DİLİN UYUŞTURUCU GÜCÜ

ABONE OL
18:45 - 01/10/2020 18:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Sprache ist mehr als Blut. (Franz Rosenzweig)

 
Bu sözü Türkçeye çevirebilmek için Viktor Klemperer’in Üçüncü Alman İmparatorluğu zamanında 12 yıl boyunca tuttuğu notlar, günlüklerden derlenen kitabın tamamını okumak gerek.
Kitabın adı L T I : Lingua Tertii İmperii, Üçüncü İmparatorluğun Dili. Dil kandan daha fazla bağlayıcıdır. Hitler’in Savaşım kitabının yayınlandığı 1932 yılından başlayıp 1944 İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonuna kadar alınan notlar, derlenen yazılar.
Halk o kitabı anlasaydı, adım adım Yahudiler kıyımı, alman halkı başına gelecekleri önceden kavrar Lider seçilmeden engel olabilirdi. Kurbağanın bir kovada kaynar suyun yavaş yavaş verilerek öldürülme misaline benziyordu.
Mutlak idare yavaş yavaş, deneye deneye bütün devlet organları bir diktatörlük sistemine bağladı. Aydınlar, başka düşünenler ya yurdu terk etmek zorunda kaldı, ya da hapsedildi veya toplama kamplarına kapatıldı. Halktan söz söyleyecek kimse kalmayınca tek kişi Hitler konuştu, propaganda bakanı Dr. Josef Goebels sadece tekrar ve liderin konuşmalarını tasdik ediyordu.
İki türlü topluma konuşma türü var. Birisi bir konuda bilgi verme, aydınlatma katılımcılara daha çok okuma ve araştırmaya sevk eden konferans gibi. Bu türde konuşma ses tonu ritimli, melodik olur, kulakları rahatsız etmez. Daha ziyade kapalı salonlarda yapılır.
Antik yunan zamanında mikrofon yoktu, amfiteatr mimarı ile bu bilimsel, kültürel toplantılarda akustik sorunu çözülmüştü, bağırmaya gerek kalmadan tiyatro oyunları gösteriliyor, filozoflar konuşma yapıyorlardı.
Yahudiler 1939 yılından itibaren sarı david yıldızı takmak zorunda bırakılmıştı. Her türlü hakarete, tükürmeye, küçük düşürmeye, işkenceye yıldız taşıyan halk mahkûm edilmişti. Kimin Yahudi olduğuna ben karar veririm diyen sistem, Yahudileri sekiz gruba ayırmıştı. Klemperer yüzde yirmibeş, yani çeyrek Musevi olduğu ve eşinin ari olmasından dolayı ilk yıllarda yıldız takmak zorunda değildi. Bu nedenle sessiz çığlıklarını içine gömüyor gözlem, okuma, bilgi, haber, reklâm derliyordu. Dil bilimci olarak gözlemlerini not ediyor. Dresden’de üniversitede işini yavaş yavaş kaybediyor. En son dersinde iki öğrenciden birinin babasının Türk profesör olduğu veriliyor. O yıllarda bu kimdi acaba, diye merak ediyorum.
Devlet kitaplığı Yahudilere yasak ediliyor. Halk kitaplıklarda önce kendisi, sonra tanıdıkları ve eşi kitap alıp, geri götürüyordu. Üniversite öğretim üyeleri ona korktuklarından dolayı yardım etmedi.
 
