PARATONER

ABONE OL
18:53 - 01/10/2020 18:53
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Emekli milletvekillerinin ”durumlarının düzeltilmesi” bir gece yarısı operasyonuyla yasalaştı. Hem de Fransa meclisinde ”soykırımı inkâr” yasasının çıktığı bir anda. TBMM’nin emekli milletvekillerinin maaşlarını düzenleyen kararı, kamuoyunda büyük tepkilere neden oldu.
TBMM’nin milletvekillerinin aylıklarına yönelik düzenlemeleri, halkın siyasetçiye olan güvenini sarsmakta. Yalnız kendi geleceğini kurtaran, halkın dertlerini çözemeyen, ülkenin dağ gibi sorunları karşısında duyarsız kalan politikacı tipi halkın güvenini yitirmekten başka ne işe yarar? Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun yoksulluk içinde debelendiği, insanların kredi kartları aracılığıyla bankalarca rehin tutulduğu, asgari ücretin vergilendirildiği, depremzedelerin yazlık çadırlarda yaşam savaşımı verdiği, büyük kentlerde bazı yurttaşlarımızın çöpten ekmek toplayarak karnını doyurduğu, işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, emeklilerin üç kuruş maaş için banka kuyruklarında can çekiştiği, sağlık sisteminin çöktüğü bir ülkede ayrıcalıklı bir siyasetçi sınıfının ortaya çıkması demokrasimiz için de ülke bütünlüğü açısından da son derece tehlikelidir. Bu, otokratik yönetimin yerleşmesi anlamındadır. Dünyanın bütün diktatörlüklerinde halk yoksullaşırken yöneticiler varsıllaşır. Ülkemizde de benzer bir durum yaratılmakta. Milleti temsil için cüzdana değil, vicdana gerek var.

Emekli olsun ya da olmasın milletvekillerine ekonomik anlamda olanak sağlamak, iyi olan durumlarını daha da iyileştirmek için hiçbir gerekçe, bahane bu duruma haklılık kazandırmaz. Öncelikle şu bilinmelidir ki milletvekilliği bir meslek değil, gönüllü ve geçici yapılan bir iştir. Milletvekilliğinin dolayısıyla da siyasetin meslek olarak düşünülmesi, algılanması yanlıştır. Ancak diktatörler, krallar, padişahlar ölünceye kadar bulundukları görevde kalırlar; çünkü onların ”mesleği” budur. Milletvekilliğini, ilk kez ayrıcalıklı duruma getiren Özal’dır. Yani 24 Ocak kararlarını alan ve 12 Eylül hükümetlerinde bakanlık, sonrasında ise iktidar olan kişi. ”Kıyak emeklilik” adı verilen düzenlemeyle siyasetçiyi ayrıcalıklı kılmıştır. Bu yasanın yüksek yargıdan geri dönmemesi için de üst düzey mahkeme üyelerine de benzer olanaklar sağlanmıştı o dönemde. Bir nevi mahkemeye ”rüşvet” verilmişti siyaset makamınca o zaman. Yine Özal döneminde de bugünküne benzer gerekçeler öne sürülmüştü. Şimdi milletvekillerinin kendilerini haklı gösteren gerekçelerine bir göz atalım.
Milletvekilliği süresince kendini geliştirecek, üretken, yaratıcı çalışmalardan uzak kalıyorlar. Ne anılarını yazan var, ne de siyasetle ilgili fikir üreten. Basılı yapıtı olan vekil sayısı yok denecek kadar az. Görüşüne, düşüncesine, aklına başvurulacak, deneyimlerinden yararlanılacak kişide çok az. Siyasal ömrünü liderlerin varlığına adamış siyasetçi tipi maalesef politikamıza egemen. Böyle olunca da yaratıcılık, üretkenlik olmuyor. Yaratıcılık, üretkenlik bağımsız ve özgür kişilik ister. Ayrıca okuyup araştırmak ve düşünsel altyapı, bilgi birikimi gerektirir. Acaba TBMM’de halkımızın soluk almadan dinleyeceği, dinlemekten zevk alacağı kaç kişi var?
Milletvekillerine üstün ekonomik olanaklar sağlamadaki bir diğer bahane de şu: Eğer vekilleri doyurursak haksız kazanç elde etmezler. Hangi koşulda olursa olsun dürüst kalmayı, erdemli olmayı başaramayan bir kişinin halkı temsil etmesi, ülke çıkarlarını savunabilmesi düşünülebilir mi? Paranın gücüne teslim olan, erdemsiz birini doyurmak olanaklı mı? Verdikçe daha çok ister, doymak bilmez. TBMM doymak için değil halkı doyurmak için bulunulan yerdir.
