ŞİKENİN HUKUKU

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

”İleri demokrasi” ile yönetilen ülkemizde her yer kaynamaktadır. Bu kaynama futbolu da içine almıştır. 3 Temmuz 2011 tarihinden beri futbolumuz şike ve teşvik primi olaylarıyla sarsılmaktadır. Tıpkı Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi gizli belgeler, tutanaklar, resimler, görüntüler, dinlemeler yasa dışı bir şekilde medyaya servis edilmektedir. Bazı kulüpler peşin olarak suçlu ilan edilmiştir.

Olayın ilk çıktığı günlerde Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF), şike olaylarıyla ilgili yaptığı ”kesin hüküm açıklanana kadar kulüpler ve kişilerle ilgili herhangi bir işlem yapılmayacak. Mahkeme kararına göre küme düşme, puan silme, seyirden men gibi cezalarla ilgili işlemler yapılacaktır” açıklaması doğru ve yerinde bir karardı. Ancak ne olduysa TFF, verdiği bu kararın arkasında duramadı. Bu olayın ardından yapılan talihsiz açıklamalar, TFF yönetimini zor durumda bıraktı.

Yapılan gizli pazarlıklar sonucunda, şampiyon olan takımın yerine, ikinci olan takımı Avrupa kupalarına göndermek, TFF’nin yapılan işlerde ciddiyetten uzak olduğunu kanıtlamaktadır. Soruşturma devam ederken TFF, ”iddianame kabul edilirse derhal karar vereceğiz” şeklinde açıklama yaptı ama bu kararın da arkasında duramadı.

Geçtiğimiz yıl Nisan ayında şike ve teşvik primi konusunu yasa ile önlemek ve kontrol altına almak için, kulüp başkanlarının da destek verdiği bir yasa çıkarıldı. Ancak çıkarılan bu yasa detaylı incelenince, şike ve teşvik primi için önerilen cezaların çok ağır olduğu görüldü. Geçtiğimiz Aralık ayında yapılan yeni düzenlemeyle, ağır olan yaptırımlar yumuşatıldı. Yeni düzenleme sonucunda şike yaptığı iddia edilen tutukluların büyük bir kısmı tahliye edildi. Ancak geçen yılın şampiyonu olan takımın başkanı ve yöneticilerinin tutuklulukları halen devam etmektedir.

Sürekli güven yitiren TFF, kamuoyunun artan baskısı sonucunda 26 Ocak 2012 tarihinde Ankara’da olağanüstü genel kurul kararı aldı. Bu genel kurulda, adı şike ve teşvik primi iddialarına karışan kulüplere uygulanacak cezaların değiştirilmesi gündeme getirildi. Yani sadece bir kez küme düşürme cezası yerine, puan silme cezası verilmesi isteniyordu. Tutuklu bulunan Fenerbahçe Kulübü Başkanı, bu değişikliğe karşı olduklarını, cezaların aynen kalmasını istediklerini bildirdi, kulüp yönetimi de, küme düşme olasılığına karşın, bu değişikliğe ilk karşı çıkan kulüp oldu.

TFF’nin istediği bu değişiklik önerisi genel kurul tarafından kabul edilmedi. Yaşanan bu sürecin sonunda yapılması gereken en doğru yolun TFF yönetiminin istifa etmesi ya da istifa ederek güven tazelemesi olacaktır. Eğer TFF yönetimi istifa etmezse, yapacağı en tutarlı hareket, 14 Şubat 2012 tarihinde ilk duruşması yapılacak davanın sonucunu beklemek olmalıdır ki, zaten sürecin başındaki ilk açıklamaları da böyleydi. Bundan sonra TFF yönetiminin başka önerilerle kamuoyunun karşısına çıkması hem kendilerine, hem de Türk sporuna daha büyük zararlar verecektir.

Hükümetin bir bakanının, geçen yıl sezonu ikinci sırada tamamlayan takım için; ”Trabzonspor’un hakkı olan kupanın bu şehre gelmesi için çok ince ayar çalışma yapıyoruz” demesi, gelinen süreci gözler önüne sermektedir. 2005-2006 sezonundaki Denizlispor Fenerbahçe maçında, Galatasaray’ın Denizlispor’a teşvik primi gönderdiği iddiasıyla ilgili soruşturmada, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı görevsizlik kararı vermiştir. Ortada henüz şikeyi kanıtlayacak bir iddia yokken, Galatasaray Spor Kulübü yönetiminin, Fenerbahçe Spor Kulübü’nü, UEFA’ya ”şike yaptı” diye jurnal ettiğini içeren TFF’nin resmi açıklaması üzerinde de, medya pek durmadı.

Henüz şike davası başlamamışken, mahkeme kararı yokken GS Başkanı Ünal Aysal, 26 Ocak’taki genel kurulun bitiminde; ”İddia edildiği gibi şikeden 10-11 kulübün sorunlu veya sorumlu olmadığını, 1 ya da 2 takımın küme düşeceğini” söyledi. Ayrıca eğer TFF yönetimi istifa ederse, sürecin uzayacağını bildirdi.

GS Başkanı aynı gün akşam bir televizyon programına konuk oldu. Galatasaray Kulübü’nün yeni stadının açılışına katılan başbakan ve bakanların, yoğun protestolar nedeniyle stadı terk etmeleri nedeniyle, kendilerine kin tutacaklarını düşünmediğini dile getiren GS Başkanı, seçimlerle ilgili hızlı bir oy analizi yapmayı da ihmal etmedi. ”25 milyon taraftarımızın 20 milyonu kendisine oy vermiştir” diyerek, gündeme damgasını vurdu. AKP’nin son seçimlerde yaklaşık 21 milyon dört yüz bin oy aldığı düşünülünce, AKP’ye verilen oyların yaklaşık %95’ini GS taraftarlarının verdiğini söylemek yanlış olmaz. Bu saçma ve yanlış hesap mantığı, GS camiasını sarsmıştır, kulüp başkanını toplum önünde komik ve yalaka durumuna düşürmüştür. Yüzyıllık köklü bir kulüp, siyasi iktidara yaranmak adına gülünç duruma düşürülmüştür. GS camiası, geçmişi başarılarla dolu büyük Galatasaray kulübünü, AKsaray haline getirmek isteyenlere gerekli yanıtı vermek zorunluluğundadır.

”İleri demokrasi” ile yönetilen ülkemizde, yargı bağımsız olmaktan çıkarılmış, hukuk aranır hale gelmiştir. Şikenin hukuku da, siyasi iktidarın isteği doğrultusunda ve medyanın yönlendirmeleriyle Ergenekon davası gibi, Balyoz davası gibi ucu açık olarak yürüyecektir. Unutulmamalıdır ki, hukuk bir gün herkese gerekecektir.

Suay Karaman
Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) Genel Sekreteri

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.