Korku ve İnsan

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Berlin Felsefe Akşamları’nın onikincisi yine Alman Türk Akademisyenler Forumu (DETAF) tarafından hazırlanmıştı. Sunuculuğu Fuat Şengül yaptı. Tiyatrom bir aile ortamında ev sahipliği yaptı.

Dr. Ufuk Yaltıraklı Korku ve İnsan konusunu seçmişti. Hiçbir zaman güncelliğini kaybetmiyen bu konu insandan insana değiştiği gibi,toplumdan topluma da değişiyor.
Çok bilen insanın korkularıda çoğalıyor. Yapılan araştırmada alman toplumunun korkuları şöyle sıralanırken: Ekomonik kaygılar, yaşam seviyesinin düşmesi, bakıma muhtaç olma, yalnız kalma, terör, medyanın ürettiği yabancı korkusu. Türk toplumunda ise şaşırtıcı neticeler alınıyor: Cehenneme gitme, sevdiklerini kaybetme, dinî duygularını kaybetme oluyor. Çok sık rastlandığı halde hırsızlık ve kapkaç olaylarından düşünüldüğü gibi korkulmuyor. Bazı tatil sitelerinde demir parmaklıklı evlerde insanlar kendilerini hapsederken, hırsızlar ellerini kollarını sallıya sallıya geziyorlar.
Almanya’da insanlar daha sık ruh doktorlarına gidip terapi yaparken, Türkiye’de aileden yardım alındığı gibi, doktora gitmeden hap veya başka ilâçlar alınıyor.
Korku insanın varoluşu ile başlar. İlkçağda ilk korkular kiliseler tarafından cehennem ve günah korkusuyla yapıldığına işaret eden birçok filozoflar vardır.
Sören Kierkegaard (1813-1855) varoluşun ilk temsilcisidir.
(c) İlter Gözkaya – HolzheyYaşayan kararlarını bireysel alıyor. Düşüncelerle iş bitmiyor, düşüncelerimizi eyleme geçirip geçirmemek önemli.
İnsan ruh ve vücudun sentezinden meydana gelir. Sentez ancak bu ikisinin üçüncü bir kısımda birleşmesi ile mümkündür, bu da akıldır.
Evrim teorisine göre bu sentez ile insan özellikleri hayvansı dönemden insan olmaya geçiyor. Ruha verilen maddeyi yani vücudu koruma görevi akıl ile yönlendiriliyor. Böylece araya bilgi giriyor. Bilgi korku ve kaygıyı birlikte getiriyor.
O Halde bilinçlendikçe korku ve kaygı çoğalıyor, diyebiliriz. Uygarlık geliştikçe, korku ve kaygılar değişiyor.
Varoluşun bir hiçlikle yani ölümle neticelenmesini kavramak istemeyen insan bir komedi etkeninde yaşıyor. Akıllı taraf yüceltilirken delilik tarafı gizli kalıyor. Delilik yanı bilinmezlikten gelmesi, dile getirmemek irade çizgizinde takılıp kalınca ruhsal hastalıklara sebep oluyor.
Dışardan uygar insan herşeye ulaştı gibi görülüyor. Modern hayatın olumlu her şeyinden faydalanıyor. Mutlu olmak için bu yetersiz kalıyor. Düş ve mitlerde yaşamayı çözüm olarak sunmak belli bir ölçüde olabilir. Gerçeklerden aşırı uzaklaşmak her konuda olduğu gibi hastalıklara yol açıyor.
Hıristiyanlıkla başlayan günah ve şeytan korkusu Hegel’den (1771-1831) sonra aklın yenemiyeceği iddiasını getiriyor.
Karanlık ve daha çeşitli dünya korkuları var. Adem yasak elmayı yiyince ölümle korkutan Allah suçluluk duygusu verdi. Adem ölümün ne olduğunu bilmiyordu, ama kötü birşey olduğunu anlamıştı. Platon (427-347 M.Ö) iyilerin dünyasından kötülüklere karşı tavra geçilmeli tezini getirdi.
Martin Heidegger (1889-1976) korkunun deneyimlerle elde edildiğini açıklıyor. İnsankızı veya oğlu nerede, ne zaman, hangi ailede kültür ve din ortamında geleceğine kendisi karar veremiyor. Varoluşsal bir kaygı can sıkıntılar veriyor. Çoğukez durup dururken neye sıkıldığımızı anlatamadığımız ortamlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Varoluş korkusu her an her yerde gelebilir. Bize iç sıkıntısı verebilir. İnsan hiçlikten geldi, hiçliğe gidecek, yani ölüm korkusu. Herkeste olan nedeni belli olmayan korkuların tadı, rengi yok. O halde bununla yaşamayı öğrenmek en doğrusu. Modern insan bundan kaçıyor. O halde Varoluşun Farkına Vararak olumlu düşünmek esas olmalıdır. Korkunun ecele faydası yoktur. Epikur’un (341-271 M.Ö.) dediği gibi, biz varsak ölüm yok, ölüm varsa biz yokuz.
Açık olan yani kendine, doğaya başkalarına hem açık, hem dürüst olanlar korkulara teslim olmaz, tam aksine olumlu işler, ürünler yaratarak yenebilirler. Kaygının varlığını kabullenip onunla yaşamayı öğrenir.
Bazı dönüm noktalarında insan hayatını tamamen değiştirebilir. Dostojevski ölüme götürülür. Onu ölüme götürenler öldürmeyeceklerini biliyorlardı, ama ona bir ders vermek istiyorlardı. Dostojevski ölümle yüz yüze geldiği bu olaydan sonra mükemmel bir yazar ve düşünür olur, zira Uyanma Deneyimi yapmıştır.
Yahudi toplama kamplarında ölmeyen, yaşıyanlar sayesinde ne olduğunu anladık, tarihi bize anlatabildiler. Onların yaşama istekleri ve bunun için moralini sağlam tutanlar, ümidini kaybetmeyenler yaşayıp hayatta kalabildiler.
Taşıyamadığımız acıları ve korkuları sevketme becerisi, olumlu yöne çevirme ve duyguyu sağlam vucutta sentez yaparak akılla eser yaratabilir. Örneğin çocuğunu uyuşturuda kaybeden bir anne ona karşı savaş açar. Başımıza gelen her olayın bir anlamı var. Ümidimizi yitirmeden hayata bağlanmak gerekir.
İşsiz kalan Harry Potter’in yazarı Joanne K. Rowling bu kitapla zengin oldu. Yazarak geçinme korkusunu yenmiştir.
Elbette toplumların korkularından da konuşacağız. Şu anda Türkiye’nin bütünlüğüne zarar verilmesinden çok korkuluyor. Korkuları yenerek daha nice Cumhuriyet Bayramları diliyorum. 2023 yılı yüzüncü yıldönümünü hedeflerine ulaşmış bir Cumhuriyeti kutlayacağımıza inanıyorum.
Ufuk Bey konuyu özetlemesi ve ses tonunu çok becerikli ve ahenkli bir şekilde ayarladığından dolayı birbuçuk saatin nasıl geçtiğini anlayamadık. Dinlemek bir sanattır, ama dinletmek daha etkin bir sanattır. Her zaman olduğu gibi soruları bize yine ev ödevi olarak verdi.
Keşkelerimizi bir yana bırakıp, korkularımızı düşünüp tesbit edeceğiz. Bu ev ödeviyle gelecek felsefe akşamında, 16 Aralık 2009 tarihinde Tiyatrom’da buluşmak üzere.
Hoşça Kalın!
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen
 
 

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.