SELÇUKLU VE OSMANLI BAŞKENTLERİ (I)

ABONE OL
18:12 - 01/10/2020 18:12
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

SELÇUKLU VE OSMANLI BAŞKENTLERİ (I)

Grubumuz 20 üyeden oluşuyor. Kayseri’ye indiğimizde saat 14:30’ u gösteriyordu. Özçobantur ekibi karşıladı. Sorumlu yönetici ve rehberler koordinatörü Emin Oruç. Kaptan Sezgin Koparan. Gezimiz 10 gün sürecek. Kapadokya’dan sonra Selçuklu ve Osmanlı başkentlerini ziyaret edeceğiz.  Gezimizin adı “İnceleme ve Araştırma Gezisi.” Geziyi organize eden Berlin Türk Eğitim Derneği. 6 rehberimiz var gezi süresince. Hepsi Kültür ve Turizm Bakanlığı kokartlı.  Rehberler kendi bölgelerinde bizlere katılacaklar.  

Kayseri’yi gezmeye Hz. Mevlana’nın hocası Seyyid Burhanettin Mezarlığı ve Türbesinden başladık. Mezarlık ilk bakışta Romalılar’a ait gibi görünüyor. Ancak mezar taşlarının üzerindeki motiflerden ve yazılardan Müslüman Mezarlığı olduğunu anlıyorsunuz. İlk dönem Selçuklu mezarları,  oldukça bakımsız.  Türbeyi ziyaret ettik. Duamız şöyleydi: “Yarabbi bu mezarda yatan zatı adaletinle değil rahmetinle yarlığa. Günahlarını hayra tebdil eyle. Sevgili bir kulunsa onun yolunda yürümeyi bizlere de nasip eyle.” 

Bize muhalefet ederek türbede yatan zatı dualarında vesile kılanlar da yok değildi orada. Türbe taşlarına, örtüsüne ellerini sürüp yüzlerine meshedenler daha çok kadınlardan oluşuyordu.  
 
Türbenin bahçesinde simit satılıyorlar. Kayseri’ye özel bir simit olmalı. İlk defa görüyorum.  Orta büyüklükte bir tepsi kadar büyük. Bir simit üç kişiye rahat yetiyor. Lezzetli. 

Rehberimiz Emin oruç anlatıyor

Seyyid Burhaneddin (d. 1165, Tirmiz – ö. 1244 Kayseri) Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin yetişmesinde büyük emeği olan İslâm alîmi ve düşünürüdür. Seyyid Burhaneddin, Tirmiz şehrinde doğmuştur. Tirmiz şehri o zamanlar yetiştirdiği birçok âlimleri ile bilim, sanat ve kültür merkezi haline gelmişti.  Hazret-i Hüseyin’in torunlarından olduğu söylenir. İlim öğrenme arzusunun fazlalığından dolayı Belh’e giderek Sultân-ül-Ulemâ Behâeddîn Veled hazretlerine talebe oldu. On iki yıl hocasının hizmetinde bulundu. Hocası, oğlu Mevlânâ Celâleddîn’in terbiyesini ona havâle etti. Seyyid Burhâneddîn, Mevlânâ’nın lalası ve atabeği olmakla meşhur oldu.
Seyyid Burhâneddîn hazretleri, Mevlana’nın babası ölünce Konya’ya gelmiş 9 sene Mevlana’ya ders vermiştir. 1240 Yılında çok sevdiği Kayseri’ye gelmiş ve 1244 yılında bir güz mevsiminde fani hayata gözlerini yummuştur.

Hunat Hatun Külliyesi

Hunat Hatun Müslüman olduktan sonra 1. Alaeddin Keykubat’la evlenir. Kendisinin adı Huand’dır. Sonradan Hunat diye yaygınlaşır. Esas ismi ise Mahperi Hatundur. Mahperi Hatun’un hayatı oldukça hareketlidir. Kocasının imkânlarından faydalanarak o dönemin en önemli külliyesini yaptırır. Kesme taştan inşa edilmiş olan Hunad Hatun Külliyesi cami, medrese, hamam ve türbe bölümlerinden oluşuyor.


