BİR TÜRKÇE GÖNÜLLÜSÜ DR. ALİ SAK

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kuzey Ren Vestfalya Türk Öğretmenler Derneği’nin 2007 yılında Essen’de Holidey Inn otelinde düzenlediği bir seminerde tanıdım Dr. Ali Sak’ı. Esmer, kısa boylu, güler yüzlü kırk yaşlarında bir insan. “Almanya’daki Türk çocuklarının eğitim sorunları” konulu toplantıya konuşmacı olarak çağrılmıştı.

Konuya çok iyi hazırlanmıştı; dizüstü bilgisayar ve bima aracılığıyla beyaz duvara yansıttığı görüntülerde rakamlara, istatistiklere yer verdi. Konuşmasında Alman eğitim sisteminin eleyici özelliğine dikkat çekti; Türk çocuklarının eğitim sorunlarını, Förderschule denilen destekleme okullarına savrulan çocuklarımızı, eyalet düzeyinde Türkçe dersine katılım oranının düşüklüğünü, başka uluslardan insanların özellikle İspanyolların kendi anadillerine nasıl sahip çıktıklarını anlattı. Okul başarısında anadilin ne kadar önemli olduğunu çeşitli örneklerle dile getirdi. Yurtdışında ulusal kültürümüzü ve benliğimizi yaşatmak için anadili derslerine sahip çıkmamız gerektiğini, bunun için velilere ve öğretmenlere büyük görevler düştüğünü söyledi.

Kendisini ilgiyle dinledim. Bu arkadaş dil konusunda uzman, hatta bir üniversitede görev yapan bir öğretim üyesi olmalıydı. Yanılmışım; meğer kendisi Essen Üniversite Kliniği’nde kanser uzmanı olarak çalışıyor, bu dalda araştırmalar yapıyormuş. Daha sonra kendisi hakkında ayrıntılı bilgi edinme olanağım oldu.

Ali Sak 1965 yılında Aksaray’da doğmuş. Bochum Ruhr Üniversitesinde Biyokimya, Essen Üniversite Kliniğinde hücre biyolojisi, genetik ve kanser biyolojisi üzerinde uzmanlaştıktan sonra iki yıl Berlin Humboldt Üniversite Kliniği Charité’de Radioonkoloji bölümünde kanser araştırmaları birimi yönetimini üstlenmiş. 2001 yılından bu yana Essen Üniversite Kliniği Radioonkoloji bölümünde kanser araştırmaları birimini yönetmeye başlamış. Çalışmaları genelde moleküler ve genetik bazda kanser oluşumu, nedenleri ve yeni moleküler tedavi yöntemleri üzerinde yoğunlaşan Dr. Sak birçok başarı ödüllerinin yanı sıra 1996 yılında „Deutsche Gesellschaft für Radioonkologie” tarafından araştırma ödülü, 1999 yılında Hans-Langendorf ödülü, 2003 yılında Batı Almanya Kanser Merkezi (Westdeutsches Krebszentrum) bilim ödülü almış. Uluslararası bilim dergilerinde yayınlamış olan bilimsel makaleleri nedeniyle merkezi Amerika’da bulunan ve başarılı bilim insanlarının biyografisini içeren „Marqui’s Who is Who” listesine girmiş.
Seminer sonunda yaptığı çalışmalardan ve anadilimize verdiği önemden dolayı kendisini kutladım. Haberleşmek üzere ayrıldık.
***

Aynı yıl içinde Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Okul ve Eğitim Bakanlığı bir yönetmelik taslağı hazırlamaya ve bu eyalette verilen Türkçe derslerini neredeyse tamamen ortadan kaldırmaya yönelik bir çalışma başlatmıştı. Bakanlığın sessiz ve derinden yaptığı çalışma bizleri tedirgin ediyor, bu hazırlığı çoktan duymuş olması gereken bazı öğretmen ve veli derneklerinin yöneticileri ise ısrarla üç maymunu oynuyor; yaptığımız uyarıları ve getirdiğimiz eylem önerilerini duymazdan geliyor, üstlerine düşen görevi yerine getirmiyorlardı.

Etraf teslimiyetçilerle ve işbirlikçilerle, kendilerini “bakanlığın muhatabı” olarak gören garip insanlarla doluydu. Olacak şey değildi. İş başa düşmüştü. O sıralar Prof. Oktay Sinanoğlu’nun “Bye bye Türkçe” kitabını okumuştum. Türkçenin her yerde ve her koşulda yaşatılması için hepimize büyük görevler düşüyordu. Düşünceler eyleme geçirilince bir anlam kazanırdı. Bu düşüncelerle bir girişim oluşturmaya karar verdim. Girişimin adı “Türkçe Gönüllüleri” olacaktı.

