HÜZÜNLÜ EYLÜL

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Sonbahar’ın ilk ayı Eylül Didim’e Gazete 2000 köşe yazarı Şükran Acar’ın yazdığı Berlin’e gelen somurtkan bir insan yüzü gibi gelmedi.

Bilhassa yazlık evlerin çoğunlukta bulunduğu sitelere bir hüzün çöktü. Her ne kadar okula giden çocuğu olmayan bazı aileler bu ayın tadını çıkarmak için gelse de, evler teker teker kapanıyor. Yaşam bahçede geçtiği için sesler duyuluyor, konuşmalar anlaşılmasa bile yalnız değiliz duygusu vardı. Hücrede uzun zaman kalan, sosyal varlık olan insan hürriyetine kavuşur kavuşmaz ilk sözü insanlara özledim, olur. Önce ılık Ege rüzgârı öfkesini gösterdi, denize bir kaç gün giremeyecek kadar dalgalar sahili kamçılıyordu.
Bahçedeki gül, sardunya, akşamsefası, yasemin, japon gülü ile konuştukça sanki daha fazla çiçek açıyorlar. Bitkilerin insan varlığından sesinden etkilendiği düşünülüyor. Bir yıl gelemeyince Zeytin ağacım, sardunyaların bir kısmı kurumuş. Eşi vefat eden komşum palmiyenin kurumasını ayrılığa bağlıyor. Onu yalnız tek başına denize giderken görünce üzülüyoruz, biz de Oğuz Bey’in yokluğunu hissediyoruz. Ev alma komşu al, diye boşuna denmemiş.
Şiirde, romanda ayrılıkta özlem, ölümde acı duygular gözyaşıyla gelir. Bu mevsimde sararan, dökülen yaprak yaşamı, ömrü hatırlatır. Küçükler büyüyecek, genç olup yeşerecek, yaşlanıp bu dünyayı terk ederken doğacak çocuklara yer açılacak. Akşam güneş batarken plajdan seyrettiğim şahane manzarayı bir ressam dahi çizemez. Ama belki kameraman alır, görüntü yönetmeni kesecek bir resim bulamaz, bütününü göstermek zorunda, aksi halde buğulu renklerin büyüsü bozulur. İç açısı manzara, kuş cıvıltıları buram, buram kokan çiçekler insanın ruhunu açıyor. İlim, edebiyat, sanatın neden Ege-Milet’te başlayıp dünyaya iletildiğini anlamak için burada yaşamak gerek. Ege’de ölmeden nur içinde yaşanır. Şiir veya ressam olmadığına hayıflanan akşamüzeri sahilde karşılaştığım komşularla aynı hisleri paylaşıyoruz.
Hüzün, Eylül deyince 1901 yılında yayınlanan Mehmet Rauf’un romanı akla gelir (*). Sonbahar da yaşanan kuvvetli bir aşkı anlatıyor. Zamanında bu ilk psikolojik roman çok tartışmalara yol açıyor. O zamanlarda yüzde hesaplarına gerek yoktu. İslâm kültürü etkisinde olan bir toplumda evli bir kadın âşık olabiliyor. Evli kadınla yalnız yaşayan sık sık ziyarete gelen eşinin arkadaşı arasında başlayan aşk ruhsal bağlantı idi. Öyle ki intihar teşebbüsü olabilecek yangında kadını kurtarmak için eşi değil, sevgilisi alevlerin içine giriyor.
 
