HALEPÇE KATLİAMI

HALEPÇE KATLİAMI

ABONE OL
13:56 - 16/03/2025 13:56
HALEPÇE KATLİAMI
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

16 Mart 1988 sabahı, Halepçe halkı her zamanki gibi güne başlamıştı. Elma ağaçlarının altındaki serin rüzgar, toprağın kokusu ve taze sabah havası, kasabayı saran masumiyetin simgeleriydi. Çocuklar gülüşerek sokaklarda koşuyor, kadınlar evlerinin bahçelerinde çalışıyordu. Her şey normaldi. Her şey huzurluydu. Ta ki o korkunç an gelene kadar…

Birden, doğanın huzurlu sesi kesildi. Göz gözü görmez bir sis, kasabanın üstüne çökmeye başladı. Havada garip bir kimyasal koku vardı. Elma kokusunun yerini, boğazı yakan, ağzı kapatan bir zehirli havanın kokusu almıştı. O an kimse ne olduğunu anlamadı. Elma ağaçlarının arasındaki o kırmızı meyveler, birer ölüm işaretine dönüşmüştü. Halepçe’nin sokakları bir anda sessizleşti.

Saddam Hüseyin’in Irak rejimi, Halepçe’yi kimyasal silahlarla bombalamıştı. Saatler içinde, binlerce insanın can verdiği, yavaşça ölüme terk edildiği, bir kasaba ölüme mahkum olmuştu. İnsanlar çığlıklar içinde, birbirlerinin ellerine sarılmaya çalışırken, boğuluyordu. Gözleri, acı ve korku ile dolmuştu. Çocukların ağlamaları, kadınların feryatları, bir kasabayı saran ölüm kokusu arasında kaybolmuştu. O masum, taze sabahın yerini, korkunç bir dehşet almıştı.

Birçok insan, kimyasal gazların etkisiyle nefes alamadan yere yığıldı. Vücutları, sanki bir anda çürüyen meyveler gibi, acı ve ıstırap içinde eridi. Zehir, kasabanın her köşesinde dolaşıyor, her bedenin içine sızıyordu. Kimse ne olduğunu anlamadan, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden, yaşam son buluyordu. Gözler, can vermeden önce son bir kez açıldı. Elma kokusunun yerini alan zehirli havada, bu son bakışlar tüm insanlığın kayıtsızlığını sorguluyordu.

Halepçe’nin ölümcül sessizliği, sadece bir kasabanın değil, tüm insanlığın vicdanının sesiydi. Uluslararası toplum, olan biteni izlemiş, sessiz kalmıştı. Kimse, bu vahşetin yaşanmasına engel olmak için harekete geçmemişti. Dünyanın dört bir yanında insanlar, haberleri duyduğunda sadece bir anlık şok yaşadılar ve sonra yaşamlarına devam ettiler. Halepçe, bir halkın yok oluşunu görmezden gelmenin, bir insanlık suçunun simgesi haline geldi.

Ve geriye bir tek şey kaldı: Elma kokusu… O kokuyu duyduğunda, artık huzur ve masumiyet yerine ölümün ve acının hatırası geliyor. Elma ağaçlarının o kırmızı meyveleri, artık birer sembol haline gelmişti; tıpkı Halepçe’nin sokaklarında yaşamını yitiren o masum insanların anıları gibi.

Halepçe katliamı, sadece o sabah yaşanan bir felaket değildi. O, bir halkın yok oluşuydu, bir kültürün silinmesiydi. Halepçe, tüm insanlığa bir çağrıydı; sesini duyan bir vicdanı uyandırma çabasıydı. Ancak ne yazık ki, bu çağrıya dünyadan bir karşılık gelmedi. Halepçe, 1988’de elma kokusuyla gelen ölümün, tüm insanlık için ne kadar karanlık bir dönemi simgelediğini gösterdi.

Ve her anı hatırlatan o korkunç koku, dünya hala unutmasa da, bir halkın kaybolmuş hatırası olarak kaldı. Çünkü Halepçe, ölümle gelen bu travma, bir halkın yıkımının çok ötesindeydi. O sabah, tüm insanlık, ölümle ve kayıtsızlıkla karşılaştı.

Inal

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP