SOSYAL DEMOKRASİ’NİN ÇIKMAZI

ABONE OL
18:46 - 01/10/2020 18:46
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Almanya’da yapılan Federal ve Hessen Eyalet seçimlerinde CDU-CSU-FDP çoğunluğu sağlayamadı.

SPD’nin, Yeşil ve SOL Parti ortaklığı ile iktidar olanağı çıktı.

SPD Federal Yönetiminin tutucu kanadı yine tarihi bir yanlışlık yaparak, Federal düzeyde ve Hessen SPD’ ye tekrar CDU-SPD ortaklığını dayatmaktadır.

Küresel Kapitalizmin temsilcisi CDU ile SPD hangi konularda uzlaşabilir?
Geçen dönemlerde yaptığı gibi kapitalizmin yarattığı ekonomik krizlerin bedelini çalışanların, halkın refahından keserek mi ödeyecektir.

Avrupa Birliği içerisinde asgari ücret artırımına karşı çıkan ülkelerin başında gelen ülke; CDU’nun iktidar olduğu Almanya’dır.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından ve Doğu Avrupa’daki görece sosyalizmin çökmesinden sonra durağan bir sürece giren Avrupa Sosyal Demokrasisi kendini yenileyememiş, klasik ilkelerinden bile geriye dönüşmeyi yeğlemiştir.

Hâlbuki sosyalist bloğun dağılmasından sonra ortaya çıkan sol boşluğu doldurarak, vahşi kapitalizmin karşısına demokrasinin gelecekteki barış, özgürlük, eşitlik, adil bölüşüm ve dayanışma ilkeleriyle küresel bir model olarak çıkabilirdi.

Daha kararlı ve inançlı programlar üreterek sosyalizme sahiplenmesi gerekirdi.

Bu sahiplenmeyle hem dağılan sosyalizm deneyiminden gelmiş Doğu Avrupa ülkelerine, hem de yerküredeki üçüncü yol arayışında bocalayan ülkelere gerçek bir önderlik görevini üstlenebilirdi.

Geçmişte Ortodoks Sosyalizme karşı demokratik sosyalizmi pratikte de uygulayarak Sosyal Devlet modelini Avrupa’da kuramsallaştıran sosyal demokrasi, solun ve emeğin buluşacağı bir köprü görevini başlatmış ve önemsenecek bir ivme de kazanmıştı.

Sovyetlerin, kapitalizmin görece demokrasisi ve görece refah rekabetine, tüketim ekonomisinin illüzyonuna dayanamadığı için dağılmasının ardından, kapitalizmin halka verilmesini zoraki onayladığı ödünleri de duraklatması bir yana, verilen ödünler de geri alınmaya başlamasının sorumlusu Almanya, İngiltere ve Fransa’daki sol-sosyal demokrat partilerdir.

Halkın ve işçi sınıfının dışlandığı, marjinal grupların öncü rolünü üstlendiği dönemlerde Avrupa’da umut olmuş, kapitalizmin, (komünizm korkusundan) sosyal devlet oluşmasına açıktan tavır almayarak ödünler vermesi belki de sosyal demokratları gevşeme sürecine sürükledi.

Ortalığın toz duman olduğu noktada, duvarlar yıkılırken, insanlar tüketim ekonomisine kurtarıcı gibi koşarken sosyal demokratlar bu sonuçsuz tercihlerin rüzgârına kapıldı.

Yıkılan duvarların arkalarına sarkan kapitalizm, ucuz emek sömürüsü yanında tüketime, lükse susamış sosyalizm bezgini toplumları hızla borçlandırmaya başladı.

İskandinavya ülkelerinde Sosyal Demokrat Partilerin öncülüğünde kurumsallaşan sosyal adalet ilkesi ile refahın toplumun çalışan katmanlarını kapsamasını sağladığı halde diğer sosyal demokrasi ile yönetilen ülkelerdeki başarısızlığın yönetim kadrolarından kaynaklandığı görüşleri daha gerçekçi olur.

Sosyal Demokrat partilerin sermayeden yana yüzü, emekten yana olan yüzüne üstünlük sağlaması refahın sömürü düzeni ile kazanılmasına yönelmesini öngörmüştür.

Burada yalnız Sosyal Demokrat Partiler değil, İşçi Sendikalarının da sınıfsal mücadeleden kopmalarının da payı unutulmamalıdır.

Sosyal Demokrat Partiler, Sosyal demokrasinin varoluşunun temel ilkeleriyle demokratik sosyalizme yeni bir yüz, yeni bir eşitlikçi, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı demokrasi’yi, paylaşımcı ve dayanışmacı bir sosyal adaleti yalnız işçi sınıfının değil, çalışan tüm kesimlerin sahipleneceği bir programı ortaya koyamadı.