Bu romandan esinlenerek çevrilen EYLÜL filminde görüntü yönetmeni Berlinli Ali Olcay Gözkaya filmde Cemil Ağacıkoğlu en iyi rejisör ödülünden başka ödüller de getirmişti.
Üç yılda üç filmde Eylül, El Yazısı, Özür Dilerim, en iyi kadın oyuncu gibi ödüller getirdiğine sevindim, (bkz. Haber arşivi Berlinli Semra Poyraz) kendisine görüntü bölümüne ödül almayı hak etmişti. Aslında film çevirme bir ekip işidir, ödül tüm çalışanlar için alınmış sayılır. Her üç filmde Sonbahar ‘da çevrilmişti yanılmıyorsam. Zaman zaman elektrik kesildiği için karanlık, çevrede kapalı evler suskunluk veren gecenin ardından bahara benzer bir sabah. Deniz durgun, sema berrak, yaprakları inci gibi parlayan bitkiler iyi sulandığını uyanarak belli ediyor. İlham alarak şöyle bir hikâye rejisör, senaristlere ipucu verebilir.
Cennet gibi yeşilmi yeşil bir sitede kışın çok az sayıda aile yaşarmış. Site başkanı Kerem Bey ev yaptırmak işi olduğundan sık sık ailesinden ayrı yalnız yaşar. Site bekçilerinden birini, ailesini sık sık ziyaret eder. Bekçinin eşi Aslı Hanım’la aralarında duygusal yaklaşma olur. Bir kitap hediye etmesi bile site sakinleri tarafından adeta bir felâket gibi görülür. Kerem Aslı’ya yardım etmek ister. Aynı zamanda pedagog olduğundan oğluna ev ödevinde yardım eder. Onun halk okuluna gitmesini sağlar Aslı’da görülen olumlu gelişme, okuması eşi tarafından kıskançlıklara sebep olur. Çevrenin dedikodusu ile bekçi ailesiyle siteden uzaklaştırılır. Aslı toplumdan dışlanır, kötü kadındır artık bahçe ve ev işleri elinden alınır. Eşinden daha zeki daha bilgili olamaz. Bu toplumda her şeyi yalnız erkek bilir. Kerem vicdan azabı çeker, onun eşi nasıl karşılayacak senaryosunu fanteziye bırakalım. Site başkanlığından istifa etmesini bilhassa kadınlar yeterli bulmaz. Hatta Pembe Hanım evini sat, buradan git Kerem Bey, der. Namus bekçilerine fırsat veren dedikodu, kendi eşine güvenmeyen korkularından saklanan komşular.
Yalnız yaşayan bir erkek geçici de olsa aile hasretini başka bir ailede aramış olabilir. Çevremde görüyorum erkek erkeğe, kadın kadına bu denli sık sarılıp öpüşen başka bir toplum düşünemiyorum. Ama kadın erkek yaklaşması, iyi anlaşan birlikte çok şey konuşabilen iki dost olması mümkün değil. Aile fertleri çevre baskısından evliliğine son veriyor olabilir. Katı ve sıkıcı sosyal baskı, gerçek hayatta yasakladığı aşkı sevgiyi şarkı ve türkülerde bulan bir toplum Türk toplumu. Kızları kadınları erkeklerden görülür veya görülmez duvarla ayran sorumlular sağlıklı evlilikler aile birleşmesini bekleyemez.
Klasik ünlü romanlar böyle toplumlarda yasak aşklardan yola çıkılarak yazılmış, filmleri yapılmıştır. Hem yasak hem sınıf farkı Yeşilçam filmlerinin kaynağı bugünde yaşıyor olabilir.
Sonbahar hüznü melankolik yapar. Gençler arasında intihar bu mevsimde daha fazla görülür. İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, 30 Ağustos Zaferi’nin devamıdır. Bu yıl büyük bir coşku ile anılmasında Suriye’de şu anda yaşanan iç savaşın dışa sıçrama korkusundan kaynaklanıyor. Aklı başında, sağduyulu, düşünce öncüleri savaşa hayır diyor.
 
iltergh-23-09-a.jpg
iltergh-23-09-b.jpg
 
Gece ile Gündüzün eşit olacağı 22 Eylül’de günbatımını komşularla birlikte sahilde izlemeye karar verdik. Almanya seçim sonucunu beklerken.
Cumhuriyet Gazetesi çınarı Oktay Akbal’ın Hüzünlü Güz yazısı şöyle sona eriyor:
“Hoş geldi Eylül. Haydi, okul yolunda, sırtında çanta, Kumkapı yokuşu seni bekliyor. Düşe kalka geç karlı yollardan. Kimi zaman bir kızak gibi yapıp çantanı. Doğru okula, okullara, bitip tükenmeyen okumak, AYDINLANMAK SAVAŞINA.”
Almanya’da öğrenciler Ağustos ayında okul yoluna çıktı.
Şimdi buradayken Didim’de hüzünlenip ayrılığı düşünmek kaçınılmaz. Henüz Kışı düşünmek istemiyorum, Karpatlardan geçerken zaten yaşayacağız.
 
Hoşça kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
(*)Bakınız:
Arşivde “Eylül Düşü” yazım

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.