TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ ATAYURDU ÖZBEKİSTAN’DA(I)

TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ ATAYURDU ÖZBEKİSTAN’DA(I)

ABONE OL
21:56 - 19/04/2025 21:56
TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ ATAYURDU ÖZBEKİSTAN’DA(I)
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Önce Taşkent. Sabah 06.35 te Taşkent havaalanındayız. Rehberimiz Hüseyin Bağır’ı bizi bekliyor olarak bulduk Taşkent havalimanında.  Yanında Muhammed Emin de vardı. Türk Eğitim Derneğinin logosu karşıdan bizi selamlıyordu. Hemen toplandık o logonun altında. Hüseyin oldukça nezaketli bir delikanlı. Diyarbakırlı. Esmer, uzun saçlı, sakallı zayıf yapılı orta boylu bir delikanlı. Muhammed Emin biraz uzun boylu tıknaz bir delikanlı. O da nezaketli. Muhammed emin Taşkentliymiş.

Hoşbeşten sonra, arkadaşlar toplanıncaya kadar o günün programını hemen kısaca anlattı Hüseyin. Sorumluluk sahibi birinin yapacağı şeyi yaptı. Güven verici bir duruşu var. Ne yaptığını bilen bir öz güvendi onun ki. 

Sayı tamamlanınca kalacağımız otele hareket ettik. 30 dakikalık mesafedeymiş otel. Kahvaltıdan sonra ver elini Taşkent dedik ve çıktık meydana. İlk intibaımız olumlu. Caddeler geniş, sokaklar tertemiz, ortam sakin, insanlar mutlu görünüyor. Çarşı -Pazar canlı, satıcılarla anlaşmak o kadar zor değil. Bizim kullandığımız Türkçeye teşneler. Alışveriş heyecan verici. Pazarlık edebiliyoruz. Sabit fiyat, malı seç, al götür kasaya ver. Parayı ver malı al. Ne kadar da sıkıcı imiş bizim yaptığımız Avrupa’da. Burada farkına vardık o sıkıcılığın. His yok, heyecan yok. O neymiş öyle robot gibi. Dil konusunda da tam anlaşamayınca el-kol hareketleriyle falan eğlenceli bir iş oluyor alış-veriş Özbekistan pazarında…

Barak Han Medresesi, Tilla Şeyh Camii, Hazreti İmam Mozolesi (Abu Bakr Kaffal Şaşi Türbesi), İmam Buhari İslam Enstitüsü, Küçük mescitler ve kütüphane. İlk gün yaptığımız ziyaretlerden bazıları…

İkinci gün metro ziyaretleri yaptık. İlk metronun Londra’da ikinci metronun da İstanbul’da yapıldığını biliyoruz. Yıldız hanım da mesleğini seven birisi.  Durmadan konuşuyor.  Bilgimizi o da tasdikledi. Hanım hanım bir kız. Hiva’da doğmuş, Türkçesi akıcı, Türkçe espri bile yapabiliyor.

Sonra da Emir Timur ile tanışmak üzere yola çıktık. Parka girince usulen selamımızı verdik. Bizi muhabbetle kucakladı, kucakladı kucaklamasına da; bizdeki kuyruk acısı o sıcak karşılamaya eş değer bir samimiyete mâni oldu. Kendisine hemen Ankara Savaşını sorduk, arkası arkasına yapıştırdık soruları; neden yaptın o yaptıklarını dedik, mutlumusun şimdi? dedik, madem geriye dönüp gelecektin ne demeye Osmanlıyı 25 sene geriye attın? dedik. Daha çok şey dedik.  O da pişman olmuş yaptıklarından zaten. Bizi kucaklayışı da ondanmış.

