CUMHURİYETTEN DEMOKRASİYE HUKUK DEVLETİ

ABONE OL
17:23 - 20/11/2023 17:23
2

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Her gün yeni gündemlerle dolu bir yaşam süreci içerisinde yaşamaya zorlanılıyor.

Bu böyle iken birden ciddi bir konu ile karşılaşıldı ve nasıl oldu ise tartışılmaya açıldı:

HUKUK…

Yasalar, anayasa, yüksek mahkemeler, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, yargıçlar… konuşulmaya başlanıldı.

Çağcıl demokratik bir ülke olmanın ilk koşulu nedir, diye sorabildik mi?

Bu bakış açısı altında birçok inceleme, okuma, araştırma yapmak gereksinimi duydum ve oralardan yararlı olduğunu düşündüğüm bölümlerin bazılarını bu yazıma aldım.

 “Modern” görünümlü bir ülke olduğumuzun ilk ve en güçlü belirtileri yapılan yeni yollar, limanlar, görkemli saraylar ve kocaman yapılar mıdır, toplumda sayıları hızla artan yeni ve sınır tanımaz zenginler midir?

Nüfusun çok önemli bir bölümünün gerçekten “cahil” bırakılmasının yanında onların geçim sıkıntısı çekmesi, beslenme ve açlık, barınak sorunlarıyla boğuşur bir duruma düşmesi midir, ilk ele alınıp, sorgulanması gereken?

Evet anayasamızın özellikle başlangıç bölümü ve ilk 4 maddesi çok önemli…

Tümü ile irdelendiğinde, incelendiğinde görülmektedir ki anayasamız bu içeriği ve belirleyiciliği ile çok da iyi durumdadır.

“Kanun” sözü ile yapılabilecek her konuşma her zaman yasaları ve hukukun kendisini içeremeyebilir.

Hukukun amacı, adaletsizliği önlemektir. Hukuk örgütlenmiş adalettir.

“Cumhuriyette hukuku devlet üretir. Devleti memurlar yönetir. Demokraside hukuku halk üretir. Devleti hukuk yönetir.”

Ülkenin ve devletin son yıllarda içinde bulunduğu son derece etkili ve üzücü sorunları ve bunların çeşitliliği ortada iken asıl temel sorunun bir hukuk devleti olamamaktan kaynaklandığını söyleyebilen, düşünebilen yurttaş sayısı ise son derece azdır.

Birçok sorunun birbirine karıştığı ve çözüm yollarının doğru ve sağlıklı bir biçimde bulunabilmesinin gittikçe zorlaştığı bu dönemde yine de olasılıkların izin verdiğince HUKUK ve HUKUK DEVLETİ üzerinde konuşulması gerekmektedir.

Hukuk Devletinin temelini insan hakları ve adalet oluşturur.

bireyin temel hak ve özgürlüklerinin gelişimi ile hukuk devletinin gelişimi doğru orantılıdır.

Hukuk devleti siyasi iktidarın sınırlanmasına hizmet eden bir ilke durumundadır.

İktidarın ya da birilerinin keyfi gücünün yarattabileceği tehlikeyi en aza indirmek ister.

Bir tanıma göre: İnsan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu ADALETLİ BİR HUKUK DÜZENİ kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün etkinliklerinde HUKUKA ve ANAYASAYA uyan, işlem ve eylemleri BAĞIMSIZ yargının denetimine bağlı olan devlet demektir.

Anayasa bunu belirlemiştir:

Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

Günümüzde devlet sorunu, teorik bakımdan olsun, siyasal ve pratik bakımdan olsun, özel bir önem taşımaktadır.

Bilindiği gibi bu soru ve sorun dünyanın geçmişinde de hep gündeme gelmişti…

İnsan ve insanla bağlantılı alanları düzenleyen hukuk normları, hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından birisidir.

İnsanın bireysel ve toplumsal gereksinimlerinin sağlıklı bir şekilde sağlanması için ortaya çıkan devlet otoritesinin bütün iş ve eylemlerinin HUKUK NORMLARI tarafından belirlenmesi son derece önemlidir.

Hukuk devletinin sınırları içerisinde “erk”inin değişmezlik ve süreklilik temeline dayalı olarak DEĞER ve HUKUK düzenine bağlı olduğu devlete hukuk devleti diyebiliriz.

Hukuk kuralları ile elde edilmek istenen “toplumsal uyum”un hukuk düzeni içinde de sağlanması amaçlanmaktadır.

Anayasamızın 11’inci maddesinde yer alan

“Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” biçimindeki düzenlemeyle Anayasa’nın BAĞLAYICILIĞI ve ÜSTÜNLÜĞÜ açıkça vurgulanmış ve HUKUK HİYERARŞİSİ adına temel bir kural konulmuştur.

Kamu gücünü kullanma yetkisine sahip olan idarenin hukuk normlarına bağlı kalmasının sağlanması açısından bağımsız yargı organlarınca denetimi büyük öneme sahiptir.

Özgürlüklerinin korunması, yönetenlerin ise hukuka uygun davranması için zorunlu kabul edilmektedir.

Böylece, hukuk devletinde YARGI DENETİMİNDEN vazgeçilemez.

İdarenin bağımsız yargı organlarınca denetimi yeterli olmayıp, aynı zamanda idari yargı organlarınca verilen kararların idare tarafından uygulanması da gerekmektedir.

Bu nedenle, anayasamızın 138. maddesinin son fıkrasında ‘yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu; bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirmesini geciktiremeyeceği ‘hükme bağlanmıştır.

“Demokraside hukukun iki işlevi vardır. Herkese eşit uygulanmak ve gün ışığında tartıştıran, yarıştıran bir barış tekniği olmak. Yasaklayıcı olmamak. Hukukun zorunlu ilkelerini güvenceye alan bir devlet kendi taahhütlerine uyar.”

“Yasasız suç ve ceza olmaz”, “yargısız kimse cezalandırılamaz” birer devlet taahhüdüdür.

GÜÇLER ayrılığı ilkesi günümüzde demokratik anayasal yönetim anlayışının tartışmasız temel unsuru olarak kabul edilmektedir.

Bir devletin yönetilmesi için gerekli olan temel organlar yasama, yürütme ve yargıdan meydana gelir. Meclisler yeni yasaların yürürlüğe konması bakımından sorumludur.

Aynı zamanda bazı yasaların değiştirilmesi ya da kaldırılması için de çeşitli önergeler hazırlar.

Yürütme, yasaların uygulanmasını sağlar ve yargılama görevi ise, mahkemelere aittir.

Devletin bu önemli üç organının BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ hareket etmesine ise, GÜÇLER AYRILIĞI İLKESİ adı verilir.

Günümüzde demokrasi ile yönetilen ülkelerin hepsinde güçler ayrılığı ilkesi uygulanıyor.

Mahkemelerin herhangi bir baskı altında kalmadan özgür ve bağımsız bir şekilde karar verebilmesi için bu ilkenin uygulanması zorunludur.

Birbirlerinin karşısında bağımsız olması gereken ve her biri farklı bir statüye sahip olan bu güçlerin ayrı olması GÜÇLER DENGESİNİN sağlanmasına yardımcı olur.

Bir ülkede yürütme gücünün ve ülkedeki bir uyuşmazlığın giderilmesini sağlar.

Yargı gücünün başka organlara verilmesi ve bu organların BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ olması adaletin sağlanması için çok önemlidir.

Aksi halde ülkede pek çok durum çıkmaza girer ve diktatörlüğün hakim olduğu bir yönetim biçimi kaçınılmaz olur.

.  “Cumhuriyetimizin 100., Atatürk’ün ölümünün 85. yılını geride bırakırken, çağcıl demokrasinin, küreselleşmenin ve postmodernizmin gündeme taşıdığı sorunları düşündüğümüzde bir çağ değişimini de beraberinde getirmelidir “haklar ve özgürlükler çağı” HUKUKUN çağının başlaması beklenmelidir” diye düşünmeliyiz.

Son dönemin olaylarına bakıldığında insanlık ve Türkiye kendilerine buna göre çeki düzen vermek zorundadır, diyebiliriz.

Savaşlar yeniden kendi bölge sınırlarımızda ve de orada ne halkların haklarına ne de hukuka saygıda bulunulmamaktadır.

Dünyanın yaşamakta olduğu hızlı gelişme ve değişme karşısında bir ülkenin uyum yaparken karşılaştığı sorunları, yeterli bir toplumsal değişme perspektifine sahip olmadığı için, doğru olarak algılayamaması ve değerlendirememesi, dolayısıyla bu sorunları çözecek yeterliliği gösterememesi ya da yanlış çözümlere sapması ise, Türkiye’de bir bunalım vardır, denilebilir.

Demokrasilerin her şeyden önce kendilerini ciddiye alan, bilinçli, sorumlu, büyük yurttaşlara gereksinimleri vardır.

.   “Hukukun kimliği evrenseldir. Ülkelere göre değişmez.”

Sorunlara işte bu bilinçle yaklaşılmalıdır.

Ülkemizin insanlarının, sizlerin bugün bir hukuk devletini düşünmeye yönelmesinin yararına ve gerekliliğine inanması iyi olacaktır.

“Atatürk’ün resmi altında, onun önünde temel soruları birlikte soralım ve bilimin ışığında yanıtlayalım: Atatürkçülük ve onun uzun vadedeki amacı neydi? Çağcıl demokrasi nedir? Türkiye hangi noktadadır?

“Çağcıl” derken, en ileri uygar değerleri yakalamış olanları; (moderne),”çağdaş” derken, aynı zaman diliminde yaşayanları amaçlıyoruz (contemporain).”

Toplum barışı için bu ulusal değerde artık hepimiz birleşelim.

Tuzağa düşmemek için, tarih ve Atatürkçülük bilincimizi bilimin sınamalarından geçirerek onları iyi tanımak durumundayız.

Çağcıl bir HUKUK DEVLETİ nasıl olunur, diye düşünmek ve bu konuyu çok iyi incelemek gerekir.

Bu durumda “Neyi İstemek Gerekir?”

Gerçekten iyi ve çağdaş bir yönetim olsun isteniliyorsa:

Ayrıntılarla, sahte ve boş gündemler uğraşmaktan artık vaz geçilmelidir!

HUKUK DEVLETİ ve DEMOKRASİ istemlerini dile getirmediğiniz sürece çok daha geriye gidilecektir.

Tarikatlar, çıkar çevreleri, rüşvet, istismar, adaletsizlikler, kayırmalar, partizanlaşmalar….

Devlet içindeki dışarıdan kadrolaşma hareketleri…..

Bunların önlenmesi nasıl olacak?

Ekonomide ilerleme ve sorunların çözümünde, ulusal bir devlete sahip çıkabilmede en kısa zamanda başarıya ulaşılabilir.

Bunun için ise demokratik, parlamenter, kuvvetler ayrımına dayanan bir “hukuk devleti”ni kurabilmektir.

Bunun olabilmesi için partiler üstü düşünmek ve davranmak gerekir.

Sağ duyulu, yurt sever, demokrasi yanlısı ve hukukun üstünlüğünü isteyen kurum ve kuruluşların ortak bir seferberlik başlatması gerekir.

Ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmesi ve ekonomide güçlü olabilmesi için tüm siyasi partilerin bu amaç ve hedef doğrultunda ortak çalışmalar gerçekleştirmelidir.

“Herkese meydan okuyan küreselleşme ve postmodernizmle yeniden biçimlenen ve karmaşık yapıların geniş ufuklarla büyük düşünen beyinlerin beklediği bir dünyada, Türkiye bir yol ayrımındadır.

Ya günü birlik öykülenmelerle (taklitlerle) yetinecektir ya da demokrasiyi özümseyip içselleştirecektir.” (SS)

“Birincisi, kimliksizliğin, kişiliksizliğin, yalnızlığın yoludur. Bu yolu elbette reddediyoruz.

İkincisi, insan odaklı bir bakıştır; onurun, özgürlüğün, eşitliğin insanlığın yoludur. Kuşkusuz bu yolu seçiyoruz. İsteğimiz masum, ama amacımız büyüktür: Optimal demokrasi.” (SS)

Hukuk, toplum yaşamını hemen her alanda düzenleyen, toplumsal ilişkilerde uygulanması gereken, bu amaçla yöntemler ve araçlar geliştiren bir disiplindir.

“Hukuk düzeni, bir yandan uygarca yaşamanın dayanağı, diğer yandan toplum içinde ve birlikte yaşamanın ortak güvencesidir.

Sağlıklı bir iktisadi kalkınma, bunun için gerekli olan iktisadi yatırımlar güvenilir bir hukuk sisteminin varlığını gerektirir.

Hukuk düzeninde ortaya çıkacak bir aksama, toplum düzenini olumsuz yönde etkiler, bireyin haklarını, güvenliğini ve özgürlüğünü tehlikeye sokar.

Zira hukuk düzeni, toplumda barışı, güveni, eşitliği ve özgürlüğü sağlamanın en etkili ve yegane aracıdır. (HÜAD)

“Devleti halkın oyuyla seçilen kişiler, yani siyasetçiler yönetmelidir.”

Peki, devlet nasıl yönetilmelidir?

Bu sorunun da tek bir cevabı vardır ve o cevap da birincisi kadar nettir.

“devlet, kurallarla, yani hukukla, yani adaletle yönetilmelidir.” (HÜAD)

Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, hukukun egemenliği kavramlarının ve kurumlarının amacı gerek bireylerin ve yurttaşların, gerekse devlet gücü kullanan kişilerin veya kuruluşların tabi olacağı ve uyacağı ve bunların herkese eşit olarak uygulanacağı bir yapı inşa etmektir.

Bu anlamda hukuk devleti, hukukun egemenliği, hukukun üstünlüğü ile birlikte kurumlaşması ve her yerde, herkes için geçerli olmasıdır.

Aslında demokrasi, insanların ve toplumların yaşadığı sorunların tamamının çözümlenebileceği, insanların ve toplumların bütün hayallerinin ve özlemlerinin tatmin edilebileceği bir sistem değildir.

Bu anlamda demokrasi, yönetenlerin başarısız olduklarında değiştirilebilmelerine olanak sağlayan ve kurumsallaşması için devamlılığı öngören bir süreçtir.

Ülkedeki sorunların tümüyle çözümünü gerçekleştirmek zor ve hatta kimi zaman ve koşullarda olanaksızdır.

Ama başarısız olan iktidarı, yöneticileri değiştirmek nispeten daha kolaydır.

Esasen demokratik işleyişin özü de budur ve hukuk devletinin uygulanabilir olması bunu sağlar.

Sistem içi işleyiş ve arayışlara bağlı olarak demokrasi de kurumsallaşacaktır.

Demokrasi, kimin yöneteceğinden daha çok, NASIL yöneteceği ile ilgili olan ve zorba yönetimlerden kaçınmayı olası kılan, şiddeti, her ne nedenle olursa olsun şiddet kullanmayı reddeden bir yönetim şeklidir.

Hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü, anayasal devleti, sınırlı devleti, insan haklarını, kuvvetler ayrılığını, siyasal özgürlükleri kendisine referans olarak alan görüş demokrasinin bir aracıdır.

Devletlerin, hükümetlerin, kurumların, kuruluşların yanı sıra, ekonomi de, kültür de, teknoloji de, enformasyon da demokratikleşmiş olmalıdır.

.    Hukukun üstünlüğünü, kuvvetler (güçler) ayrılığını, yani sınırlı devleti, başta yaşam hakkı olmak üzere, ifade özgürlüğünü, din ve vicdan özgürlüğünü, girişim özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, haberleşme özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü, mülkiyet hakkını, diğer temel hak ve özgürlüklerin korunmasını ve güvence altına alınmasını temel alan ve o nedenle “anayasal demokrasi” olarak isimlendirilen demokrasi algısı ve anlayışı çağcıl demokrasi olarak ortaya çıkmıştır.

. Asıl olan bir yandan devlet iktidarının kullanılmasını sınırlandıran, diğer yandan bireysel özgürlükleri koruyan bir dizi hukuki ve kurumsal sınırlama çerçevesinde işleyen “anayasal devlet”tir.

Anayasal Demokrasi/Anayasal Devlet” anlayışına göre devlet, kutsal bir varlık olarak değil, insani ve hukuki bir kurum, yani bir hizmet organizasyonu olarak örgütlenir ve her türlü işlemi ve gücü hukuk devleti olarak gerçekleştirir.

Modern anayasalar, devletin temel örgütlenmesinden daha çok, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alma ilkesi üzerine yoğunlaşmışlardır

Günümüzde egemen olan anayasal demokrasilerde, başta yasama, yürütme ve yargı olmak üzere, anayasal ve kamusal yetki kullanan her organ, kendisine verilmiş olan yetkiyi, başta anayasa olmak üzere yasalara, hukukun üstün ve evrensel kurallarına bağlı olarak kullanabilir.

Anayasal demokrasilerde, sistemin sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlayan mekanizma, kuvvetlerin birbirlerini denetlemesi ve dengelemesi esası üzerine kurulu olan kuvvetler ayrılığı ilkesidir.

Bu ilke gereğince, yürütme iktidarı, anayasanın ve yasaların çizdiği sınırlarla, yani hukukla, evrensel hukukla bağlıdır.

.  Anayasal demokrasi, siyasi iktidarın birey hak ve özgürlükleri lehine sınırlandırılması demek olan anayasacılığı ve buna hizmet eden KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİNİ, yani anayasal devleti, yani sınırlı devleti öngörür.

Birey hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak, yasama ve yürütme organlarını DENETLEYİP dengeleyecek olan güç YARGI gücüdür.

O nedenle, devletin kurallarla, yani hukukla yönetilmesi, hukuk güvenliğinin sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda merkezi öneme sahip olan organ, BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ BİR YARGI organın var olmasıdır.

“Bağımsızlık” yargı için bir ayrıcalık değil, yargının tarafsızlığını sağlamanın en az koşuludur.

Yargının kendi sınırları içinde kalmasını sağlayacak bir sistemin kurulmasıdır.

Yargı bağımsızlığının önemli dört koşulu vardır:

-Bunlardan ilki, yargının yasama organına karşı bağımsız olmasıdır.

-İkincisi, yargının yürütme organına karşı bağımsız olmasıdır.

-Üçüncüsü, yargının devlete karşı bağımsız olmasıdır.

Yani yargının kendisini devletin hamisi, vasisi olarak görmemesi, kendisini devletin çıkarlarını korumakla görevli saymaması, her kişiye ve kuruluşa karşı aynı mesafede olması ve eşit ve adil davranmasıdır.

-Dördüncüsü, yargıcın kendi vicdanındaki, kendi karakterindeki bağımsızlıktır.

Bu aynı zamanda yargıç tarafsızlığı anlamında yargının veya yargıcın ideolojik yönden bağımsız olması demektir.

Bu koşullardan herhangi birisinin eksik olması veya işlememesi durumunda, yargı bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir.

Yargı bağımsızlığı ilkesi yargıçlara tanınmış bir ayrıcalık değildir.

Aksine yargıçların tarafsızlığını ve güven içinde görev yapmasını sağlamanın teminatıdır.

Kişisel bir davranış ve hatta dürüstlük ilkesi olan tarafsızlık ise, verilen kararların siyasi sempatiye ve ideolojik eğilimlere dayanmaması gerektiği anlamına gelir.

“Güçler ayrılığı”nın uygulamasından ibaret bir anayasal ilke olan YARGI BAĞIMSIZLIĞI, devletin üç temel organı olan yasama, yürütme ve yargı arasında kesin bir AYRIMI gerektirir.

“DEVLET” hukuku egemen kılmalı, adaleti sağlamalıdır.

Devlet iç ve dış güvenliği korumalı, anayasa ve yasalarla kendisine eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, çevrenin korunması, çalışma hakkının insanca düzenlenmesi ve çalışanların haklarının güvence altına alınması konularında verilmiş olan pozitif yükümlülükleri ve görevleri yerine getirmeli, bu bağlamda devlet SOSYAL BİR DEVLET olmalıdır.

“Yasama, yürütme ve yargı” erkinin, birbirinden BAĞIMSIZ birer organ olarak örgütlenmesinin, iktidarın anayasa çerçevesinde kullanılmasının ve paylaşılmasının aracı olup, bu organların “birbirlerine üstünlüğünün” bir ifadesi DEĞİLDİR.

İktidarı sınırlandırmanın ve güç temerküzünü önlemenin aracıdır.

Esasen bu ilkenin “vazedilmiş” olmasının AMACI VE NEDENİ de budur.

Anayasalar sadece bir “haklar listesi” hazırlayarak yapılamaz.

Yanı sıra, iktidarların bu hakları çiğneyemeyeceği bir sistem inşa ederek yapılabilir.

Bu yapılmadığında, insanlar, anayasaları, önemli bir farklılık ve güvence YARATMAYACAK yazılı kağıt parçaları olarak görmeye başlarlar.

Demokratik bir siyasi yaşam SİYASİ PARTİLER olmaksızın düşünülemez.

Siyasi partiler bir ülkenin siyasi rejimi ile o ülkede demokrasinin işleyişi, varlığı veya yokluğu hakkında bize fikir veren en önemli kuruluşlardır.

Fransız kamu hukukçusu Georges Vedel

-“Demokrasi siyasi partiler olmaksızın yaşayamaz, ancak siyasi partiler yüzünden son bulabilir.” demiştir.

Hitler’in Nasyonal Sosyalist Parti’si, Mussolini’nin İtalyan Faşist Parti’si, Lenin’den Stalin’e miras kalan Komünist Parti, Talat ve Enver Paşaların İttihat ve Terakki Parti’si ve bu partilerin ülkelerinin felaketine neden olmaları ne yazık ki Vedel’in bu tespitini doğrulamaktadır.

.   Bugün “TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ” bir hukuk devleti midir, diye sormak yerine “neden bir gerçek anayasal hukuk devleti olunamadığı” üzerinde düşünmek, incelemek yararlı olur.

.   TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ elbette HUKUK DEVLETİDİR ve bu durumu değiştirmeye de hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu durumuna ulaşabilmek için birçok savaştan binlerce şehidimizin kanıyla, alnının akıyla çıkmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen üç yasa, hukuk devletinin temeli ve Cumhuriyet’in yol haritası niteliğindedir.

Bu üç yasa ile ikili hukuk ve ikili eğitim sisteminin yanı sıra hilafet de kaldırılarak demokratik, laik hukuk devleti yolunda en büyük adım atılmıştır.

Kabul edilen ilk kanunla, dinin ve ordunun siyaset aracı olarak kullanılmasının önlenmesi amaçlanmıştır.

Şeriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırılmış; şeyhülislamlık, şeri mahkemeler ve fetva usulü tarihe karışmıştır.
İkinci olarak kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) ile kız çocuklarına erkek çocuklarıyla eşit eğitim imkanı sağlanmış ve bilimsel düşüncenin önü açılmıştır.

Üçüncü kanun ile de hilafet kaldırılarak, LAİKLİK ilkesinin temeli atılmıştır.

Cumhuriyet’in eşsiz hukuk devriminin saç ayağını oluşturan ve Türkiye’nin çağdaş dünyanın onurlu bir üyesi olmasının önünü açan Devrim Yasaları hukuk devletinin temellerinden birisidir.

Atatürk milliyetçileri olarak Atatürk ilke ve devrimlerine, hukuk devletinin temel ilkelerine ve kurumlarına sahip çıkıyoruz.

Türkiye’nin geleceğinin karartılmasına, çağdaş uygarlık yolundan döndürülmesine, KAYITSIZ ŞARTSIZ ulusa ait olan ulusal egemenliğimizin her kim olursa olsun birilerine tek yetkili olarak bırakılmasına razı olamayız.

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.