Birçok Avrupa ülkesinde Sosyal Demokrat partiler iktidara geldi.

İngiltere’de Tony Blair, Almanya’da Gerhardt Schröder, İspanya’da sol, sosyalizm çizgisinden koparak sağ liberalizmi uygulamaya koydular.

11 Eylül saldırılarını bahane ederek ABD’nin sömürgeci saldırganlığını desteklediler.

Schröder ve Blair ortaklaşa sundukları Schröder-Blair-Papier ile hedefledikleri Üçüncü Yol dayatması aslında Neo-Liberalizmin hedeflendiği yeni bir Avrupa idi.

Neue Mitte (Yeni Orta) olarak tanımlanan bu ortak çıkışta sosyal adalet ve dayanışma ilkeleri kaldırılarak yük çalışanların omuzlarına yüklenmiştir.

Reform ambalajıyla sunulan katı önlemler çalışan kesimi yoksullaştırmakla kalmamış, gelecekteki yaşamları için de karamsar sonuçlar yaratmıştır.

Sağlık alanında getirilen yükümlülükler, yoksulluk düzeyindeki insanları ilaçlarını bile alamaz duruma düşürmüştür.

Reform olarak sunulan bu gibi neo liberalist yaptırımların sosyal demokrasi ile uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığı seçmenler tarafından bilindiği için ilkelerini terk eden kadroları oy vermeyerek cezalandırmıştır.

AB’nin, lider ülkeleri Avrupa’da modern, çağdaş, özgür, eşitlikçi, sosyal adaleti hedefleyen bir düzen getirmekten çok hangi ülkeye hangi yatırımla daha fazla para kazanmanın kurallarını uygulamaktadır.

Yunanistan, İspanya gibi ülkelere verdikleri borçların üretime değil tüketime yönelmeleriyle bu ülkelerde lüks arabalarla görece bir zenginlik görünümü vermişti. Daha sonra gerçek ortaya çıkınca yanlışlığı kapatmak için AB ülkelerindeki çalışan kesimin ödediği vergilerle tekrar borçlar verilmiş, hibeler yapılmışsa da sorun çözülememiştir.

AB, Avrupa para birimi Euro’ya geçerken gerekli önlemleri almamış, aşırı fiyat artışları yaşam şartlarını daha çok zorlaştırmıştır.

Bu dönemlerde iktidarda olan Sosyal Demokrat Partiler gereken önlemi almayarak hayat pahalılığına göz yummuştur.

Fransa’da başkanlık seçimini kazanan François Hollande sosyalist bir başkan değil, sömürgeci bir devlet başkanı gibi ABD’den daha azılı savaş yanlısı tutumuyla öne çıkmayı yeğledi.

Geçen dönemlerde; Almanya, İtalya, İngiltere, Fransa, İspanya iktidar olan Sosyal Demokrat partiler sol siyasetlerini bırakarak Liberal partilerin bile sağına geçmelerini sol seçmen affetmedi ve iktidarlarına son verdi.

Solun ve demokratik sosyalizm’in bittiği, sermayenin dayattığı kapitalizmin rakipsiz kaldığı gibi gerçekdışı bir karamsarlığın pompalandığı bir süreçten geçmekteyiz.

Bu süreçte emeğin, halkın, hatta orta sınıfın yoksullaşması yanında, barışın yerini savaşın aldığı bir dünya yaratılmaktadır.

Ortadoğu’da ki ve Kuzey Afrikada’ki petrole sahip olabilmek için ora halklarının birbirini katletmesini Arap Baharı diye sunmak insanlık adına işlenmiş en ağır suç olarak tarihe geçecektir.

Sosyalizm ve sol; emek-sermaye çelişkisi oldukça hep gündemde kalacaktır.

Sosyal Demokrasi: dünyada barışın, özgürlüğün, eşitliğin dayanışmanın, sosyal adaletin geçerli olacağı en gerçekçi hedeftir.

Bu hedefe bu ilkeleri rehber edinen kadrolarla, kitlelerle olanaklıdır.

Muhafazakârlık ve Liberalizm emperyalizmin gıdasıdır.

Sol’un, Sosyal Demokratların hedefi barışın, özgürlüğün, sosyal adaletin, dayanışmanın küreselleşmesidir.

Eğer Sosyal Demokrat partiler ve SPD bu hedeften saparak sadece kapitalizmin yedek lastiği olmayı hedeflerse gelecek seçimlerde bedelini daha ağır öder.

Yıldız AKALIN

Not: Sol’u ve Sosyal Demokrasiyi benimseyen kesimlerin böylesi bir tartışma ortamında düşüncelerini, önerilerini gündeme taşıyarak barışa, bölüşüme, emeğe, özgürlüğe ve eşitliğe katkı sağlayacağına inanıyorum. Y:A.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.