SS (Schutzstaffel) ve SA (Schutzabteilung) subayları evi aramaya geldiklerinde kitaplar eşinin adına alındığı için alıp götüremiyor, ama eşine etmedik küfür bırakmıyor, kocasını terk etmediği için ona kızıyorlardı. Eşi Eva her türlü zorluğa katlanıyor, yemek karnesiyle aldığı gıdayı eşiyle paylaşıyordu. Derlediği notları Pirna’da bir dostunun evinde saklıyordu. Oniki yılda günlüklerinde sonra tamamlaması gereken bölümleri, 1946 yılında o notlardan tamamlıyor.
Her sene Türkiye’ye giderken Dresden’den geçiyor, Pirna’da son babavatan yemeğini yiyoruz. Orada artık dur yolcu, bu topraklarda ne acılar çekildi, ama umutlar sönmemiş, diye düşüneceğim.
Eva her türlü baskı, zulüm ve ayrımcılığa katlanan, zorluğa göğüs geren Yahudi eşini terk etmeyen sessiz çığlıkları içine atan, kahraman olan alman kadınlardan biri. Bir gün güneş doğacağına inanmış. Eşi Viktor’un deneyimlerinin gelecek nesillerde ders olarak okutulacağına inanmış. Kitabın ilk sayfasında teşekkür yazısını hak etmiş bir insan. Zaten Eva olmasaydı, yardım etmeseydi Viktor tarihi ve dilin uyuşturucu etkisini gelecek nesillere aktaramazdı.
Dilde önemli, öne çıkan Lider’in bağırarak konuşması. Halka bireyin hiç olduğunu, sen bir hiçsin diyerek, bireye ancak halk içinde var olma şansı veriliyordu. Birçok kavramlar organ ve halk terimleriyle birleşmişti. Yazı ve konuşma dili aynıydı kesik ve kısa cümlelerle konuşuluyordu. Devamlı tekrar olduğu için kısaltmalar bol bol cümle içinde geçiyor. Lider’in konuşmaları hep meydanlarda oluyor, asker ve subay cenaze merasimleri resmi törenlere, kahramanlık şölenlerine dönüşüyordu.
Terimleri Lider icat etmemişti, hemen hemen hepsi antik devirden, Katolik savaşlarından, dış ülkelerden alınıp tekrar diriltilmişti. Peygamber yerine Hitler’e tapıyordu halk. Konuşması esnasında Yahudi ve diğer düşman milletlere söylenen düşmanca sözler duyunca halktan ses geliyordu, yoksa kulaklar sağır edilircesine bağırma etkisini bugün disko müziğini sonuna kadar açıp gürültü ile sarhoş olan bazı gençlerle karşılaştırılabilir.
Bütün şehirlerde, meydanlarda aynı, içeriği olmayan, bağırtılar, tehditler ve alman ırkının üstünlüğü anlatılıyordu. Ancak aynı yapılan halk toplumu alman ırkı olabilirdi. Düşmanlar için kelimeler nesne için kullanılan ön heceli kelimelerdi. Onlara başka olma, inanma düşünme hoşgörüsü tamamen yok edilmişti.
Benito Mussolini ile Adolf Hitler konuşmaları karşılaştırılmış, bir bölümde kimin kimi taklit ettiği sorulmuş, çünkü ifadelerde ve vücut dilinde benzerlikler bulunuyordu.
Bu kitap acıya, gelecek nesle miras bırakma için, dayanılmış, sabredilmiş dilbilimci yazarın bu umutla hayatta kalmasını sağladığını anlatıyor.
 
Başucu olacak hem tarihi hem dil bilimi anlamak için bu kitap, bilhassa dil uzmanı olacak üniversite öğrencilerin okuması gereken bir kitap Dilbilimci, Prof. Viktor Klemperer (1881 – 1960) her iki Dünya Paylaşım Savaşlarını yaşadığı için savaş öncesi kışkırtıcı terimlerin benzerliklerini de karşılaştırıyor.
Faşizm ideolojisini anlamak için bu kitap okunmalıdır. Kitap 36 bölümden oluşuyor, yazarın 1946 yılında sorduğu bir soruyu bugün tekrar sormakta fayda var. Hitler’in öne çıkan sözleri, selâmı, bayrağı, savaşım kitabı yasak edildi. Sokak ve meydanların adı değişti, reklâm levhaları yok edildi, ama zihniyeti içinde taşıyan dil temizlendi mi?
Döner cinayeti, alman pasaportlu yabancı, Türk gibi hilekâr kelimelerine karşı çıkmaya devam edilmelidir. Bugün göçmenlerin şansı demokratik bir ülkede ve zamanda yaşıyor olmasıdır.
Dil ile insanlar uyuşturulup, aynı yapılmasına karşı çıkılmalıdır. Polonyalılara serbest dolaşım tanındığında öyle itici tartışma yapıldı ki, iyi tahsil yapmış Almanya’nın ihtiyacı olan kaliteli Polonyalılar Portekiz, İspanya gibi diğer ülkelere gitti, Almanya daha az kaliteli, diplomalı insanları göçmen olarak almak zorunda kaldı. Şu anda Bulgaristan ve Romanya ile ilgili tartışmaları duyan, anlayan, onur taşıyan, uzman, kaliteli diploması olanlar tartışmalardan bıktırıldı. Anlayanlar Almanya’ya gelmeyecek, diğer Avrupa ülkelerine gidecekler, ancak anlamayan cahil göçmenler gelecekler.
Türk göçmenlerine karşı yapılan düşmanlıklara cevap, tahsilli, Almanya’nın ihtiyacı olan kaliteli diploması olanların ülkeyi terk ederek olmamalıydı. Türkiye’de başaramazsa, geri dönebilirse sosyal yardımla geçinmek zorunda kalabilir, ama daha fazla burada kalan Türk çocuklar ve gençlere iyi, başarı örneği kalmayacak. Aynı zamanda birinci neslin emekleri boşa gidecek, o halde hepsi ülkeyi terk etmesin. Her zorluğa rağmen Almanya’da kalan iyi tahsil yapmış, dayanma cesareti gösteren gençlere teşekkürümü tekrarlıyorum.
Herkesten önce göçmenler dilin uyuşturucu gücüne karşı koymak zorundadır, önce yaşadığı ülkede. Aynı zamanda kendine yakın hissettiği ülkede ve elbette dünya vatandaşı olarak iyi dinlemelidir.
 
Hoşça kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
İlhâm aldığım kitap:
Viktor Klemperer, LTI, Notizbuch eines Philologen,
Verlag Philipp Reclam jun. 1975, Leipzig
 
Bu konuda yorum yazılmış kitaplar, uyarlanmış belgesel film var.
Bakınız: Wikipedia

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.