HİVA

Emir Timur ile uzunca bir sohbetimiz oldu, Taşkent özgürlük meydanında. Farklı bir kişilik Emir Timur. Biz ona aksak Timur (Timurlenk) diyoruz. Savaş için ülkesinden zaman zaman ayrılmış, ayrılmış ayrılmasına da ülkesine hiç bir zaman eli boş dönmemiş. Ülkesini seven bir devlet adamıymış. El koyduğu ülkelerden eli kalem tutan, sanatkâr, ilim adamı, kitap ve yeni icad edilen ne varsa hepsini toplamış getirmiş Özbekistan’a. Getirdiği o ilim adamlarının, sanatkarların her birine imkân tanımış; paraysa para, elemansa eleman, devlet desteğiyse devlet desteği, o insanların önüne konulmuş. Sonra da ”haydi bakalım yürüyün” denilmiş. Emir Timur demiş bunu.

Özbekler onun için, “Özbekistan’ı Özbekistan yapan adam” diyorlar. Halkın her kesimi onun önünde saygıyla eğiliyormuş. Rehberimiz Yıldız Hanım söyledi bunları. Kanunla falan da korunmuyormuş Emir Timur…

Emir Timur’la vedalaştık. Ülkesi için iyi şeyler bütün bu yaptıkları ama bizim nazarımızda aklanmasına vesile olacak şeyler değil. Kendi ülkesini güzelleştirmek için başkasının, hem de Müslüman kardeşinin ülkesini yerle bir etmek yakışmamış Emir Timur’a … bu kolay affedilecek bir hata değil.

Sabahın erken saatinde kaldırdı rehberimiz Hüseyin. Taşkent’ten uçakla Ürgenç’e uçtuk. Oradan otobüsle Hiva’ya geçtik. Hiva Özbekistan’ın Harezm bölgesinde.  Orta Asya (Türkistan)’nın kadim şehirlerinden birisi. Tarih boyunca önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Hanlar şehriymiş.

Hiva’ya yaklaştıkça heyecanlanıyoruz. Çünkü, gördüğümüz resimler üzerinden değerlendiriyoruz henüz Hiva’yı. İç kaleye geldiğimizin anonsu yapılınca rehberimiz tarafından, neresidir Hiva diye etrafımıza şöyle bir baktık. Gözlerimiz kalelerden bir kale görünce hayal kırıklığına uğradık. Burası bizim hayalimizdeki Hiva değildi. Dış görünüşe aldanmamak lazımmış.

Müthiş bir tarih ile karşılaştık kalenin içine girince. Gerçekten Orta Çağ şehirlerinden bir şehirmiş Hiva. Korunmuş. Hem de güzel korunmuş. Rehberimiz Yıldız “Kaleden içeriye girerken Orta Çağ’dan kalma bir şehirde dolaşmaya hazır mısınız”? demişti. Doğru demiş. Kerpiçten yapılmış küçük küçük evler. Arnavut kaldırımlı daracık sokaklar, asfalt yok, bazı yerlerinde Arnavut kaldırımı da yok. Toprak yollarda yürüyoruz.

Sokak aralarında müşteri bekleyen satıcılar, binaların arasından göğe yükselen turkuaz renkli minareler. Sanki birbirleriyle yarışıyorlar, kimisi 25 metrede kalmış kimisi 55 metreye kadar ulaşmış. Medreseler, saraylar, kervansaraylar ve camiler rengarenk mozaiklerle süslenmiş. Kapılar ise başka bir güzellikte. O nasıl bir işçilik öyle. Kanaviçe gibi işlenmiş o sert ağaçlar ilmek ilmek. Sabır meselesi.

İç kale ve dış kale olarak ikiye ayrılıyor Hiva. İç Kale, açık hava müzesi olarak niteleyebileceğim bir şehir.

Efsanelere göre, Hiva şehri Nuh’un oğlu Sem tarafından, çölde kazdığı bir kuyunun etrafında kurulmuş. Bu kuyu, lezzetli suyu nedeniyle kervanların uğrak yeri olmuş ve şehir zamanla gelişmiş İpek Yolunun merkezi olmuş. 

Etrafı surlar ile çevrili olan bu tarihi miras, Türk İslâm Medeniyetini, ayne’l-yakīn içimizde hissetmemize yaradı.

Daha Özbekistan turunun başındayız ama buraya kadar anladığımız o ki; Özbekistan mutlaka görülmesi gereken bir ülkeymiş meğer. Geç kalmışız. Hem de çok geç.

Devam edecek

RÜŞTÜ KAM

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP