BABAM VE ALEVİLER – İKİ ANIM

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

”Ancak Sünnilere düşmansınız. Bu düşmanlığın bir sınırı da yok. Oysa Sünnilerin geneli, Alevilere karşı sizin düşman olduğunuz kadar düşman değildir. Siz de belki Alevilerin genelini temsil etmiyorsunuzdur, onu bilemiyorum.”
Tırnak içine aldığım yukarıdaki tümceler ”AT DA GİTTİ ÜSKÜDAR DA” başlıklı yazıma eklenen bir okuyucuma aittirler. Bu okuyucuyu ben; aynı gazetede yazı yazan bir düşünce insanı olarak tanıyorum. Ne dinini bilirim ne mezhebini… Ama; yazılarına seçtiği konulara bakarak Sünni olduğunu söyleyebilirim. ”Söyleyebilirim.” diyorum, çünkü bu konuda kesin bir bilgim olmadığı gibi ne onun ne de bir başkasının dini ve mezhebi ilgilendirir beni.
Ama; bu arkadaşımız, bu bilgisinin kaynağını bilemiyorum, benim Alevi olduğumu belirtiyor yukarıya aldığım tümcelerinde.
İşte; önyargı tam da bunun adıdır.
Türkçe sözlükte bu sözcüğün karşısında şu açıklama var: Bir kimse ya da bir şeyle ilgili olarak belirli koşul, olay ya da görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu ya da olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm.
Önyargıları olana, önyargılarıyla karar verene de ”önyargılı” denir bizim dilimizde.
Önce bu arkadaşımızın üç önyargısını düzeltelim.
Ben kimseye düşman değilim. İstesem de olamam. Benim ilkem ”Yurtta barış, dünyada barış!”tır. İlkesi barış olanın düşmanı olmaz. Bir!
Bir parantez açalım. (Oysa Sünnilerin geneli, Alevilere karşı sizin düşman olduğunuz kadar düşman değildir.) Parantezi kapayalım. Bu tümcedeki kadar edatı Sünnilerin Alevilere düşmanlıklarının olduğunun kabulü anlamına mı geliyor? Soruyorum salt!
Ben; alevi değilim. İki!
Alevilerin ne genelini ne de özelini temsil ettiğimi söyledim. Üç!
Benim rahmetli babam da, özellikle Alevilere ilişkin olarak, önyargıları olan bir adamdı.
Bizim Ceyhan’a bağlı bir alevi köyü var. Adı Kızıldere olan bu köy; Ceyhan’la Misis arasında, iki dağın arasında, tipik bir Alevi köyüdür. Genel seçimlerin yapıldığı bir yılda köyün muhtarı bana gelerek İlçe Seçim Kurulu Başkanı’na rica ederek beni köyün seçim sandığında görevlendirmesini isteyeceğini söyledi. Tanışıyorduk. Seçimler ramazan ayında yapılıyordu ve muhtar köye gelecek sandık görevlisiyle köylü arasında olumsuz bir durum yaşanması olasılığına karşı düşünmüştü bunu.
Seçim Kurulu Başkanı’nın olur vermesi durumunda bence hiçbir sakıncasının olmadığını söyledim. Evde de anlattım. Rahmetli babam, ”Aman oğlum, sakın onların elinden bir şey yemeyesin! Alevinin ne kestiği ne pişirdiği yenir.” dedi bana.
Gülüp geçtim babamın bu önyargısına.
Yıllar sonra babamı Almanya’ya getirmeye karar verdik. Vize uygulaması da başlamıştı. Ankara’ya gittik vize başvurumuzu yapmaya. Ankara milletvekili bir arkadaşıma konuk olduk. Arkadaşım, ortak arkadaşımız, dönemin Adalet Bakanı Seyfettin Oktay’ın kardeşi, can dostum Hasan Oktay’a haber vermiş orada olduğumuzu.
Işıklar içinde yatsın, Hasan Oktay, ben O’na hep adı ve soyadıyla seslendim, ”Bana gelecekler. Onları bana getirmezsen kıyameti koparırım.” demiş arkadaşıma. Uzatmayalım, milletvekili lojmanlarından Hasan Oktay’ın Keçiören’deki gecekondusuna geçtik. Bir telefon geldi Hasan Oktay’a. Bir çağrı almış olmalıydı ki; teşekkür ederek konukları olduğunu ve gelemeyeceğini söyledi, bağışlanmasını diledi. Telefon eden de alevi dedesi olan ortak bir arkadaşımızdı. Tanıştığımız için, ”O zaman Hasan’ı da al, beraber gelin!” demiş.
Sordu bana, ”Olur!” dedim. Dedim ama; babam var yanımda ve ben onun Alevilere önyargılı olduğunu da biliyorum. Çektim bir kenara babamı. Bir alevi evine konuk olacağımızı, bir yanlış anlaşılmaya neden olacak herhangi bir şey yapmamasını, yalvararak rica ettim.
Dikkatli olacağını söyledi. Gittik. Alevilerin kurban kestikleri aymış o ay. Kurban eti yedik birlikte. Yemekten sonra Hasan Oktay’ın dayısı ve kayınpederinden yemek duası yapmasını rica ettiler. Amca, son derece temiz ve anlaşılır bir Türkçeyle yaptı yemek duasını.
Babam da saygıyla katıldı ”Âmin!” diyenlere.
Dönüş yolunda babama nasıl bulduğunu sordum.
Rahmetlinin verdiği yanıt bugün de kulaklarımdadır:
”Ulan Hasan! Yoksa bunlarınki mi doğru oğlum?” diye yanıtladı sorumu babam.
Babamın önyargıları yıkıldılar sanıyorum oracıkta.
Ne önyargılarınız olsun ne de önyargılı olun!
Önyargılar ve önyargılılık çoğu kez onarılmaz yanlışlara götürürler sahiplerini.

Hasan Arslan
Türkçe Öğretmeni

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.