Düşüncemi öğretmen arkadaşım Yavuz’a açtım. Ardından Dr. Ali Sak’ı aradım. O da böyle bir çalışmaya severek katılacağını söyledi. Üç kişi olmuştuk. Vakit geçirmeden konuya ilgi duyan diğer insanlarla ilişki kurmaya başladık. 2007 yılının Aralık ayında Essen garının yakınındaki Tablo lokantasının alt katındaki güzel bir odada on beş Türkçe Gönüllüsü bir araya geldik. İçimizde her meslekten insan vardı. Dr. Ali Sak arkadaşımız öğretmenler derneğinde gerçekleştirdiği sunumu güncelleştirerek bizlere sundu. Sorun belliydi; öğretmen kadroları azaltılıyor, çocuklarımızın Türkçe dersine katılma oranları hızla düşüyordu. Buna sessiz kalamazdık; hemen iş bölümü yaptık. Hep birlikte eyaletimizde yaşayan Türk toplumunu ayağa kaldıracak, Türkçeye sahip çıkacak, bakanlığın planını bozacaktık. Hazırladığımız basın bildirisini kamuoyuna duyurduk. Türkçe derslerinin kısıtlanmaması, öğretmen kadrolarının arttırılması için imza kampanyası başlattık. Ali ile birlikte Show TV ve Kanal Avrupa televizyon kanalında düzenlenen programlara katıldık. Gazetelerde, radyolarda açıklamalarımız, duyurularımız yayınlanmaya başladı.

Türkçe Gönüllüleri kahvelerde, camilerde ve okullarda Türklerin bulunduğu her yerde imza toplamaya ve kamuoyunu bilgilendirmeye başlamıştı. Dr. Ali Sak bu konuda aldığı görevi fazlasıyla yerine getiriyor, olağanüstü bir çaba harcıyordu. İleriki bir tarihte Essen’de Türkiye Araştırmalar Merkezi’nde öğretmen ve veli derneklerinin temsilcileri ile eğitim ataşelerinin katıldığı bir toplantı düzenledik. İmza kampanyası önemliydi ama yeterince ses getirmeyecekti. Toplantıda, imza kampanyasının yanı sıra eyalet başkenti olan Düsseldorfta bir yürüyüş düzenlemeyi önerdim. Yaptığım bu öneri toplantıya katılanların çoğunluğu tarafından kabul görmedi. Toplantı sonrası bazı arkadaşlarla bir lokantada buluştuk. İmza kampanyasının yanı sıra yapılacak bir yürüyüşün daha etkili olacağını ısrarla savunmaya devam ettim. Sonunda girişimimizin faal üyelerinden avukat Nazan Topal üniversitedeki Türk gençleriyle ve diğer akademisyenlerle görüşebileceğini, onların bizi mutlaka destekleyeceğini söyleyince işimiz kolaylaştı. Üniversiteli öğrencilerle Düsseldorf’da yaptığımız toplantıda görev bölüşümü yaptık. Afişler, bildiriler, pankartlar hazırlanacak, basınla ilişki kurulacaktı. Yürüyüş için izin almak, polise başvurmak gerekiyordu; Ali Sak bu işi üzerine aldı. Defalarca Düsseldorf polis merkezine gitti geldi, yetkililerin sorularını yanıtladı; yürüyüşün sorumluluğunu üzerine aldı. 30 Mart 2008 Pazar günü Düsseldorf garının önünde Türkçe Gönüllüleri birer ikişer ya da gruplar halinde toplanmaya başladılar. Kimileri otobüs tutmuştu. Farklı görüşlerden binlerce insan aynı amaç için bir araya gelmiştik. O gün herkesin dilinde aynı belgi vardı: “Türkçemize sahip çıkalım.”

İki bin beş yüz kişi şarkılar, türküler söyleyerek yürüyüşü başlattık. Yürüyüş boyunca davul çalınıyor, folklor gösterileri yapılıyordu. Düsseldorf caddelerini inlettik. Yetmişe yakın kuruluş bu yürüyüşü destekliyordu. Almanya’da belki de yurt dışında ilk kez böylesi bir kitle Türkçemiz için yollara dökülmüştü. Bu bizim için büyük bir başarıydı.
Meclis önünde kurulan platformda; Prof. Emel Huber, LAGA Başkanı Tayfun Keltek, Alman Bilim ve Eğitim Sendikası’nın (GEW) temsilcisi Norbert Müller, avukat Nazan Topal ve ben birer konuşma yaptık. Türk televizyonları, radyolar, gazeteler eyleme geniş yer verdiler. Alman basını ise bu konuda neredeyse susmayı tercih etmişti. Miting alanını en son terk eden Ali ve ben olmuştuk. Meydandaki çöpleri toplamak işi de bize düşmüştü. Bakanlık yetkilileri durup dururken böyle bir tepkinin ortaya çıkmasına çok şaşırmışlardı. Pişmiş aşa soğuk su katmıştık. Haziranda çıkması planlanan yönetmelik bu yürüyüşün ve toplanan onbinlerce imzanın etkisiyle ileriki bir tarihe ertelendi. Resmi kurumlarla ilişkilerimizi geliştirmek için Türkçe Gönüllüleri’ne resmi bir kimlik kazandırmaya karar verdik. Bunun için hareketin merkezi olan Essen’de Türk velileri ve öğretmenleri bir araya geldik. Ruhr Veliler Birliğini kurduk. Dr. Ali Sak’ı başkan seçtik. Essen’deki öğretmenlerimiz ise Ruhr Öğretmenler Derneği’ni kurarak İsmail Dolap arkadaşımızı dernek başkanlığına getirdiler.

Yürüyüşün kamuoyundaki etkisi büyük olmuştu. O günlerde Duisburg – Essen Üniversitesi’nde okuyan Türk öğrenciler Zeynel Korkmaz’ın öncülüğünde Die Gaste dergisini çıkarmaya başladılar Die Gaste yöneticileri Türkçenin yaşatılması için akademik düzeyde çalışmalar yapıyor, paneller, konferanslar düzenliyordu. Bu ise bizim çalışmalarımıza güç katıyordu. Vakit geçirmeden Düsseldorf Eyalet Meclisinde grubu bulunan partilerle ilişkiye geçtik. İlk görüşmeyi Yeşiller Partisi’nin milletvekilleri bayan Sigrid Beer ve bayan Andrea Arsh ile yaptık. Ardından Okul ve Eğitim Bakanlığı’nın temsilcileri ile görüşmeler yapıldı. Mayıs ayında Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Meclisi’nde düzenlenen ve 850 misafirin katıldığı Türk gününde TBMM Başkanı sayın Köksal Toptan’a ve Eyalet Meclisi başkanı bayan Regina van Dinther’e sorunlarımızı ve istemlerimizi ilettik. Bildirilerimizi Meclis binasına gelen davetlilere dağıttık. Çok sayıda milletvekili ile temas kurduk. Dernek başkanımız Dr. Ali Sak bakanlıkla yazışmaları yürütüyor, getirdiği eleştiri ve önerilerle yetkilileri adeta topa tutuyordu. Çeşitli kuruluşlar, veli ve öğretmen dernekleri, cami yöneticileri başkanımızı toplantılarına davet etmeye başladılar. Dr. Sak gittiği her ortamda yurttaşlarımıza anadili konusundaki gelişmeleri anlatıyor, toplumu aydınlatma görevini sürdürüyordu.

Okul ve Eğitim Bakanlığı’nın 2008 Haziran ayında yürürlüğe koymak istediği yönetmelik taslağı çeşitli komisyonlarda ele alınıyor, gereken değişiklikler yapılıyordu. Bizde konu üzerinde defalarca görüş belirttik; değişiklik önerileri getirdik. Sonunda yönetmelik bir buçuk yıl süren bir gecikmeyle 2009 yılının Aralık ayında yürürlüğe girdi; önerilerimizin birçoğu dikkate alınmıştı. Mücadelemiz sonucu Türkçenin ilkokullardan kaldırılmasını engellemiştik. Bizim benimsemediğimiz maddelere karşı ise mücadelemiz sürecekti. Bu çalışmalarda en büyük fedakârlığı Dr. Ali Sak yapıyor, gecesini gündüzüne katıyordu. Yüzlerce kişinin ve kurumun e-postasına iletiler gönderiyor; anketler yapıyor onları değerlendiriyordu. Ruhr Veliler Birliği’nde seminerler düzenliyor, bu toplantılara Alman yetkililerini; milletvekillerini, parti temsilcilerini davet ediyordu. Dr. Ali Sak bunca işinin arasında çeşitli gazetelere ve internet sitelerine yazılar yazıyordu. Hepimizin merak ettiği konu şuydu: Ali bu kadar işi nasıl yapıyor, ne zaman mesleğini yürütüyordu? Oysa o, günde 10 saatini işyerinde geçiriyordu. Üniversite Kliniğinde Moleküler Radyoonkoloji Bölümü’nün yöneticiliğini yapıyor, birlikte çalıştığı on personel ile milyonlarca avroluk bir proje yürütüyordu.

Onun işi bununla sınırlı değildi; o, Türk- Avrupa İlişkileri Enstitüsü TEB’in ikinci başkanlığını, Aksaraylılar Derneği’nin başkanlığını yürütüyordu. Ali bu arada NRW Veli Dernekleri Federasyonu FÖTEV’in başkan yardımcılığı, ardından Almanya Veli Dernekleri Federasyonu FÖTED’in başkan yardımcılığı görevini üstlendi. Onun sayesinde Türkçe ve eğitim konusundaki istemlerimiz ve görüşlerimiz üst düzeylerde temsil edilmeye başlandı. Ruhr Veliler Birliği, başta başkanı Dr. Ali Sak olmak üzere, yönetimdeki arkadaşlarımız Celal Aydemir, Meral Kesici, Müge İşleyen ve İlker Yılmaz olmak üzere, Essen’deki öğretmenlerimizin ve tüm üyelerimizin özverili çalışmalarıyla kısa bir sürede saygın bir kurum haline geldi. Yaptığımız çalışmalar boşa gitmiyor, yetkililer getirdiğimiz önerileri ve eleştirileri dikkate alıyordu. Kısa bir süre sonra yeni öğretmen atamaları yapılmaya başlandı. Çeşitli kentlerdeki veliler imza toplayarak okullarında Türkçe dersi ve öğretmeni istemeye başladılar. Ortaya çıkan sorunlarda herkes Ali’ye başvuruyordu.

Dr. Ali Sak bir gün dernek salonunda yaptığımız bir toplantıda, “Benim iki aşkım var. Birinci aşkım karım” dedi ve durdu. Öğretmen olan eşi Dilek Hanımın yüzüne baktı. “İkinci aşkım ise Türkçe” deyince Dilek Hanım epey rahatlamıştı. “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır,” derler. Bence bu başarılı çalışmalarda sadece Ali arkadaşımız değil, eşi de aynı övgüye layıktır. Ali o gün Türkçeye neden bu kadar önem verdiğini itiraf etti:
“İşyerindeki doktor arkadaşlarım, gazetelerde Türk çocukları ve gençleri hakkında çıkan olumsuz bir haber görünce hemen bana, “Bak senin hemşerilerin neler yapmış” diyorlardı. Ardından hırsızlık, esrar ticareti, kavga, adam bıçaklama ve benzeri suçlarla ilgili gazetede çıkan haberleri adeta gözüme sokuyorlardı. Sanki suçu ben işlemişim gibi masaların altına saklanasım geliyordu. Çocuklarımızın ve gençlerimizin bu duruma düşmesi bir Türk olarak beni derinden yaralıyordu. Evet, ben kendimi kurtarmıştım, iyi bir işim vardı ama bununla yetinemezdim. Kendi toplumumu da kurtarmak için çalışmalıydım.”

Yine başka bir toplantıda dedesinin yüzüne şamar gibi inen bir sözünü anımsattı. Dedesi ona bir iş vermiş ama o işin hakkını verememişti. Bunun üzerine dedesi ona hayat boyu unutamayacağı bir ders vermişti:

“Oğlum bir iş yapacaksan, doğru düzgün yap.”

Ali dedesinin bu sözünü yerine getiriyor; işini doğru düzgün yapıyor. “Ben kendimi kurtardım, başkaları ne yaparsa yapsın” deyip keyfine bakmıyor. Toplumumuzun çaresiz insanlarını da kurtarmak için çaba gösteriyor. Ali bu kadar işinin arasında birbirinden güzel şiirler, öyküler de yazıyor. Umarım bunları bir gün kitap haline getirir. Biz, onun çeşitli gazetelerde ve internet sitelerinde yayınlanan makalelerinden çok yararlanıyoruz. İlgi duyanlar onun yazılarını (www.ha-ber.com ile www.velilerbirligi.tr.gg ) sitelerinde okuyabilir.

Bu kadar uzun bir yazıyı, Türkçe yürüyüşünün öyküsünü niye yazdım? Atalarımız, “Bir insanı tanımak istiyorsan onunla yola çık” demişler. Ben, Ali’yi Türkçe yolunda tanıdım; o güvenilir bir dost, yurtsever bir aydın, kararlı, mücadeleci bir Türkçe Gönüllüsü olarak hepimizin sevgisini kazandı. Onu ne kadar övsek azdır.

Biz değerli başkanımız Dr. Ali Sak’ın yanındayız; ona destek oluyoruz. Onunla gurur duyuyoruz. Keşke her velimiz, dernek yöneticimiz öğretmenimiz ve siyasetçimiz onun gibi Türkçeye ve çocuklarımızın eğitime sahip çıksa. İşte o zaman sırtımız asla yere gelmez; bu toplumda hak ettiğimiz onurlu yeri alırız.

Bahattin Gemici

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.