü tanıyoruz ama son yıllarda iki önemli eser ile özellikle Almanya Türklerinin gündemine oturdunuz. Günlük tartışmaların dışında kalarak sessiz sedasız yürüttüğünüz çalışmalar çok özel eserler olarak ortaya çıkıyor. Yaptığınız çalışma hiç te kolay olmasa gerek.
 

Dr. Latif Çelik:
Hayat zorluklar ile doludur. Esas olan zorlukları kolaylaştırarak hayattan zevk almak ise işte bunu gerçekleştirmeye çalışıyorum. Yaptığınız işi önce seveceksiniz, daha açıkçası bir isi en başta para kazanmak için yaparsanız orada amatör bir ruhtan bahsedilemez. Yeni değil, 25 yıla yekindir günlük gazetelere yazdığım haber ve makalelere bakılırsa onlar da tarih ağırlıklıdır. Tabi tarih değil magazin ve spora ilgi duyanların ”Ne alakamız olabilir 3 asır önce yaşananlar ile” dediği de olmuyor değil. Saygı duymak gerek, bilgi istendiği yerde verilir, taşa bilgi verilmez ki. Ama benim emek verdiğim günler haftalar ya da aylar alan bir araştırma da gazete sayfasında hakkı ile değerlendirilsin isterim. Bir araştırmacının ortaya koyduğu çalışmaya gerekli değer verilmemesi elbette çok üzücüdür. Onları da anlamak gerek, zaten günlük başın reyting pesinde kalmaya da mecburdur.
 

ha-ber.com:
Bu konuda tartıştığınız da oldu o zaman gazetelerin yazı işleri müdürleri ile?
 

Dr. Latif Çelik:
Estağfurullah, ne haddimize. Benim sadece samimi rica etme hakkım vardır. Yayınlansın, yayınlanmasın ona bakmadan devam ettim araştırmalarıma. İlerleyen yıllarda bugün Almanya Türkleri tarafından oldukça iyi tanınan Birlik Gazetesini 40 sayfa olarak yayın hayatına soktum. Aradan 20 yıl geçti. Araştırmalarımı peyder pey aylık olarak burada yayınlamaya başladım. Artık daha çok yazma, daha çok okuyucuya ulaşma imkânım vardı.
 

ha-ber.com:
Kitabin hatta konu ile ilgili ilk kitabinizin da yayıncısı bir Alman yayınevi. Neden bir Türk yayınevini seçmediniz, bu konuda bilinçli bir tercihiniz mi var?
 

Dr. Latif Çelik:
Millet olarak okuma yorgunuyuz. Maalesef magazin kitaplar bilimsel kitaplardan çok daha fazla revaçta Türk toplumunda. Kim evlendi, kim boşandı kim öldü cinsi eserlere ilgi büyük. Belki de Türk yayınevlerine istenen yönde değil de ağır bir tarzda bir eser sunduğum için ilgi çekmemiş olabilir. Ama Alman yayınevi ile de Almanca konuşan ülkelerin tamamındaki kitapçıların raflarında yer alma şansını yakaladı her iki kitabımda. İlk kitabımın satış rakamlarından da çok memnunum. İki yılda 6 baskı yaptı. İlk baskıyı bir Alman Yayınevinin çıkarması bence de isabet oldu diyebilirim.
 

ha-ber.com:
Pekiyi kitabınızı okuyanları takip etme şansınız yani kim okuyor kitabınızı hiç analiz ettiniz mi?
 

Dr. Latif Çelik:
Okuyucuların %80’den fazlasının Alman olduğunu yayınevinden öğrendim. Bizimkiler beni arayıp tebrik ediyor, okudunuz mu diye sorunca, ”hayır ama sen mutlaka güzel yazarsın” diyerek işi şakaya bozuyorlar. Çok ilginç, kitabı dik değil yatık olarak bastığı için yayınevini eleştirenler gerekçe olarak dolapta güzel durmadığını söylüyorlar. Demek ki Almanlar okumak, biz ise daha çok dolaba güzelce yerleştirmek için kitap alıyor musunuz gibi bir fikir oluşuyor burada. Tatbikî ciddi şekilde inceleyip bana görüş yazan arkadaşlarımız da var.
 
 

turk-alm-iz-kit-d.jpg

ha-ber.com:
Son kitabınız Türkiye’de Alman İzleri, ilkinin adi ise ”Almanya’da Türk İzleri ” idi. Üstelik bu kitabınız da iki dilde yayınlandı. Bilinçli olarak mı böyle bir sıra takip ettiniz?
 

Dr. Latif Çelik:
İlk kitabımın basılması için yaptığımız görüşmelerde elbette sponsor yayınevi tarafından ne yapmak, nereye varmak istediğim konusunda uzun görüşmelerimiz oldu. Açıkça, iki milletin ilişkilerine bilimsel yönden katkıda bulunmak istediğimi belirtince bunun entegrasyon için çok önemli olduğu ama her iki ülkedeki karşılıklı izlerin de araştırılması gerektiğini ortaya koydular. 2009 yılı Mayıs ayından itibaren Türkiye’de çeşitli arşiv, kronik, saray ve kütüphanelerde araştırmalara başladım. 2010 yılı başlarından itibaren saha araştırmalarına çıkarak Kars, Ankara, Adana, Konya, Eskişehir ve İstanbul’da çalışmalarda bulundum. Osmanlıca konusunda çeşitli üniversitelerdeki asistan arkadaşlarımdan destek aldım. Burada Ankara bölümü ile ilgili Prof. Dr. Kemal Çiçek ve Toroslardaki belemedik bölümü ile ilgili olarak ta Prof. Dr. Hüsnü Çelik’e özellikle teşekkür etmek istiyorum.
 

İki dilde yayınlanmasının nedeni ise, Türk ve Alman çocukları daha ilkokul yıllarında iken aynı konuyu kendi dillerinde okuyup küçücük kalpleri ile gerçek bir uyumun temellerini atabilsinler fikrinden yola çıkılmasıdır.
 
 

ha-ber.com:
Kitaptaki bölümleri kısaca konu başlıkları halinde okuyucularımıza ipucu olarak verebilir miyiz?
 

Dr. Latif Çelik:
Konuşmamızın başlangıcında belirttiğim gibi 1190 yılındaki Haçlı Seferlerinden günümüze kadara gelen bir çizgiyi takip ettik. Elbette zaman dilimi derseniz Osmanlı dönemindeki ilişkilerimiz Cumhuriyet döneminden daha çok yer tutuyor kitapta. Prusya – Osmanlı Siyasi ilişkileri, Moltke’nin Osmanlı’yı inceleme gezisi, Osmanlı’ya çalışmak için gelen Almanlar, Kars bölgesindeki Alman asıllılar, Sultan II. Abdulhamit ile Kayser II. Wilhelm ilişkisi, Türkiye’de açılan Alman Okulları, I. Dünya Savaşı yılları, Türkiye’ye kaçan Yahudi asıllı akademisyenler ve son dönem isçi anlaşmaları kitaptaki başlıklardan ilk göze çarpanlardır.
 
 

ha-ber.com:
Kitabınızda çok eskilerden günümüze kadar takip edilen bir kronolojik sıralama var. Doğrusu ikili ilişkilerin bu derece detaylı olduğu günümüzde çok az bilinmektedir.
 

Dr. Latif Çelik:
IKG- Kültür Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları adlı bir enstitümüz var. 2010 yılı Eylül ayında 50 Türk ve 50 Alman gencine Türklerin ve Almanların tarihi denince ilk aklınıza gelen nedir diye sorduk. Alman gençler çok ilginçtir, okul yıllarında 7. Sınıftaki tarih kitaplarında önemli bir bölüm olan ”Türken vor Wien – Türkler Viyana önlerinde” bölümünü en hisli hatırladıklarını söylerken, bizimkiler ”Almanların Türkiye’de yaptıkları Bağdat Demiryolu ”nu hatırladıklarını söylediler. İlk bakışta göze çarpıyor ve her iki tarafta da bakış açışı fakirliği -eksikliği- var. Bu tarihin derinliğini bilmemekten gelen bir konudur. Türkler ve Almanlar ayrı din, dil ve kültürden olmalarına rağmen dünyada en ilginç ilişkiye sahip olan iki millettir. Almanların Türkiye’deki izlerinin sadece demiryolu inşaatları değil, çok değişik sahalarda günümüze kadar uzanan izleri var. II. Abdülhamit döneminden sonra gelişen ilişkiler modern cumhuriyetin ilk 15 yılında da devam etmiştir. Hatta bugünkü modern Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara Alman mimarların projelerinden doğmuştur. Bu ilişkilerin derinlemesine bilinmesinin Almanya’daki aktüel gündem entegrasyona da çok olumlu katkılarda bulunacağına inanıyorum.

ha-ber.com 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.