Milletvekillerine ayrıcalık yaratmanın bir başka gerekçesi de gelen ve gidenlerinin çok olması. Yani Ankara’ya gelen seçmenin masrafları… Milletvekilinin görevi iş takipçiliği değil, yasama görevidir. İş takip etmek, torpil bulmak, devlet olanaklarını kendi çıkarı için kullanmak amacıyla Ankara’ya gelenlere teşrifatçılık yapmak milletvekillerinin görevleri arasında yoktur. Asıl görevi, devlet uygulamalarında torpili, kayırmacılığı, ayrıcalığı yok etmek; yurttaşların eşit olarak tüm olanaklardan yararlanmasını sağlamaktır. Devleti yöneten yasalardır, yoksa yandaşların korunması anlayışı değil. Milletvekilleri yandaşın işini takip etmekle anayasanın eşitlik ilkesini ihlal etmekteler, bu da suçtur. Bir de toplum olarak bazı alışkanlıklarımızdan kurtulmalıyız. Ziyarete gittiğimiz her kişinin bize bir şeyler ısmarlamasını beklemek, ona maddi külfetler yüklemektir. Bir kap yemek, bir bardak çayı beleşe getirmenin kişiye bir yararı yok. Hak etmediğimiz şeylere sahip olma arzusu buradan başlamakta.
Milletvekilleri seçilmeden önce hangi koşullarda görev yapacaklarını bilmekteler. Üstelik bu göreve de zorla getirilmiş değiller, aksine partilerinin listelerine girmek için can attılar. Kimisi neredeyse genel merkezlerin önüne kamp kurdu. Kimi de genel başkanların ve etkili genel merkez yöneticilerinin önünde kırk takla atmadılar mı? (Bilgi, görgü, birikim ve deneyimiyle bulunduğu yeri hak eden çok az sayıdaki milletvekilini bunun dışında tutmak gerek.)
Öteden beri AKP iktidarının toplumda kastlar oluşturma eğilimi görülmektedir. Yandaşı iktidar nimetlerinden yararlandırmak için yapılagelenler herkesçe bilinmekte. Seçilemeyen eski vekillere bakan yardımcılığı vermek, yine bazılarını KİT yönetimlerine getirmek gibi çalışmalara hep tanık olduk. Yandaşa ballı börek sunmak eskiden beri sağ iktidarların yaptığı bir iş. Devlet kesesinden zengin yaratma anlayışı ülkemiz demokrasisinin önemli bir kamburu. Bu doğrultuda AKP’nin emekli vekillerin durumunu düzeltecek(!) bir yasa çıkarmayı düşünmesi hiç de şaşırtıcı değil. Halkın bu konuya tepkisinin şiddetli olacağını bildiklerinden diğer partileri de suç ortağı yaptılar kendilerine.
Hele ki yasa teklifinde iki CHP’linin imzasının olması hiçbir gerekçeyle açıklanamaz. Vekilin biri, imzasının arkasında dururken diğerinin ise imzasının parti yönetimince attırıldığını söylemesi ilginç. Bir vekil, ulusun aleyhine bir karara hangi nedenle olursa olsun imza atmamalı. Tam da AKP’nin sıkışacağı, halk nezdinde mahkûm edileceği bir konuda CHP’de imza tartışmasının başlaması kime yaradı dersiniz? CHP yöneticileri en küçük krizleri bile yönetemeyip büyük bunalımlara dönüştürme konusunda mahir. Bu yasa genel kurulda görüşülürken gönül isterdi ki CHP sözcüleri kürsüye çıkıp eleştirsin. Yine oylamada ”Hayır!” oylarını göğüslerini gere gere versinler. CHP’nin halkla bütünleşmesi bu tür konularda yapacağı kararlı muhalefetle olur.
CHP paratoner gibi bunalımları üzerine çekiyor. Bu da siyasal bilinç eksikliğinden, ideolojik bulanıklıktan kaynaklanmakta. Partideki düşünsel bulanıklık, siyasal yanlışları tetiklemekte.
Milletvekillerinin emekliliğini düzenleyen yasa Cumhurbaşkanınca TBMM’ye geri gönderildi. Burada ince bir taktik var. Gül’e, halkın haklarını savunan lider imajı verilmek istenmekte. Son günlerde Meclis’in yanlışlarını düzelten adam konumundaymış gibi görünmesi 2014 hesapları içindir. Muhalefetin bu konuda dikkatli olması, bu oyunu bozması gerek. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmamalı.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.