Cami Medrese, Türbe ve Hamam’dan meydana gelen büyük bir külliye İnşa ederek adını veren bu Selçuklu Hamamı için bir olay nakledilir. Derler ki; Mahperi Hatun, inşasına başlattığı camiyi hemen her gün ziyarete gelir ve inşaatın nasıl seyrettiğini kontrol eder. Kendi isteklerine uygun bir şekilde yapımı için de hassasiyet gösterir. Bir gün, yine böyle bir ziyareti sırasında, Caminin baş ustasının isteksiz çalıştığını görür. Sebebini yakınlarına sorar. Aldığı cevap dikkat çekicidir : ”Usta boy abdesti alamadığı için isteksizdir” Bunun üzerine, camii inşaatını yarıda bırakır ve hemen hamamı başlatır. Hamam bittikten sonra da, burada çalışanların her gün sabah akşam yıkanmalarını sağlar. Böylece de adına yaptırdığı site tamamlanır. Servetini böyle hayırlı bir hizmete adadığı için, günümüzde bile yaşayan Mahperi hatun, Türk kadınının yalnızca evde kalmadığını ve cemiyetimizde önemli görevler üstlendiğini ve servetiyle de hayır kurumları inşa etmek suretiyle insanımıza yardımcı olduğunu simgesinde türbesine defnedilir. Türbe 1249 yılında inşa edildiğine göre, Mahperi Hatun’un yaşadığı devirde 13’üncü asrın ortalarına rastlamaktadır.

Külliyenin merkez yapısı camidir. Giriş kapısının hemen üstündeki süslemelerin altında, Tevbe Sûresi’nin 18. âyeti yazılıdır “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’ı ve Âhiret’i tasdik eden, namazı gereği gibi kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden çekinmeyen müminler bina edip şenlendirir. İşte onlar Cennet’e ve bütün muratlarına kavuşmayı umabilirler.”

Batı ve doğu kapılarının üst kısmında bulunan mermer kitâbede, “Bu mübarek caminin inşasını Keykubad oğlu yüce sultân, din ve dünyanın koruyucusu, fetihler sahibi Keyhüsrev devrinde, Şevval 635 (Haziran 1238) yılında, büyük, âlim, kanaatkâr, dünya ve dinin yüz akı hayırlar fâtihi Melike (Mahperi Hatun) oğluna emretti -Allah onun yüce varlığını devamlı kılsın, gücünü artırsın.” yazmaktadır.

Bu tarihi külliyenin ana giriş kapısı zamanla yıpranmış ve yeni bir kapı yapılmış. Yapıyla uzaktan yakından alakası olmayan bir kapı. Verniklenmiş. Sapsarı sırıtıyor karşıdan. Kapının tarihi yapıya uymadığını anlıyorsunuz. Üstüne üstlük kapıyı ilan tahtası olarak da kullanıyorlar. İlanlar için ilan panosu yapmak kimsenin aklına gelmemiş galiba. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu camiye hiç uğramamış olmalı. 

Bu mükemmel eserin içine girdiğinizde ise yüreğiniz cız ediyor. O güzelim taş duvara ve sütunlara çiviler çakmışlar ve elektrik kabloları asmışlar, meydanda duruyorlar. Dış avluya ucube denebilecek bir sütun dikmişler, yapıyla alakası yok. Yağmur sularını tahliye eden borular da yukardan aşağıya doğru alakasız bir şekilde monte edilmiş. 
Namazdan sonra cemaatle konuştum.’ Bu tarihi binaya yazık olmuş, sizler bu tahribata mani olabilirdiniz.’ dedim. Hemen bir sakallı hacı emmi atıldı oradan ve ‘Beyefendi sen bırak caminin eksikliklerini de, her gün onlarca şehit geliyor onları engellemeye çalış’ diye gürledi. Hem gidiyor hem de konuşuyor. Yüksek sesle bağırarak camiyi terk etti. Oradakiler de o hacı emmiyi desteklediler.  

100 seneden beri tarihi eserlere dokunulmamış. Bir iktidar gelmiş tarihi eserlere sahip çıkmış. Daha sonra gezdiğimiz yerlerde gördük. Tarihi mekânlar şantiye gibi. Ümit ediyorum çalışmalar bu şekilde devam ederse 20 sene sonra eski hüviyetlerine kavuşacaklar. 
Caminin tuvaletinde tuvalet kâğıdı yoktur. Dışarıya çıkarken peçete veriyorlar. Müslüman bir ülke ve tuvaletinde kâğıt yok. 

Oradan ayrıldık, Kayseri mantısı yemeye gittik. Lezzetli buldu arkadaşlar mantıyı ve severek yediler. Mantının üzerine gezdirilen tereyağı ayrı bir zevk veriyor. Cosss. Kayseri Çarşısı’nda alışveriş yaptık. Arabayı kokutur diye o güzelim pastırmalardan alamadık. Sonra da istirahat için Ürgüp’e doğru hareket ettik. 

Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.